Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Ocak '09

 
Kategori
Öykü
 

Onda tükenmak, bende tükensin istemiyorum

Onda tükenmak, bende tükensin istemiyorum
 

Bizim farkımız diyor genç kız, her şeyi bin an önce yaşayıp tüketmek istemiyoruz. Onda tükenmek istemiyorum ve bende tükensin istemiyorum, birbirimizde çoğalmak istiyoruz an be an... Onu bir an önce çözmek gibi bir çabam yok; bir şeyler kalmalı onda ulaşamadığım, çözemediğim ve bir şeyler kalmadı bende ulaşamadığı çözemediği... Aşkı sonsuza taşıyacak ancak olan o çözülemeyenlerdir, o bilinemeyenlerdir diyor.

Daha ilk gördüğüm anda dikkatimi çekiyor çift; yan yana yürüyorlar ama yabancı değiller birbirlerine ve çay bahçesine gelip önümdeki masaya oturuyorlar.

Aralarındaki mesafeden tam olarak Ne olduklarını çıkaramıyorum. Ev eşyası ve düğün hazırlıklarından bahsettiklerine göre nişanlı olmalılar ama el ele değiller ya da kol kola... Nişanlı ya da sevgili olduklarını gösteren hiçbir tavır yok aralarında. Demek bir akrabaları evleniyor diye düşünmeye başladığım anda gencin, kıza bakışlarını yakalıyorum... Hayranlık, sevgi, şefkat aşk, hepsi var sanki gözlerinde. Kız ise parmağındaki yüzükle oynarken devam ediyor sözlerine... Kafasını kaldırdığında delikanlının bakışlarıyla karşılaşıyor ve delikanlı dönüyor bu sefer önüne ve masanın ayrıntılarına dalıyor gözlerini kızdan kaçırmak için. Bu sefer kızın gence bakışlarını yakalıyorum ve erkeğin bakışları kadar dolu dolu baktığını fark ediyorum. İşte o anda anlıyorum aşk bu çiftte gizli ama neden bakışları birbirine kenetlenmiyor neden her ikisi de diğerine bakarken yakalanmışlık telaşıyla kaçırıveriyor gözlerini. Evlilik arifesinde oldukları konuşmalarından belli nedir bu gençlerin bakışlarını bile birbirine hasret bırakan? Bu baktığımız üçüncü ev bu gün diyor erkek hiçbiri içimize sinmedi... Kız devam ediyor öyle bir yer olsun ki, bize benzesin bize ait şeyler orada emanet durmasın istiyorum. Yanlış anlama Neslihan şikâyet için söylemedim ben de kendimi bulamadım o evlerin hiç birinde diyor erkek. Biliyorum Mustafa diyor genç kız. İşte tam zamanı diyorum kendi kendime, bu müstakbel çifte, yeni bir ev lazım; içine gözyaşlarının, mutsuzlukların çöreklenmediği bir ev... Arka masadan sesleniyorum,

- Afedersiniz! İstemeyerek kulak misafiri oldum sözlerinize yeni boşalmış bir dairem var ilgilenir misiniz?

Bir anlık şaşkınlıktan sonra birbirlerinin yüzlerine bakıyorlar kız cevap veriyor,

— Neden olmasın nerde eviniz?

— Fatih Mahallesinde

— Tabii görebiliriz, diyor erkek

Kendimi tanıtıyorum... Genç kız,

— Ben Neslihan bu da nişanlım Mustafa


Masalarına davet ediyorlar... Kiracımın kendi evine taşınmak için çıktığını kendilerinden çok memnun olduğumu ve apartmanın bir aile apartmanı olduğunu anlatıyorum.

O zaman gidip bir an önce görelim diyorlar ve yürümeye başlıyoruz. Aralarındaki mesafe bana görücü usulü evliliği çağrıştırdığı anda birbirlerine kaçamak bakışlarını hatırlıyorum. Eve vardığımızda eski kiracılarımın temizlik yaptıklarını görüyoruz. Evi gezerken eski kiracımla onları yalnız bırakıyorum ki kendilerini baskı altında hissetmeden versinler kararlarını.

Az sonra genç kız görünüyor gözlerinde bir ışıltıyla ve tutuyoruz diyor... Kira konusunda anlaşılıyor ve anahtar teslimini yapıyorum ama kontrat imzalamak lazım diyor genç. Üst katta teyzem yaşıyor oraya çıkalım diyorum. Genç boş kira kontratı almak için ayrılıyor bizden. Teyzem bize içecek bir şeyler ikram etmek için mutfağa gittiğinde aklıma ancak geliyor ne iş yaptıklarını sormak, beni bu çifte çeken her neyse, ne iş yaptıklarını bile sormayı unutturmuş. Damat adayı avukat, kız ise sosyoloji de yüksek lisans öğrencisi.

Merakımı daha fazla gizleyemiyorum ve soruyorum görücü usulü bir evlilik mi diye. Hayır diyor genç kız ve anlatmaya başlıyor.

— Ankara Üniversitesinde sosyolojiye kayıt yaptırdığım yıl tanıştık. O Hukuk sınıf öğrencisiydi ve bizim kızlardan Ayten, Ahmet adında bir gençle çıkıyordu. Bir gün kızlarla cafede oturmuş felsefe dersinin de etkisiyle filozofların görüşlerini tartışıyorduk ki Ahmet'in yanında bir grup arkadaşıyla geldiğini gördük. Selam verip birer sandalye çektiler ama aralarında hukuki bir konuda derste başlayan tartışmalarını bir sonuca bağlamamanın sıkıntısıyla hala aynı konuda aralarında tartışıyorlardı. Mustafa o an dikkatimi çekti; katı, kuralcı, zorlu bir hukukçu olacağını düşündüm. Kanunlar o kadar önemliydi ki, insan faktörünü bile dışlamış olduğu anlaşılıyordu sözlerinden. İnsanın o an ki psikolojik durumunun göz ardı edilemeyeceğini söyleyen arkadaşına kanun kanundur ve herkese eşit uygulanmalıdır diye çıkıştı. Ne yani bu gün dersten düşük not aldım çok sinirliyim diye birini vurmaya, acısını birinden çıkarmaya ne hakkım var. Başka bir arkadaşı sana kalsa hafifletici nedenleri bile kardırırsın hukuktan diye müdahale etti. Hukuk bunu düşünerek hafifletici nedenleri göz önüne alıyor. Evet, bana kalsa kesinlikle kaldırırım dedi. İşte o an dayanamadım ve kanunlar insanlar için yapıldığına göre, insanı kanundan dışlamayacağını söyledim. Bir an bana baktı ve yani iş yerinden kovulan bir adamın karısını, çocuklarını kesmesinin hafifletici nedeni var öylemi dedi... Kendine ukalalık seviyesindeki güveni canımı sıkmıştı. Ben de, siz gelmeden önce burada bizde bir konuyu tartışıyorduk dedim. Normal şartlarda selamsız sabahsız buraya gelip, kendinizi bile tanıtma gereği duymadan oturmanızı ve konumuzu bölmenizi terbiyesizlik olarak algılardım ama sizin içinde bulunduğunuz psikolojik durumu göz önüne aldığımda bunu anlayışla karşılıyorum. Bir an duraksadı nasıl tepki vereceğine karar veremedi çünkü benim niyetimin de onu incitmek olduğunu sezmişti ama sonra haklısınız dedi ve elini ilk bana uzattı, ben Mustafa...

— Biliyor musunuz dedim hukuk 15 yıl önce ilgimi çeken bir daldı sosyoloji ise 6–7 yıldır ilgi duyduğum bir alan. Güldü ve


— 13 yaşımda davranış bilimlerine ilgi duymaya başladım, başlangıçta tek sorunum kendimi çözümlemekti sonra psikolojiye ilgi duymaya başladım ve başkalarını incelerken kendimi bulmayı hedefledim ve dünya kocaman 7 milyar deneğe sahip bir laboratuardır psikoloji için. Sonra psikolojinin toplum üzerindeki etkileri derken sosyoloji okumaya lise 2 de karar verdim dedi.


İnsanların hep aynı yoldan geçtiği halde nasıl bu kadar faklı sonuçlar ürettiğini düşündüm bir an…

Ben de 13 yaşımda kendimi çözümleye çalışmış ve başkalarını gözlemlemiştim ama sosyoloji okumamıştım.

— Peki, sosyoloji okumanın kendinizi çözümlemeye faydası oldu mu?

— İstediğim düzeyde hayır ama pek çok insana göre aşama kaydettiğime inanıyorum.

— Mustafa Beyle pek iyi bir başlangıç yapamamışsınız sonra nasıl oldu da evlilik kararı aldınız?

— Üniversite hayatı sosyoloji öğrencisi için çok iyi deneyim. Ortak arkadaşlar nedeniyle sık görüşüyorduk ve üniversitede ilk kez evlerinden ailelerinden ayrılanlar için kız arkadaş ya da erkek arkadaş birer sığınmadır çoğunlukla. Ailelerinin boşluğu bir sevgiliyle doldurulmak istenir ve bizim dönemin gençliği sabırsızdır; sevgiyi ve sevgiliyi de her şeyi olduğu gibi birden yaşamak ister. Bir anda yaşanan tüketilen her şey gibi bu ilişkilerinde çok ciddi yan etkileri oluyor. Arkadaşlarımızın ayrılıkları, barışmaları, bunalımları, buhranları derken birilerinin daha güçlü olması lazımdı onları toplamak için biz ister istemez bu görevin içinde bulduk kendimizi. O erkeklerin dağılan dökülenlerini toplayıp ayağa kaldırıyordu ben kızların. Sevgililerin aralarındaki sorunların çözümlerinde arabuluculuk yapmaya onlara çeki düzen vermeye başladık. Ve her arkadaşlarımızın yaşadığı her ilişkide neyi yapmamız gerektiğini öğreniyorduk.

— Siz de çıkıyor muydunuz?

— Hayır, ilk bir yıl dağılanları toplayan çok iyi iki arkadaştık. İkinci yıl çıkmaya başladık ama diğerlerinin yaptığı hataya hiç düşmedik. Bir gün hastanede intihar girişiminde bulunan arkadaşın başında bana, bir gün seversem o sevgiyi bunlar gibi hoyratça harcamayacağım demişti. Harcamadıkta hiçbir zaman elimi tutma demedim ama o tutmadı çünkü artık biliyorduk tüketmemek için vaktinden önce sınırları zorlamamız gerektiğini.

— Hiç el ele tutuşmadınız mı yani?

— Hayır tutuşmadık ama en güzelini yaşadık hep bir şey alıp verirken elime belli belirsiz dokunurdu bende bilirdim bunun kaza olmadığını o ada bilirdi ama o heyecanı her seferinde ilk günkü gibi yaşadık. O kazara dokunmuşluğun çocuksu heyecanını. Diğerleri her şeyi bir anda yaşayıp bitirdiler artık pek çoğunun aşka inancı kalmadı. Heyecan duymayı sabretmeyi özlemeyi unuttular. Bizim farkımız diye devam ediyor genç kız, her şeyi bin an önce yaşayıp tüketmek istemiyoruz. Onda tükenmek istemiyorum ve bende tükensin istemiyorum, birbirimizde çoğalmak istiyoruz an be an... Onu bir an önce çözmek gibi bir çabam yok; bir şeyler kalmalı onda ulaşamadığım, çözemediğim ve bir şeyler kalmadı bende ulaşamadığı çözemediği... Aşkı sonsuza taşıyacak ancak olan o çözülemeyenlerdir, o bilinemeyenlerdir diyor ve devam ediyor, Sonra O okulu bitireceğine yakın ailesi geldiler benimle tanışmaya ve benim ailemde geldi. Hepsini Ankara da topladık konuştular anlaştılar ve nişan takıldı.

— Biriniz davranış bilimlerinin sübjektifliğine, diğeriniz hukuk gibi kuralları gibi esnekliğe sahip olmayan değişime direnç gösteren yazılı metinlerin katı ve nesnelliğine sahipken böyle bir ortak nokta keşfedebilmeniz şaşırtıcı.

— İlk günlerde onunla çok tartışırdık ve o hukukun üstünlüğünü ve yasaların objektifliğini savunurdu. Ben de ona en güzel yasanın vicdan yasası olduğunu, hiç bir yasanın, kuralın insanın vicdan yasasının hassasiyetinde yapılamayacağını ve nasılsa hukuken suç değil deyip vicdan yasalarını çiğneyen birinin, eninde sonunda hukukun yasalarını da çiğneyeceğini iddia ederdim. İnsan denilen varlığın çözümlenmesi, kendini çözümlemesi halinde hukuka ve kanuna gerek kalmayacağını söylerdim. Öğrenciliğimiz süresince arkadaşlarımız kanunen yasak olmayan bir dizi fiille birbirlerini incelttiler, çok büyük acılar yaşandı ve bunalımlar intihar girişimleri derken o benim ne söylemeye çalıştığımı yaşayarak tanıklık ederek anladı.

— Peki, nişanlılık süreci nasıl geçti birbirinizi tanıdığınıza inanıyor musunuz?

— Nişanlandık zaten o askere gitti bende okula devam ettim bu sevgimiz için iyi bir sınavdı birbirimize bağımlı hale mi gelmiştik yoksa tek başımıza bir bütün olup ayakta kalabiliyor muyduk, sevgimiz varlığını sürdürebiliyor muydu? Birbirimizi tam anlamıyla tanıyacağımıza inanmıyorum kaldı ki ben kendimi tam anlamıyla tanımazken onu tanıdığımı söylemek fazla iddialı olur. Kaldı ki az öncede söyledim ben bilinmeyen yönlerimiz olsun birbirimiz için ve yavaş yavaş keşfedelim istiyorum. Hem insan denilen varlık her gün bir gün öncesinden oldukça farklı sürekli gelişmekte sürekli değişmekte...

— Eğer bağımlı hale gelmişseniz büyük bir boşluk oluşacaktı ve o boşluğu bir an önce ikame yolları arayacaktınız sanırım...

— Ciddi anlamda sohbet edebileceğim birini daha bulmak çok güzel bağımlılığı güzel tarif ettiniz

— Elbette ben sigara bağımlısıyım bir insana bağımlı olmanın sigara bağımlılığından çok bir farkı olduğunu sanmıyorum.

— Doğru söylüyorsunuz bağımlılık ne olursa olsun bağımlısı olduğumuza bizi köle yapar bu ister bir insan ister bir madde olsun. İlk günlerde ne zaman yeni bir şey keşfetsem paylaşmak ihtiyacı duydum onu aradım ama sonra onu sevmek için onun yanımda olmasına gerek olmadığını keşfettim. Yokluğunda da onu sevebiliyordum zaten dokunmadan sevmeye yabancı değildik, şimdi görmeden sevme deneyimi yaşıyorduk. Ve biliyordum sevilen sevmedikçe seven sevemezdi... O da beni seviyordu hem de her geçen gün sevgisi biraz daha artarak...


Kapı çalınıyor, gelen Mustafa Bey elinde kira kontratıyla. Neslihan ve ben bu sohbeti devam ettireceğimiz konusunda mutabakat sağlayarak ayrılıyoruz.

 
Toplam blog
: 20
: 523
Kayıt tarihi
: 13.07.08
 
 

Kütahya; doğduğum ve doyduğum yer, yani her anlamda memleketim. Kamu da çalışıyorum, Lisans mezun..