Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ocak '09

 
Kategori
Öykü
 

Şeytan'ın aldığı

Şeytan'ın aldığı
 

Oysa o kadar heyecanlıydı ki. O kadar uzun zamandır bekliyordu ki bugünleri.

Yıllar boyu hayalini kurduğu şey sonunda gerçekleşiyordu. Sonunda bir bebeği olacaktı. Sonunda kendi bebeğinin süt kokusunu içine çekebilecekti.

Yolda yürürken mütemadiyen gülümsüyordu. Bu güzel haberi kocasına nasıl vereceğini hayallerini kuruyordu. Çığlıklar atmak istiyordu. Yaşasın bende anneyim artık diye bağırmak istiyordu.

Eve geldiğinde Ömer endişeli ve sorgulu gözlerle baktı Oya’ya. Yıllar süren bebek özlemi Oya gibi Ömer’inde canına tak etmişti.

Oya’nın gülen gözlerini görür görmez anladı güzel haberi. Deli gibi sarıldı karısına. O akşam Oya ve Ömer çok mutlulardı. Gece boyunca hayaller kurdular.

Oya bir kızı olmasını istiyordu. Ömer’de bir oğlu. Oya kızının hayallerini kuruyordu. İsmi Leylak olacak güzel bir kız.

Oya iki aylık hamileyken çocukluğundan beri tanıdığı her söylediğine ve sezgilerine çok güvendiği medyum dostu Medusa’ya gitti.

Medusa’nın öyle güçlü bir elektriği vardı ki. Birinin geleceğini görmesi için sadece gözlerini görmesi yeterliydi. Kişini gözlerine baktığında, elini sıktığında bütün geçmişini ve geleceğini görebilirdi.

Oya Medusa’nın sezgilerine ve söylediklerine hep güvenmiş. Hayatı boyunca her söylediğinin doğru çıktığını şaşırarak görmüştü.

Medusa, Oya’nın annesi Fatıma Hanım’ın yakın arkadaşıydı. Oya teyze gibi gördüğü Medusa’nın söylediklerine güvenirdi her zaman.

Yıllar önce üniversite yıllarında deldi gibi âşık olduğu, evlenme hayalleri kurduğu delikanlının kötü biri olduğunu, onu en yakın arkadaşıyla aldatacağını ve o adamın gelecekte bir gün vurularak öldürüleceğini söylemişti Medusa.

Oya o zamanlar ne kadar inanmasa da, inanmak istemediği için inanmamıştı Medusa’ya. Ama o delikanlıyı en yakın arkadaşıyla sevişirken yakaladığında ilk aklına gelen Medusa’nın söyledikleri oldu. Birde geçen yıllarda o adamın vurulduğunu öğrendiğinde bir kez daha emin oldu Medusa’dan.

Sonra Medusa Oya’ya Ömer’den bahsetmiş. Bir kazayla tanışacağı adama çok aşık olacağını, evleneceğini, çok seveceğini, çok sevileceğini fakat bebek özlemi duyacağını söylemişti.

Medusa’nın tüm söyledikleri hep çıkmıştı. Hep hayatı bu yönde şekil almıştı.

O güneşli cumartesi günü Ömer arabasıyla Oya’ya çarpmış. Oya günlerce hastanede yatmış ama bu kaza onların büyük aşklarının doğmasına vesile olmuştu. Hastaneden çıktıktan bir yıl sonra evlenmişler. Çok sevmişler, çok sevilmişler fakat Medusa’nın söylediği gibi tam sekiz yıl, koskocaman sekiz yıl bebek özlemiyle yanıp tutuşmuşlardı.Ama işte sonunda mutlu sona yaklaşmışlardı. Mutlulardı. Gelecekleri güzeldi.

O gün Oya’nın tüm hayatı Medusa’nın söyledikleriyle tepetaklak olacaktı. Bütün mutluluğu, heyecanı sönecek. Yerini hüzün, acı, korku ve onlarca soruya bırakacaktı.

Medusa’nın zilini çalarken öyle heyecanlıydı ki Oya. Bebeğini geleceğini öğrenmek için gelmişti Medusa’ya.

Medusa ilk önce gülen bir yüzle karşıladı Oya’yı. Sonra birden yüzü asıldı ve gözlerinden öfkeli bir bakış geçti. Oya bunu fark etti ama fark etmemiş gibi yaptı.

Kısa bir sohbetten sonra Oya direkt olarak konuya girdi.

“Medusa ben hamileyim ve bebeğimin geleceğini öğrenmek istiyorum senden” dedi.

Medusa: “Biliyorum hamile olduğunu. Henüz kapıdan girerken anladım bunu. Ama geleceğin karanlık çok karanlık kızım. Şimdi sırt üstü yat, bebeği hissedelim ve okuyalım geleceğini” dedi.

Oya korkarak sırt üstü uzandı.Medusa uzun tırnaklı ellerini Oya’nın karnında gezdirerek gözlerini kapattı. Mırıltılı bir sesle konuşmaya başladı.

“Bir oğlun olacak. Ben sana bu çocuğu doğurma diyeceğim fakat sen doğuracaksın. Çünkü bu çocuğu doğurmaman daha hayırlı olacak Çünkü oğlunun geleceği çok karanlık. Çok kötü bir evlat olacak. Beş yaşından itibaren şeytan çocuğun ruhunu esir alacak.

Daha çocuk yaşlarından itibaren hayvanlardan başlamak üzere öldürmek, ölüm ve kan en büyük tutulusu olacak. Öldürdükçe, ölüm anını yaşadıkça bundan daha büyük zevk alacak ve daha çok öldürmek isteyecek. Şeytana tapacak. Şeytanı Tanrı bilecek. Onu istediklerini yapacak.

Ergenlik çağına geldiğinde ilk gerçek cinayetini işleyecek. Ve ilk gerçek cinayetinden sonra bu onun tek tutkusu olacak. Ruhunu sattığı Şeytan’ı etrafındaki masum insanları, işkencelerle öldürerek tatmin edecek.

Bu masum insanların içinde Ömer’de olacak. Oğlun babasının katili olacak. O’nu Şeytan’a kurban edecek. Bir gün gelecek ruhunu sattığı Şeytan başkalarının öldürmesiyle yetinmeyecek. Seni isteyecek. Seni öldürmek isteyecek. Ve sen o gün Şeytan’a kurban olmak yerine evladını kurban vereceksin. Oğlunun ölümü senin ellerinden olacak. Çok acı çekeceksin çok”

Medusa artık girdiği transtan dolayı tir, tir titriyordu. Oya ise duyduklarına inanamıyor. İnanmak istemiyordu. Hırsla kalktı yattığı yerden ve bu sırada Medusa özlerini açtı. Medusa;

“Bu çocuğu aldır Oya. Doğurma sakın. O bir Şeytan. Çok pişman olacaksın sonra” dedi. Oya hırsla giyindi. Öfkeli gözlerle Medusa’ya baktı.

“Sana inanmıyorum pis büyücü. Ben bu çocuğu doğuracağım. Senin aptalca yalanların ve garip fantezilerin beni yavrumdan ayıramayacak. Asıl sen ruhunu Şeytan’a satmışsın. Ama ben senin istediğini vermeyeceğim. Bebeğimi sana, Şeytan’a kurban etmeyeceğim.” Dedi ve hırsla ağlayarak koşarak çıktı evden.

İnanmak istemiyordu tüm bunlara. “Olamaz bu” dedi.

Akşam eve geldiğinde öylesine bitkindi ki. İnanmıyordu Medusa’ya ama kafasının içinde Medusa’nın daha önce doğru bildiği gerçekler. Medusa’nın kuvvetli elektriği “Ya doğruysa” sorusuyla doluydu. Bir ara gerçekten bebeği aldırmayı düşündü. Kıyamadı. Hem, hem bunu Ömer’e nasıl açıklardı. Sonra vicdan azabından ölmez miydi?

Ne olursa olsun, kaderimde ne varsa onu yaşarım diyerek çocuğu doğurmaya karar verdi. Üç gün boyunca kafasındaki acaba ve neden sorularıyla dolaştı. Kimseye anlatamıyordu. Boğuluyordu. Üçüncü günü akşamı doktora bebeğin cinsiyetini öğrenmeye gittiler. Doktor bebeğin kız olduğunu. Bir kızları olacağını ve çok sağlıklı olduğunu söylediğinde dünyalar onun olmuştu. Çok mutluydu. Tek bir cümleyle bütün kaygıları, soru işaretleri silinmişti kafasından.

Medusa bu kez yanılmıştı işte. Bebeğin cinsiyetini bile tutturamamıştı. Yaşlanıyordu artık.

Oya çok rahat bir hamilelik dönemi geçirdi. Doktora her gittiğinde doktor kızları olacağını söylemişti. Kendini çok rahat ve huzurlu hissediyordu. Arada Medusa ve söyledikleri aklına gelse de. Bu düşünceleri hemen kovuyordu kafasından. Hiç kimseye bahsetmemişti. Ömer’e bile

Bir süre sonra Oya’nın doğum sancıları başladı. Zorlu bir doğum sonrası bir erkek bebek dünyaya getirdi. Erkek olduğunu öğrendiğinde ilk önce çok şaşırdı Oya. Aklına Medusa ve söyledikleri geldi. Korktu. Ama bebeğini kucağına alınca, onu koklatınca bütün korkuları geçti. Sımsıkı sarıldı yavrusuna. Doktoru sadece “Yanılmışım” diyebildi.

Kim bilir yanılmamış olsaydı herkesin kaderi çok farklı olacaktı.

Ömer oğlu olduğu için çok mutlu oldu. Kızı olacağını öğrendiğinde biraz burulmuş, erkek istediği için biraz zor alışmıştı kızı olacağı fikrine.

Oğlu olduğunu öğrendiğinde mutluluktan uçtu. İçten içe oğlunun adını bile hazırlamıştı. “Fırtına”. Sonra Oya’ya sürpriz olsun diye gidip kimliğini çıkardı “Fırtına” koydu oğlunun adını.

Ömer Oya’nın odasına gülerek girdi. Bebeğin kimliğini çıkarıp verdi gülen gözlerle. Oya ağlamaya başladı. Yoksalar, acabalar kafasının içinde cirit atıyordu. Kim bilir belki de şu anda kucağında bir Şeytan tutuyordu. Tiksinerek baktı bebeğine ama o kadar tatlı ve o kadar masumdu ki.

Bir yanı Medusa’ya inansa da, yüreği, beyni acaba dese de inanmak istemiyordu Oya. Aklında sorular olsa da sahip çıktı. Sımsıkı sarıldı bebeğine. Sevdi Fırtına’yı.

Günler geçiyordu. Alışmıştı Oya bebeğine. Fırtına o kadar uysal, o kadar sessiz ve uyumlu bir bebekti ki. Oya yeniden umutlanmaya ve Medusa’nın söylediklerini unutmaya başladı.

Yıllar geçiyor. Fırtına büyüyordu. Fırtına Medusa’nın söyledikleri gibi bir tuhaflık yoktu. Gayet uyumlu, neşeli, olumlu bir çocuktu.

Fırtına altı yaşına gelip ana sınıfına başladığı yıl tamamen değişti. Ruh hali eskiye göre tam tersiydi. Önceden neşeli ve güler yüzlü bir çocuk olan Fırtına. O yıl agresif, sinirli, içine kapanık ve sürekli kavga eden bir çocuk olmuştu. Sevdiği ve yanındayken sakin durabildiği tek insan annesiydi. Babasından bile haz etmiyor. Yaramazlığı ve asiliği ile babasının canından bezdiriyordu.

Oya oğlunu öyle çok seviyordu ki. Fırtına ‘ya öylesine hastalıklı bir şekilde bağlıydı ki. Hiçbir kötülüğü, kötü söylenen hiçbir sözü konduramıyordu oğluna.

Bir gün Oya’yı Fırtına’nın öğretmeni aradı. Sesi öyle telaşlı ve korkmuş geliyordu ki. Oya’yı acilen okula çağırdı.

Oya nefes nefese okula vardığında öğretmeni ağlarken buldu. Fırtına’ya bir şey oldu diye çok endişelenmişti. Öğretmeni anlatmaya başladı.

Oya Hanım, Fırtına’yı en kısa zamanda bir pedagog’a göstermelisiniz. Zira bugün karşılaştığımız manzara normal bir çocuğun yapabileceği türden bir olay değil. Fırtına’da yüksek dozda şiddet ve öldürme eğilimi var. Arkadaşlarına sürekli ölümden ve cinayetlerden bahsediyor. Çocuklarda ondan çok korkuyorlar. Hele bugün gördüklerimiz. Bugün Fırtına arka bahçede yavru bir kediyi parçalarına ayırırken yakaladık. Sanki sanki planlanmış bir cinayet gibi. Zavallı hayvanın elleri, ayakları iple bağlanmış, boğazı iple sıkılarak öldürülmüş. Fırtına’da elinde maket bıçağıyla onu kesiyordu. Korkunçtu, korkunç” diye bir solukta anlatmış. Sonrada ellerini yüzüne kaparak hıçkıra, hıçkıra ağlamaya başlamıştı.

Oya duydukları karşında dehşete düşmüştü. İnanmak istemiyordu. Medusa’nın söyledikleri aklına geliyor fakat konduramıyordu bir türlü.

“Oğlumu bu okuldan alacağım merak etmeyin” dedi ve çıktı okuldan.

Fırtına’ya eve gelip bunu neden yaptığını sorduğunda Fırtına inkâr yolunu seçmiş.

“Ben yapmadım anne. Ben o kediyi öyle buldum. Zaten ölmüştü. Bende kediyi acaba kurtarabilir miyiz diye ameliyat ediyordum. Doktorculuk oynuyordum.” dedi.

Oya oğlunu bağrına bastı. İnandığı için değil, inanmayı çok istediği için ona inandı.

Fırtına evde kaldığı on gün içinde yine çok uyumlu, çok sakin bir çocuk oldu. Annesini hiç üzmedi. Fırtına’yı on gün sonra başka bir okula verdiler. Oradan da bir süre şikayet gelmedi. Fakat o gün Fırtına eve ağlayarak, asık bir suratla geldi.

“Bir daha o okula gitmek istemiyorum. Kimse beni sevmiyor, kimse benimle oynamak istemiyor. Bir daha o okula gitmeyeceğim” dedi ve kendisini odasına kapattı. Ne kadar uğraştılarsa da, çıkaramadılar. Sonunda Oya’da Ömer’de pes etti ve onu tekrar başka bir okula göndermediler.

Yıllar geçiyor ve Fırtına’nın bütün yaşattıkları Medusa’yı haklı çıkartıyordu. Fırtına gittiği hiçbir okulda başarılı olamamış. Girdiği bütün okullardan şiddet eğilimi var şikâyetiyle kovulmuş. Hiç arkadaş edinememişti. Arkadaş edinmek gibi bir istediği de yoktu artık. Güçlükle geldiği lise son sınıfta arkadaşını yaralamaktan okuldan tamamen kovulmuştu.

Fırtına’nın okuldan geldiği günü akşamında Ömer ve Fırtına çok kötü bir şekilde kavga ettiler.

Fırtına kavganın sonunda babasına.“Sen göreceksin. Ölümün benim ellerimden olacak.” dedi ve kapıyı çarpıp çıktı. Oya bunu duyduğunda sanki üzerine buz gibi su dökülmüştü. Titredi. Medusa bunda da haklı çıkmıştı. İki gün sonra yaşadıklarında ise olaylar iyice çığırından çıkmıştı.

O gece Fırtına üstü başı kan içinde geldi eve. Oya onu o şeklide görüp “Ne oldu böyle” diye sorduğunda Fırtına.“Yok, bir şey. Gidip zıbar” diyerek kapısını çarpıp odasına gitti.

Oya üstüne gitmek istemiyordu. Gidemiyordu da zaten. Korkuyordu. Çok korkuyordu oğlundan. Artık Medusa’ya bütün kalbiyle inanmış. Keşke ona zamanında inansaydım, hiç doğurmasaydım bu Şeytan’ı diye hayıflanıyordu. Ne yapacağını bilmiyor. Acıyla, korkuyla gözyaşlarıyla sonunu bekliyordu.

Ertesi gün tüm mahalle arka sokaklarında bulunan kadın cesedinden bahsediyordu. Kadın korkunç bir şeklide öldürülmüş, neredeyse parçalarına ayrılmıştı ve cesedin yanında şeytanın işareti olan bir pentagram bulunmuştu.

Oya bunu oğlunun yaptığını hemen anladı. Fırtına masum insanları Şeytan’a kurban etmeye başlamıştı. Çok korkuyordu. Bu olaydan sonra bir süre Fırtına hiç odasından çıkmadı.

Giyim tarzından, saç stiline, üzerindeki aksesuarlara kadar her şeyi tuhaftı. Saçlarını abuk, sabuk şekiller veriyor. Tuhaf renklere boyuyordu. Siyah giyiyor, kıyafetlerinin üzerinde Oya’nın anlamadığı tuhaf işaretler oluyordu.

Bir gece Fırtına telefonda biriyle konuşup aceleyle evden çıktı. Birkaç saat sonra eve geldiğinde Oya ve Ömer’i yine çok şaşırtmıştı. Fırtına saçlarını sıfıra vurdurmuş. Bu kış günüde kel bırakmıştı kendini. O gece babasıyla çok yakındı. Babasıyla gülüyor, sohbet ediyordu. Oya çok şaşırıyor. Ne yapacağına karar veremiyordu ama Ömer o gece o kadar muyluydu ki. Bu gece onun son mutlu gecesiydi.

O gece Fırtına babasına çaktırmadan uyku ilacı vermiş ve o gece onu asmıştı. Kimse anlamasın diye babasının ölümüne intihar süsü vermişti fakat babasının yanına bir pentagram bırakmayı da ihmal etmemişti.

Oya sabah uyandığında Ömer’in o halini gördüğünde kendinden geçti. Ömer’i ipten indirdi. Sarıldı kocasının cesedine, ağladı, kendinden geçti ağlarken. Bu sırda Fırtına uyandı. Yüzünde sanki ödüllendirilmiş gibi tuhaf bir gülümseme vardı. Babasının cesedine baktı. Üzülmüş gibi yaptı ama üzülmediği çok belli oluyordu. Yüzünde tuhaf, şeytansı bir gülümseme vardı.

Oya bunu Fırtına’nın yaptığını biliyordu. Fırtına’nın babasını öldürdüğünü, babasını Şeytan’a kurban ettiğini biliyordu. Ama bir şey söyleyemedi. Korkuyordu Fırtına’dan.

Sessiz bir törenle defnettiler Ömer’i. Oya artık yapayalnız kalmıştı. İğreniyordu oğlundan. Oğlum değdi. Doğurmaması gerektiği halde doğurduğu, kan kokan, ölüm kokan bir Şeytan’la aynı evde yaşıyordu. Ruhunu Şeytan’a satan, öz babasını Şeytan’a kurban eden bir evladı vardı.

Fırtına’dan iğreniyor ve çok korkuyordu. Biliyordu, bir gün oğlunun ölümü kendi ellerinden olacaktı. Artık emindi bundan. Medusa’nın bütün söyledikleri gibi bu da doğru çıkacaktı. Sadece ne zaman olacağını bilmiyordu. Fırtına eve geldiğinde birbirlerine iğrenerek bakıyorlardı.

Fırtına annesinden, hatta tüm insanlardan nefret ediyordu. İnsanlarda en sevdiği şey onların ölüm anındaki yüz ifadelerini, korkularını ve yalvarmalarını izlemekti.

Geceleri eve geldiği zaman sabahlara kadar uyumuyor. Sürekli geziniyor. Bazen kendi kendine konuşuyor. Çoğu zaman birilerinden korkarmışçasına kabulleniş cümleleri kuruyordu.

Oya o kadar üzülüyor, o kadar çok düşünüyordu ki. Bir türlü bir çıkar yol bulamıyordu. Karşındaki düşmanı asla yenemeyeceği bir varlıktı. Aslında ne olduğunu kendiside bilmiyordu. Medusa Şeytan demişti. O’da Şeytan’ı düşman olarak kabullenmişti. Korku içinde sonunu bekliyordu

Son günlerde etraftaki cinayet haberleri iyice sıklaşmıştı. Yaşadıkları şehirde sık, sık birileri işkence ile öldürülüyor ve her cesedin yakınlarında bir yerlerde bir pentagram bulunuyordu. Şehirde bir seri katil efsanesi alıp başını yürümüştü. Oya çok iyi biliyordu ki bu seri katil oğluydu. Fırtınaydı.

Oya sabırsızlıkla ve büyük bir korkuyla sıranın kendisine gelmesini bekliyordu. Nasıl olsa Medusa’nın bu söyledikleri de doğru çıkacaktı.

Zaman geçiyordu. Fırtına’nın ilk cinayetinin üzerinden altı yıl. Ömer’in ölümünden ise dört yıl geçmişti.

Korku, acı, pişmanlık ve kendi doğurduğu yaratığa nefretle geçen. Öfkeyle ve gözyaşlarıyla geçen yıllar. Acı dolu yıllar.

Bu korkunun ve acının son gecesi Fırtına evde kalmış, dışarı çıkmamıştı. Oya bütün gece Fırtına’nın gezinişlerini ve konuşmalarını duymuş. Sonra uyuyup kalmıştı. Uykusundan korkuyla uyandı. Gözünü açtığında Fırtına elinde kocaman bir kamayla tepesinde dikiliyordu.

Anne, oğul birbirlerine öfke, nefret, korkulu fakat acı dolu bakışlarla baktılar. Oya Fırtına’nın acı dolu bakışlarını uzun zaman sonra ilk kez görüyordu. Çocukluğunda da zaman, zaman yakalardı bu acı dolu bakışları. Fırtına titreyen bir sesle konuşmaya başladı.

“Anne, Efendim seni istiyor. Senin kanını içmemi istiyor. Seni öldürüp kanını içtiğim zaman, ölü bedenini Efendi’me armağan ettiğim zaman ruhu huzura kavuşacak. Efendim için, ruhumun bu ağdalı acıdan kurtulması için, bu şart anne. Senin ölmen şart” dedi.

Tam bıçağı saplayacağı anda Oya bir hareketle kurtuldu bıçak darbesinden. Fırtına ile aralarında bir boğuşma başladı. Can pazarıydı ortalık. Oya çok iyi biliyordu, bu gece sondu. Bu gece her şey olup bitecek. Şeytan ikisinden birini kendine kurban seçecekti.

Bir an nasıl olduysa, oldu. Oya kamayı eline geçirdi ve Fırtına’nın o an ki şaşkınlığıyla kamayı Fırtına’ya saplamaya başladı.

Defalarca sapladı, sapladı. Artık kendisini kaybetmişti. Fırtına öldüğü halde hala bıçağı saplamaya devam etti uzun süre.

Gözlerinin önünde Medusa’nın evinde geçirdiği o günün hayali vardı. Ağlayamıyordu bile.

Sadece bilinçsizce ruhunu Şeytan’ın esir aldığı oğlunun cesedini bıçaklıyordu.

 
Toplam blog
: 25
: 618
Kayıt tarihi
: 12.09.08
 
 

03/12/1983 Eskişehir'de doğmuşum. Lise Mezunuyum. Şu anda bir sigorta şirketinde çalışıyorum. Kitap ..