Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Ekim '10

 
Kategori
Deneme
 

One more try!

One more try!
 

Hep denedin hep yenildin, yine dene, yine yenil.
Daha iyi yenil!
(Samuel Beckett)

Ne güzel çocuklardık ve hayat ne güzeldi o zamanlar. Seksenlerdi, ilk gençlik ya da ergenlik mi demeli. Hayat şimdikinden çok daha yavaştı, belki de çok daha az konforluydu ama çok daha samimi, çok daha insaniydi. Küçük kasabamızda mutluyduk, en azından mutsuz değildik şimdiki kadar. Bisikletle işe giderdi amcalar, teyzeler file ile pazara. Pazar da pazardı hani, ne ararsan var ve hepsi zaten organikti meyve sebzenin. Sütü Ayşe Teyzenin ineğinin memesinden alırdık, hem ucuzdu hem de gerçek. Sahtelik bunca sinmemişti daha hayatlarımıza hatırla!

Seninle şarkıdaki gibi, nasıl da koşuşurduk bahçelerde, üstelik sadece o yaz da değil, tüm seksenler boyunca koşturduk o bahçelerin yemyeşilliğinde. Bazen oyun oynadık, bazen yeni yetmeliğimizin ilk aşkını ya da aşk sandığımız şeyi yaşadık bahar kokan çimenlerde. Benim bir bisikletim bile yoktu. Ya komşudan alırdım ya bisikletçiden kiralardım, ama yine de daha memnunduk halimizden bütün yoksunluğumuza rağmen. Anneler güne giderdi, babalar balığa, yanında da rakı olmazsa olmazıydı tabii dere kenarında. Hala "konu komşu" diye kavramlar vardı hayatımızda, en büyük rezillik konu komşuya rezil olmaktı mesela. Nerde kaldı tv ekranlarında ya da gazetelerde bütün bir ülkeye rezil olmak, o hale düşseydi o zamanlar birimiz, herhalde canına kıyardı kederinden. Yani haysiyet ve onur denilen kavramlar hala para ediyordu, varsın cebimizde paramız olmasındı, onurumuz için yaşar ve ölürdük hiç tereddütsüz. Pek çok şey zordu şüphesiz ama iğrenç değildi şimdiki kadar; mideye dokunmazdı mesela aşklar, daha ziyade gönlü dağlardı, yaktığı kadar.

Biz daha çocuk sayılırdık, liseli miydik yoksa? Ama bugünün liselilerini bırak, üniversitelilerinden bile daha çabuk büyümüştü sanki yüreklerimiz. Sanki o zamanın rüzgarları çok daha çabuk adam ediyordu insanı. Önümüze çekilen tüm duvarlara, kireçle boyanan tüm tahta perdelere, sorguya alınan tüm velilerimize rağmen hala seviyorduk be hayatı ve hatta insanları. Daha o kadar çok yenilgiye uğramamıştık, inandığımız değerler o kadar çok yıkılmamıştı. Daha o kadar çok rakip haline getirlmemiştik akranlarımızla, o kadar çok işsiz de yoktu henüz. Olsa bile komşuluk vardı, işsize de garibana da yardım ederdi nasılsa, etini, sütünü, bahçesindeki domatesini paylaşırdı, aç biilaç bırakmazdı kimseyi. Yani iyilik yap denize at sözü halen yaşıyordu içimizde.

Dedim ya her şeye rağmen güzel günlerdi. Birbirimizin elini tutabildiğimiz, berabarce ateş üzerinden atlayabildiğimiz, öyle ufacık şeyler için hayattan ve birbirimizden şikayetçi olmadığımız zamanlardı. Seksenlerdi daha, yetmişlerin ufak kardeşi, birazcık sulandırılmaya başlamış olsa da hala yerlerde sürünmediği zamanlardı pek çok kavramın.

Elin yabancısının bile sevdiğine "One more try" diyebildiği günlerdi, biz de çok sevmiştik üstelik o şarkıyı. Status Quo "You're in the army now" derken, biz "o şimdi asker" diyorduk, ama "canı neler ister" diye saçmalamıyorduk pop şarkılarında. Açıkçası dünya da bu kadar acaipleşmemişti daha. Ya da biz farkında değildik belki de küçük kasabamızda; dedim ya seksenlerdi işte, öyle kolay anlaşılmıyordu her şey saf kalplilikle.

Hayat daha o kadar hızlanmamış olsa da zaman büyük bir hızla geçti! Ve biz fena halde yenilgilere uğramaya başladık. Önce o küçük kasaba, sanki işgale uğramışçasına talan edildi, iyi, güzel, sade ne varsa hepsi yok oldu. Ne bağ bahçe kaldı, ne eski bisikletlerimiz. Ne balığa çıkılan dere, ne annelerimizin mahalle günleri. Belediye hoparlörü "günaydın" ve "hayırlı işler" dilerdi, sonra "Allah'ın Selameti ve Rahmeti üzerinize olsun"a dönüştü iyi dilekler. "Hoşçakal" derdik, gidene, herşeye rağmen Allah'a emanet değildi çünkü hayatlar hala, tutunacak insani dallar olduğundan "Allah'a emanet ol" çok tutulan bir yolculama sözü değildi; en fazla "Allah'a ısmarlıyorduk" o zamanlar.

Sınavlar, iş başvuruları, işsizlikler, ölümler, depremler, ayrılıklar, fikir çatışmaları, arkadan vurmalar, kuyu kazmalar, liberalizmler, kapkaçlar, satışlar henüz başlamamışken daha, hani seksenlerdi, bilmem hatırlar mısın? Hani daha yenilgiye uğramamışken en insani yanlarımız...
Sence de hayat çok daha güzel değil miydi? Bugün olsa bir kez daha yaşanmaya, bir kez daha denenmeye değmez miydi o yıllar?

Belki başka türlü olurdu bu kez şimdiki zamanlar.

 
Toplam blog
: 8
: 584
Kayıt tarihi
: 16.01.07
 
 

Whitewrite, İstanbul'da yaşıyor. Yazarak kendisini terapi ediyor, okuyarak uçuyor. Edebiyat, tarih..