Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ekim '10

 
Kategori
Dünya
 

Onlar da bize benzerdi

Onlar da bize benzerdi
 

BÖYLE ÖLMEK İSTEMEM


İran’a hiç gitmedim, sanırım hiç de gitmeyeceğim. Ama Şeriat Devrimi (buna devrim demek hiç içimden gelmiyor ama ) öncesi Iğdır’da olmamız nedeni Şah Rıza Pehlevi ve Prenses Süreyya’nın aydınlık yüzlerinin yer aldığı kibrit kutuları kalmış çocukluk anılarımın bir köşesinde (Şah’ı ve yönetim hatalarını eleştirme hakkımı saklı tutuyorum). Bir de teyzelerimin Ankara’da okuyan İran’lı arkadaşları ve bizden hiç de farklı olmayışları. Çocukken bile yaşadığım dünyaya duyarlı olmamdan konuşmalarının arasında geçen “Humeyni-islam-şeriat” sözcüklerini ve İran’lı arkadaşlarının “İran’da böyle şeyler olmaz “ diye verdikleri tepkileri bugün gibi hatırlıyorum. Hatta bu arkadaşlardan birisi okulunu bitirdiğinde teyzemle evlenmek istemiş ancak politika ile çok ilgilenmeyen siyasi birikimi sıradan bir vatandaş gibi kulaktan dolma olan anneannem İran’daki gidişat yüzünden buna karşı çıkmıştı. Dedim ya çocuktum, çok şeyin farkında değildim ama İran’da bir şeyler değiştiğini konuşmalardan anlıyordum. Aradan geçen yıllarda Müslüman bir ülke olmasına rağmen laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin diğer Müslüman ülkelerden farklılığının ve kadın olarak bunun kazanımlarının daha çok farkına vardım. “Kızım Olmadan Asla” yı izlerken Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşadığına şükretmeyen kadın var mıdır? Şimdi diyorlar ki Türkiye asla İran’a benzemez. Bundan 30 yıl önce Türkiye’de türban da tartışılmazdı. Bundan 30 yıl önce laiklik nedir diye soru da sorulmaz, zorlandığımız noktada ulemaya danışmak da aklımıza gelmezdi. Bundan 30 yıl önce sokaklarda kara çarşaf, sarık, cübbe de görmezdik. Bundan 30 yıl önce ramazanlarda raflardaki içkilerin üstü örtülmez, kimse oruç tutmadığı için taciz edilmezdi. Bundan 30 yıl önce Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın ilk 4 maddesi de tartışılmaz, harem-selamlık toplantılar da olmazdı. Çoğunuz biliyorsunuzdur, Humeyni başa geçmeden önce Paris’te yaptığı konuşmalarda demokrasiden, düşünce özgürlüğünden bahsederken aymaz İranlı solcuları da yanına almayı başarmıştı (Bunlar bizim solcu geçinen numaralı Cumhuriyetçilerimiz, liboşlarımız ve işbirlikçilerimiz gibi aymazlardı). Sonrasında tüm solcuları, milliyetçileri İslam düşmanı ilan etmiş ve uygulamak istediği rejimi tescillemek için referanduma gitmişti. Sonuç kötü de olsa halk istedi diyebilmenin yasal yolu oldu referandumlar. Sonuç ortada; İran’ın bugünki yönetim biçimi, kadının İran’daki konumu içinize siniyorsa bu yazıyı hiç okumadınız varsayın ve susma hakkınızı kullanın ya da biz 30 yıl önce birdik, birliktik diye düşündükten sonra son 30 yılda olanları, ölenleri, öldürülenleri düşünün ve bırakın şapka düşsün kel görünsün, şapka düşsün sarık görünsün, şapkanın altında sarık olduğunu herkes görsün. Figen AKGÜL NOT: Bu yazıyı 2008 yılında yazdım ve Onpunto’da yayınlandı. Ne acıdır ki değişen birşey olmadığı gibi işler daha da kötüye gitmektedir.
 
Toplam blog
: 17
: 513
Kayıt tarihi
: 25.04.08
 
 

Fikir sahibi olmadan önce bilgi sahibi olmayı, en azından namusuzlar kadar cesur olmayı seçen, ya..