Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Eylül '06

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Onun gözbebeklerine siz hiç bunları hissederek bakmış mıydınız ?

Onun gözbebeklerine siz hiç bunları hissederek bakmış mıydınız ?
 

Özlemek; yakında olamayacaksa dahi o arzulanan kavuşma; gülümseyebilmek hayata. Özlemle dolu yüreğinde, onunla fakat onsuz geçen bir geceyi daha sabaha ulaştırdığında; telaşlı, bir o kadar da heyecanla yeni güne ve taze umutlara "günaydın" diyerek ,içtenlikle sarılabilmek yaşama... Arzulamak; "acaba o beni bu denli istiyor mu ?" diye sormadan, kuşkulara yer vermek yerine sadece kendin için ve tüm yüreğinle bir tek kişiyi böylesine sevmek...

Senin için özel olan o kişiyi; çıkar gütmeden, beklentiye girmeden, her haliyle, her yönünü bilip, öylece kabul ederek ve hala tüm yüreğinizle açıkça çocuksu bir halde sevebilmek... Art niyetlerin, kuruntuların, kıskançlık ve sahiplenmenin damarlarımıza zerk ettiği, o yakıcı zehirden arınmış,sadık bir sevgili olabilmek. Anlamak ve anlaşılmak; anlarken beraberinde anlaşılamıyorsan dahi; bunu sabırla ve sevecenlikle bekleyebilecek denli sevebilmek. Ve belki de bir gün gelip, sonunda hiç bir zaman tam manasıyla anlaşılmayacağını bilecek kadar somut bir gerçeklikle yüzleşsen dahi, sevgi ve saygını yitirmeden aksi mümkün olmuyorsa bu sevgini, kendin için kendi yüreğinde besleyerek geride durabilecek denli çok ve gerçek bir sevgiyle bağlılık gösterebilmek birine... Mutluluğu; aldığın sevgi ve ilgiden çok, yüreğinde hissettiğin ve koşullara, eğerlere bağlı kalmaksızın verdiğin şartsız sevgide bulabilmek... Paylaşabilmeyi bilmek; yaşamın küçük heyecanlarını, umut dolu zamanlarını, olduğu kadar hüzünlü yanlarını, kendine has zaaflarını, seni insan yapan korku ve kaygılarını, irili ufaklı kırgınlıklarını, gelgeç kaygılarını ve tüm bunlardan oluşan anları ve belki de ardı sıra gelen o gözyaşlarını korkusuzca paylaşabilmek... Ve gün gelip yaşam denen kocamaman kelimenin asıl anlamını; sadece bu yolla anlam kazanabileceğine varabilmek...

Kavga da etsen, haksızlığa da uğrasan, sevsen ve o denli sevilmesen de; ona karşı anlayış ve bağlılığını kaybetmeyecek denli yumuşak, köklü ve derin bir sevgiye ulaşabilmek ve bunu sadece kendi yüreğinde saklayabilmek... Onu zayıflık sayıp, senden gizlemeye alıştıklarını o'nu "O" yapan özel yanlar olarak alıp, değişmesini dahi dilememek... Asıl mutluluğun; biri için bunları hissedebilmek olacağını kavrayacak denli gerçek sevgi hakkında deneyim sahibi olabilmek...An'ın aslında yaşamın ta kendisi olduğunu bilerek; her sarılışında tekrarı olmayacakmışçasına, sımsıkı ve yürekten sarılabilmek. Kollarını dilediğince onun boynunda tutabilmek. "O da şu anda bana sarılırken bunları mı hissediyor ?" düşüncesi, bir an olsun zihnini işgal etmeksizin sarılabilmek. Sadece kendin için, doyasıya ve dilediğince.... Birini Onunla olabildiğin anlarda "onla olmak" la yetinmeyecek kadar değerli bulmak...Ve onu "onla olmak değil onu yaşamayı dileyebilecek kadar çok istemek... Aşkı yaşarken, saplantı ve kişisel hırs haline dönüştürmeksizin sadece ve sadece kendin için ve yürekten sevebilmek.Belki de buna muhatap olunması kaygısı gütmeden yüreğindekilere herkese ve her şeye rağmen (ve hatta bazen "o"na rağmen) sahip çıkabilmek... Ve eğer durum bunu gerektiriyorsa, karşılık görmek yerine hissettiğin bu sevgiyi sadece kişiye özel, kutsal bir değer olarak kavrayıp kendi yüreğimizin sınırlarında tutmayı da başarabilmek... Sevginin anlaşılmak olmadığını, sevginin karşılığı olmak zorunda olmadığını, sevginin arzu duymaktan ibaret olmadığını, sevginin yakın olmak olmadığını,Bize hazda yaşatsa, elem de sevginin kaynağının ne o ne bir diğeri olmadığını. Ve asıl sevginin sınırlarının bunun, çok çok daha ötesinden başladığını hissedecek kadar çok ve değişmeyen bir bağlılıkla sevebilmek...

Aşkın bir yüzünün her zaman, ayın karanlık tarafı gibi ,gizem dolu olduğunu bilerek, yaşanacaklara buna rağmen gönüllü olabilmek... Onunla paylaştıklarınız süresince her ne yaşanırsa yaşansın sonrasında hayıflanmadan, olurken sadece yaşanmakta olan o an'a odaklanarak ve doyasıya yaşamaya teslimiyet gösterebilecek yürekle aşka kapınızı açabilmek. Aksi halde, kendi yarattığımız ve hepi topu bir kaç perdelik "aşk adlı bu kısa oyunun, keyfinin kaçacağını peşinen kabul edebilmek. Belki de, her defasında yine ve yeniden tekrar tekrar aşık olabilmek sebepsiz, nedensizce... Ve ne olursa olsun "değişim" beklentiniz varsa ve bunun yerini olduğu gibi "kabullenme" nin aldığı, o günün sabahına da henüz uyanmadıysanız; beklentiler yüklenmiş bir sevginin sevdiğinizi de, sizi de, her şeyden öte aranızda ki o bağı da zaman içinde zehirleyeceğini bilmek... Şimdilik bu kadar diyerek sonlandırıyorum... "Onun göz bebeklerine bunları hissederek bakmak nasıl olurdu?" diye hep beraber düşünelim istedim, hepsi bu...

Sevgi ve ışıkla

 
Toplam blog
: 268
: 1969
Kayıt tarihi
: 15.09.06
 
 

Var olan her oluş ve bozuluş hakkında gözlem, tahlil ve sonuca varma sürecindeki yolculuğumu, siz..