Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Ocak '08

 
Kategori
Eğitim
 

Onuncu köy

Yazarı: Fakir Baykurt

Eserdeki Şahıslar:

Muhtar Hamdi, Bekar (Ali Gede), Durana, Nine( Durana’nın büyük karısı), Asiye (Durana’nın küçük karısı), Pire Kızı (Hızlı ve çabuk hareket etmesinden ve kısa boylu bir olmasından bu isim verilmiş), eğitmen (Mustafa), Osman Hafız (köyün imamı), Altıparmak Ali, Onbeş Osman, Oğlu Ramazan (öğrenci), Topal Pehlivan, İbrahim (Durana’nın oğlu, öğrenci), Esen Ali, Ali Veli, Molla Mehmet, Molla Ali, Dana Mehmet, Meryem, Kezban, Milli Eğitim memuru Orhan Bey, Berber Kemal, Demirci Ustası, Yunus Bey, Veli Usta, Çolak Osman, Kuru Hasan, Gülşen.

Türkiye’nin binlerce köyünden biridir, Damalı. Tıpkı diğerleri gibi bu köyün bir muhtarı, bekçisi, eğitmeni, arlısı, arsızı, her bir şeyi vardır. Tabii bir de öğretmeni… O, eğitim ordusunun neferlerinden biridir. Yemede, içmede, gezmede, tozmada değildir gözü. Dünyaya doymadan güzel evler, temiz sular, bakımlı çocuklar, çocukları uysallaştırmayan okullar görmeden ölürüm diye korkmaktadır. Köyleri aydınlığa götürme savaşında yenilmekten bir de…

Gel gör ki, bu uğurdaki mücadelesi çetin geçer öğretmenin. Verdiği savaşta köylüyü yanına alıp, haksızlığın, yolsuzluğun, karşısında durdukça, doğruları söyledikçe yerinden edilir. Dahası çok sevdiği mesleğinden… Ama öğretmen yılmaz. Işığını saça saça o köy senin bu köy benim dolanır. Böyle böyle yolu Onuncu Köy’e düşer. Burada da onu benzer bir mücadele beklemektedir.

Fakir Baykurt, bu romanında, bir köy öğretmeninin yobazlığa, yolsuzluğa, bağnazlığa karşı devrimci direnişinin ışığında eğitim sorunlarına ve bürokrasinin o kayırmacı yaklaşımına değiniyor.

Damalı’nın okulu ak sıvalı, kırmızı kiremitli, uzaktan şipşirin görünen bir yapıdır. Orta Mahalle’ye üç yüz metre uzakta Alardıç düzündedir. Alardıç düzü biraz kuz düşer. Kuz yerler ayaz olur. Damalı’da ayaz erken başlar, geç biter. Öğretmen evi okula bitişiktir. Aslında ivediye gelmiş, yapı işlerinin biteceğine yakın bırakılıvermiş, yarım yurum bir okuldur. Sadece bir dersliği tamamdır. İçliğinde kapı pencere yoktur. Tek öğretmenli diye düşünülmüş, sonradan öğrenci çıkınca bir de eğitmen verilmiştir. Öğretmen Tefenni yanlarından, eğitmen ise Damalı’dandır. Eğitmen her yıl tek sınıfı okutur. Öteki sınıflar öğretmenin üstündedir. Okulda dört sınıf vardır. Şimdiki dörtler gelecek yıl beş olacaktır. Eğitmen “bir” den aldığı sınıfı “dört” e geçirir, öğretmene verir. Sonra döner yeniden birden başlar. Bu yıl “ikiler” i okutuyor. “Bir, üç, dört” öğretmendeydi. Ana derslikte bu üç sınıf okuyor. Eğitmenin 23 kişilik sınıfı, dersliğin ağzındaki boşluğa sıkıştırılmıştır. Başka yolu yok; çünkü okul tek öğretmenli diye düşünülmüştür.

Öğretmen, Durana’nın kızı Asiye’yi okula göndermesi için Bekçi Ali Gede’yi Durana’nın evine yollar. Ertesi gün Durana, atının heybesine koyduğu ceviz ve elmalarla okula gelir ve öğretmeni, Asiye’yi okula almaktan vazgeçirmek ister. Öğretmen kararlıdır. Ancak Durana da inatçıdır. Öğretmen’e Yunus Bey’den bahseder. Yunus Bey, Durana’nın işlerini rüşvet karşılığı yapan bir milletvekilidir. Öğretmene üstü kapalı tehditler verir. Ancak öğretmen kararından vazgeçmez. Öğretmen Milli Eğitim’e Durana’yı şikayet edeceğini, yaptığının bir suç olduğunu söyler. Durana da bu arada Yunus Bey ile görüşmelerini sürdürmektedir. Ancak birkaç gün Asiye’yi okula yollar suç olduğunu duyunca. Bu arada kendisi de öğretmenle arasını iyi tutmaya çalışır. Ancak gizli planlar peşindedir aynı zamanda. Bir gün kızı Ziynet ile eniştesi Şakir gelir. Şakir’le konuşur ve öğretmeni dövdürmek ve kimsenin de bu işi kendisinin yaptırdığını bilmemesini ister.

Tüm köylü öğretmeni çok sevmektedir. Durana hariç. Bir gün öğretmeni düğüne çağırırlar. Orada Durana öğretmene iyi davranır. Öğretmen biraz oturduktan sonra evine gitmek ister. Karanlıkta yürürken bazı sesler işitir. O anda sert bir şey omzuna iner, sonra sırtına! Üst üste üç, dört kez… Öğretmen yıkılır yere. O sırada aklından “Ölürsem Durana yakayı kurtarır, Demirok mücadele, suçlu suçsuz köylüyü dökerler karakola. Gözaltı odalarında perişan! Yıllarca köyün üstünde bir kara bulut… Düğün günü ortalarda görünmedi diye belki Muhtar’ın boynuna dolamaya kalkarlar. Akmayası çaylar… Niye yoktu muhtar? Olsa ne yapacaktı? Nerden haberi olacaktı? Keşke karanlıkta çıkmasaydım, Eğitmen’le Pire Kızı’nı dinleseydim.” diye geçirir. Öğretmen bitkin vaziyette yığılıp kalmıştır. Kımıldayacak hali yoktur.

Sabah olunca eğitmen okula gelir ve öğretmeni göremez. Etrafa, öğrencilere sorar. Sonra Muhtar’la ve köylü ile öğretmeni aramaya başlar. Öğretmeni bir dere kenarında bulurlar. Evine götürüp tedavi ederler. Ertesi gün Durana okula öğretmeni ziyarete gelir ancak kapıdan kadınlar kovarlar. Köylü Durana’nın yaptırdığını bilmektedir. Öğretmen iyileşinceye kadar Pire Kızı ona bakar. Eğitmenle Muhtar da öğrencilerle ilgilenir. Eğitimlerini aksatmazlar.

Durana, okuldan kovulmanın etkisiyle kendi kendine “Ulan reziller, ne değerli öğretmenleri varmış; okulu, okumayı ne çok severlermiş… Ulan kavatlar, akılsızlar, boşu boşuna yorulmayın onun okuttuğundan ne hayır gelir? Ağaca çık! Şu dalı kes! Beriki dalı da kes! Şurayı kaz! Şu suyu çevir! Şu fidanı dik!.. Aferim!.. Kırk yıl okutsa bundan gelmez!” der.

Muhtar jandarmaya haber verir olayı ancak yapanlar bulunamaz.

Durana ilçeye gider. Yunus Bey ile telefonla konuşur ve öğretmeni başka bir köye tayin ettirir. Öğretmen gitmek istemez. Öğretmenliği bırakır. Öğretmen Topal Pehlivan’a şunları söyler: “ Yenildik say, yendik say… Ben Ortaköy’de siz burada devam edeceğiz! Tuttuğumuz işler bitecek, yeni arkadaş verirler mi vermezler mi bilmiyorum. Vermezlerse de işimize sahip olalım. Nohut deresi muhakkak kurutulmalı, ahlatlar aşılanmalı, kızlar okutulmalı… Uzun saylara su çıkmalı…”

Öğretmen, önceden bildiği ve birazda sonradan öğrendiği demircilik işini bir başka köyde yapmaya başlar. Ortaköy köylüsü de öğretmeni çok sever ancak öğretmen olduğunu bilmezler. Demirci ustası derler. Demirci ustası köylüyü bilinçlendirip eğitir. Hiçbir karşılık istemeksizin ağa topraklarında çalışan köylü hakkını istemeye başlar. Ağalar demirci ustasını sevmezler.

Köylü öğretmeni çok sevdiğinden onu evlendirmek ister. Gülşen isminde yan köyden birini bulurlar. Gülşen’in ailesi köylerinde oturmayacağı için Gülşen’i vermek istemez. Gülşen Demirci Ustası (öğretmen) ile kaçar. Ve Onuncu Köy’e (Yaşarköy) varırlar bir gece yarısı. Bir eve misafir olurlar. Ev sahibi karı kocanın yüzlerinin delik deşik olduğunu görürler. Bunun bir hastalık olduğunu zanneder öğretmenle Gülşen. Şaşırırlar. Sabah olunca öğretmenle ev sahibi köyün kahvesine giderler. Tüm köylünün yüzü aynı durumdadır. Öğretmen merak eder, sebebini sorar. Köylü de anlatır. Yılın belli zamanlarında bazı kuşların geldiğini, imamın bunların Allah tarafından gönderildiğini ve onlara karşı gelinmemesi ve teslim olunması gerektiğini söylediğini ve kendilerinin de o zaman bir tepeye gidip ellerini arkaya bağlayarak beklediklerini ve kuşların kendilerini bu hale getirdiğini anlatırlar.

Öğretmen buna karşı çıkar ve köylünün buna inanmamasını söyler. İlk başta köylü karşı çıksa da sonra yavaş yavaş inanırlar. İmam inanmaz ve kuşların yine geleceğini söyler. Öğretmen de “O zaman beraber gidelim ve dediğimi olduğu gibi yapın” der. Kuşlar gelir ve köylünün kafasına konar. Öğretmen köylüye bazı talimatlar verir, köylü de dediğini yapar ve kuşları öldürürler. Kendilerine de hiçbir şey olmadığını gören köylü sevinç içinde öğretmene teşekkür eder.

 
Toplam blog
: 425
: 3089
Kayıt tarihi
: 06.12.06
 
 

Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması ve Ekonomisi..