Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Ağustos '11

 
Kategori
Siyaset
 

Orduyu düzenlemek için hukuku unutmalı mıyız?

Orduyu düzenlemek için hukuku unutmalı mıyız?
 

Ne yalan söyleyeyim, bundan birkaç yıl öncesine kadar radikal bir sivildim. Askerlerin sivillere tepeden bakmasına gıcık olur ve siyasi iradenin orduyu kesin ve tartışılmaz şekilde yönetmesini arzu ederdim.  

“Ederdim” dediğime göre artık arzu etmiyor muyum? Hayır elbette bu arzu değişmedi ama “ Bir şeyi dilerken iki defa düşünmek gerektiğini” bu sefer anladım. 

Şöyle ki: Türk Ordusu’nun vesayet geleneği artık demokratik bünyemize zarar veriyorsa bunun yolu bu gün yapılanlar olmamalıydı gibime geliyor. Yapılan nedir? “Darbe teşebbüsü iddiası” ile fiilî mahkûmiyetlerle ordu mensuplarını sözde “te’dip etmek”. İddialı ve sert bir hüküm gibi gelebilir ama insan düşünmeden edemiyor. 

Bir dava ki dördüncü yılını doldurmuş, basın, dava hakkında sürekli tek yanlı ve masumiyet karinesine aykırı yayın yapıyor, kendini mahkeme yerine koyuyor, bu işlerin başını çeken gazetenin başındakilerin yabancı istihbarat birimlerinden biriyle ilişkisi alenen ortaya konuyor, tutukluluk portatif mahkûmiyet haline rahatlıkla getirilebiliyor ve sonra orduya demokrasi dersi verildiği iddia edilebiliyor. 

Sanıkların tahliyesine oy kullanan hâkimlerin hepsi başka yerlere tayin ediliyor, sanıkların kahir ekseriyeti daha haklarındaki iddialardan habersiz ve hâlâ “ kuvvetler ayrılığı” ilkesinden bahsediliyor? 

Türk Ordusu, ecnebi orduları gibi paralı askerlerden oluşmamıştır. Türk ordusunun oluşumu, Türk Milleti’nin tarihi ve geleneksel yapısıyla şekillenmiştir. Dünyanın hiçbir ulusu, ordusuna bizimkisi kadar çok değer atfetmez. Dolayısıyla bizimkisi gibi bir ulusun ordusunu “demokrasiye çekerken” ona Fransızların yabancılar lejyonu gibi davranamayız, davranmamalıyız. 

Bugün orduyu demokrasiye çekmek iddiasındaki siyasal yapı, bu saygıya ve sevgiye yabancılaşmış bir kitlenin temsilcisidir. Dikkat edilirse aynı kitle Anayasa gibi bir metinden Türk adının çıkarılmasına da teşnedir. Çünkü bu kitle için Türk adının varlığının bir önemi yoktur. 

Bir memlekette hukuk, ticaret, emniyet/asayiş vs bütün kurumlar yalnız ve ancak tek ve tartışılmaz bir millî egemenlik çatısı altında işleyebilir. Dolayısıyla birbiriyle uzlaşmayan etnik grupların resmen tanındığı bir memleketin egemenliğinde demokrasi değil, gruplar arası hukuki ve nihayetinde fiilî çatışma söz konusu olabilir. İşte bir ordu bu yapının koruyucu iskeletidir. Bir devletin millî varlığının ve sosyolojik gerçekliğinin dünyanın geri kalanına karşı savunulması için ordular vardır. 

Bunu belirtmemin sebebi şudur: Bugün Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğusu fiilî etnik terör /ırkçılık tehdidi ve hatta egemenliği altındadır. Bahsedilen yerlerde, devlete alenen kafa tutulmakta, Türk Milleti adına karar veren mahkemelerin kararları yırtılıp atılmaktadır. On beş bin kilometre öteden tek bir çağrıyla mahkemeye gelen şerefli Türk subayları milletlerinin mahkemesine saygıda kusur etmezken bu gün Doğu ve güneydoğu Anadolu’da vergi vermeyeceklerini alenen söyleyenler, mahkeme kararlarını yırtıp atan ve üstüne üstlük tehditler savuranlar hakkında tek bir adlî mekanizma çalıştırılamamaktadır. 

“Milletvekili” denen insanların her gün ama her gün etnik ırkçılık ve terör yandaşlığı yapabildiği ve henüz sorguya bile çekilemediği bir ülkede, orduyu rejim düşmanı olarak karalamak ve onun hukuka saygısını ona karşı kullanmak ne demokrasiyle ne hukukla bağdaşabilir. 

Terörün bitirilme noktalarında siyasi iradelerin sürekli askeri durdurduğu bilinirken “terörü bitiremeyen ordu” gibi bir suçlamayla Türk ordusunu töhmet altında bırakmak çok çirkindir. 

Eğer askerleri küçümseyerek ve seçilmiş olmanın zafer sarhoşluğuyla onları yola getirmek demokrasi sayılıyorsa “Bombalar savaşın bir parçası!” diyerek Diyarbakır’da 17 masum insanın katlini hoş gösteremeye çalışmak, “Kürtler hayatı cehenneme çevirecek!” diye hem ırkçılık yapıp hem de halkı isyana teşvik etmek gibi aleni suçları, demokrasinin neresine sığdırmak icap eder? 

Hukuk herkes için ve her zaman geçerli bir kurallar bütünü ve keşif süreci ise şerefli bir orduyu şerefsiz bir düşman karşısında “demokrasi” yoluyla tarumar etmek, hukukla bağdaştırılabilir mi? 

Her geçen gün, iddianameye giren delillerin kendilerinin veya toplanma usullerinin geçersizliği hakkında haberler artarken Türk Ordusu’nu şimdiden bir “çete” olarak telaffuz edenlerin terbiyesizliği neden kovuşturulmamaktadır? Ordumuzun manevî şahsiyetine karşı hakaret hâlâ bir suçtur ama nedense bu suç da etnik ırkçılık ve etnik terör yandaşlığı gibi fiilî bir koruma altında gibi görünmektedir. 

Türk Ordusu Türk Milleti’nin göz bebeğidir. Siyasi modalar, akımlar, iktidarlar yılların rüzgârıyla savrulur gider ama Türk Milleti, ordusunun mevcudiyetiyle ilelebed payidar kalacaktır. Ne mutlu Türk’üm diyene! 

 
Toplam blog
: 153
: 503
Kayıt tarihi
: 11.02.11
 
 

Eczacıyım, memlekete meraklıyım.....