Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Haziran '10

 
Kategori
Güncel
 

Osman Can'ın düşüncesinin boyutları

Osman Can'ın düşüncesinin boyutları
 

Liu Hong


Osman Can’ın AKP'nin tek başına hazırladığı Anayasa değişiklik paketine ilişkin olarak açılan davada Anayasa Mahkemesi'nin olası ret kararını yok saymak gerektiği yolunda söyledikleri üç bağlamda ele alınabilir 

İlk bağlam, hukuk felsefesi ile ilişkilidir. Yargı gücünü nereden alır, yargıya itaat etmenin sınırı nereye kadardır? Yargı denetleme kurumudur, ama yargıyı denetlemek gerekmez mi? gibi teorik soruları içerir. 

İkinci bağlam, bu hukuk felsefesi probleminin konuyla, Yani AYM'nin elindeki davayla ne ölçüde örtüştüğüdür. Burada, AYM’nin anayasanın bir maddesine ilişkin değişiklik kararını Anayasa’da belirtildiği üzere şekil yönünden incelemesi gerektiği halde, içerik olarak da incelediği iddia ediliyor. 

Üçüncü bağlam ise, Anayasa mahkemesi’nin belli bir ideolojik homojenlik içerdiği için, (bu iddia edilerek) iktidarın, (herhangi bir iktidarın değil, aslında AKP’nin) toplumu daha ileriye götürecek ve demokratikleştirecek uygulamalarını (bu tabi, bu siyasal yaklaşımın kendi politik varsayımı ve kabülü), yargı, muhalefet ile işbirliği yaparak engellemektedir. Bunu ortadan kaldırmak için Anayasayı değiştirmek gerekir. Bu düşünceler, bu tartışmanın siyasal yanını oluşturuyor. 

Bu üçüncü bağlam, benim şahsi yorumum değildir. Dün akşam (16 Haziran 2010) Haberturk Tv’de yaptığı bir toplantıda bunu açıkca ifade etmiştir. 

Zihni sağlam çalışanlar için, bu üçünü birlikte değerlendirdiğimizde, bütün tartışmanın, bu son bağlama göre ortaya çıktığını anlamak zor olmazdı. Bu yargı tartışması, teorik olarak, hukuk felsefesine bir katkı, Türkiye’deki hukukun gelişmesi ve daha incelmesi gibi niyetlerle yapılıyor değildir. 

AKP’ci hakim anlayış, kendi politik düşüncesi olarak AKP’nin toplumun hukuk düzenini ve demokratik yapısını daha ileriye götürdüğüne kanaat getirmiş, bu nedenle, AKP’nin önünü açmak için ne gerekiyorsa onu yapmaya çalışıyor. 

Bu yargı tartışmasının altındaki amaç, yargı organlarında, AKP’ye özel, tekil hukuksal düzenlemeler getirmek. 

Bu üç bağlamın üçü de ayrı ayrı savunulamaz durumdadır. Kısaca bunlara bakarsak: 

Birinci bağlamda, Can, yargının demokratik olmasını, halkın istediğinin olmasına indirgiyor. Görünüşte, bu doğru, sonuç olarak, toplum tek tek insanlardan meydana gelen halktan oluşuyor. Bu toplum, kendi toplumsal düzenini kuracak olan bir toplumsal sözleşmeyi belirleme hakına sahiptir. Öyle olmalıdır, ama bu salt bu kadar basit ya da indirgemeci değildir. Bu indirgimeciliğin iki yanlışı vardır: 

Birinci yanlış, evrenselliğe karşı, yerellik hatası diğeri ise, çoğulculuğa karşı çoğunlukçuluk hatası. Hukuksal ilkeler, sadece, belli bir toprak üzerinde yaşayan insanların kendi aralarında koydukları kanunlar ile sınırlandırılamaz. Evrensel olarak insanoğlunun yarattığı temel ilkeler vardır. Yargı, yerellikteki halk istiyor diye, bu evrensel ilkeleri yok sayamaz. Yani, yargı, salt yereldeki doğruları değil, evrenseldeki doğruları da içinde barındıran bir kurumdur. 

İkinci yanlış ise çoğulculuğa karşı çoğunlukçuluk hatası. Burada, yargıya ilişkin düzenlemeler, toplumun, çoğunluğunun onayına göre düzenlenebileceği savunulur. Halkın çoğunluğu istiyor diye, bir yasa doğru olamaz, halkın çoğunluğu istiyor diye, istemeyen kısım, halk kavramının dışında bırakılamaz. Çünkü bu bir toplumsal sözleşme olacak ise, tüm halkın az ya da çok katılımı şarttır. Bu katılım hem çoğulculuk içerecek hem çoğunlukçuluk, hem yerellik içerecek hem evrensellik, bütün bu dört faktörün denge noktası neresi ise orada durulacaktır. Toplumsal sözleşme ancak öyle olacaktır. 

Şimdi AKP demagojik bir yöntemle, sürekli, millet retoriğini kullanıyor. Bir politik fan değilseniz, Türkiye’de halkın ve milletin büyük çoğunluğunun AKP’yi desteklemediğini görürsünüz. O zaman, AKP’nin önü kesilerek(!) milletin önü kesildiği savının boş bir laf olduğu görülür. 

İkinci bağlam ile ilgili olarak ise, bu teorik bağlamdaki hukuk felsefesinin konusu olan problemin, şu an varolan anayasa değişikliği ile ilgisini sormak gerekir. Bu tartışmada Can, AYM’nin kararının yetki aşımı olduğuna kanidir ve öyle anlaşılması gerektiği yolunda da çabalar harcanmaktadır. Oysa bu hiç de böyle olmak zorunda değildir. Burada, Anayasa maddelerini ele alan daha içerikli bir tartışma yapılabilir, ancak buradaki amacımız, AYM’nin yetkisi üzerinrde yaratılmak istenen manipülatif etkiye işaret etmektir. 

Üçüncü bağlama baktığımızda ise, yukarda da belirttiğimiz üzere, buradaki düşüncelerin, yani AKP’nin toplumun önünü açmakta olduğu, yargının aynı ideolojik yapıda homojenize olduğu (ki ülkenin kurucu ideolojisini kastetmiyor diye bakmak gerekir, çünkü bu açıdan böyle olmak zorunda), halkı, sadece AKP’ye oy verenlere indirgeyerek, AKP’yi desteklediği ve diğerleri politik kabuldür. Bu nedenle, kişisel düşüncelerdir. Ama bunlar varsayım ya da sanı oduğu halde kesin gerçeklermiş gibi salt AKP’ye özgü olacak şekilde, anayasal değişiklikler yapmak istenmektedir. 

Ayrıca, Osman Can, bahsettiğim TV toplantısında, AKP’nin güya, AYM ve diğer yargı yapılarının ideolojik homojen bir yapıda olduğu için bu yapıları bu homojenlikten kurtarmak istediğini çünkü bu yapılara karşı kendini savunmasız gördüğünü söyledi. Bu bile aslında, yapılmak istenenin, Türkiye için değil, AKP için ve AKP’nin Türkiyesi için olduğu anlaşılır. AKP’nin Türkiyesi için ise, bizi öyle bir ülkeden 'allah korusun' demek gerekir. 

Osman Can’ın söylemi temelde politiktir, hukuksal filan değildir. Adam diyor ki, AYM’nin kararını tanımayalım, yani sivil darbe yapalım diyor. Bu düşünce, hukuk içinde bir düşünce değildir, hukuk dışında bir düşüncedir. Anayasayı yıkalım, yerine yeni bir anayasa yapalım demeye gelir. Bunu böyle görmek gerekir. Bunun suç olup olmaması meselesi konum değil. Eğer halka rağmen anayasa yapmak istiyorsan, anayasalar böyle yapılır zaten, tanımazsın, ve yenisini yaparak yıkarsın. Burada, Osman Can’ın politik keskinliğini görmek gerekir. Bu açıdan bırakın hukuksal bir tartışma yürüttüğünü, daha ötesi, demokrasi karşıtı bir anlayışa sahiptir, kendi doğru olduğunu sandığı şey için, demokratik süreçleri ve onun gerisinde yatan halkı iradesini önemsememektedir. 

Son olarak, Osman Can’ın sözlerine anlam kazandıran, sanki hukuksal bir tartışmaymış gibi düşündüren, onun AYM raportörlüğü görevidir. Yoksa bu düşünceleriyle aktivist bir politik görüş sahibi birinden farkı yoktur. Osman Can politika yapmaktadır, bu tartışması da politik angajman ürünüdür. Ama şunu da görmek gerekir, Osman Can AYM’nin kararı öncesi yaptığı bu girişim ile AYM’yi, ve kamuyu manipüle etmek amacını taşıdığı için, tartışılan politik söylemi, aynı zamanda ve başlıca olarak politik bir girişimdir. 

 
Toplam blog
: 467
: 1012
Kayıt tarihi
: 21.10.07
 
 

Ankara'da yaşıyorum. Çeşitli güncel konularda, zaman zaman "Neden olaya böyle bakılmıyor?" diye düş..