Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Şubat '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Öteki Türkiye'nin Kadınları

Öteki Türkiye'nin Kadınları
 

Her çocuk bir fidan ve geleceğe bir umut


Uzun zamandır görüşemediğim psikiyatr kuzenimi çalıştığı eğitim merkezinde ziyaret etmiş olmasam biraz sonra anlatacağım kadınları ve onların çocuklarını tanıyamayacaktım.

Kadınlardan bir tanesi, ben eğitim merkezinin bekleme salonunda kuzenimi bekleyerek vakit geçirmeye çalışırken içeriye kucağında çocuğu ile birlikte girmişti.

Üç yaşlarında bir kız çocuğuydu. Kolları ve bacaklarında hiç hareket yoktu, gözleri sabit bir şekilde yukarıya doğru bakıyordu.

Anne, otuzlu yaşlarının başındaydı. Küçük kızın görüntüsü o kadar acı vericiydi ki, kıza bakmaktan annesinin gözlerindeki hüznü çok geç fark ettim.

Anne, salondaki koltuklardan birine oturdu, kızını kucağına yatırdı çünkü kız oturamıyordu.

Annesinin kucağında dalları kırılmış bir fidan gibiydi.

Bir süre sonra anne ile sohbete başladık.

Anne anlattıkça ben göz yaşlarımı saklayacak yer aradım. Tahmin ettiğim gibi anne 32 yaşındaydı, kucağındaki kız ikinci çocuğuydu.

İlk çocuğunun hiç bir problemi yoktu, üç yaşındaki kızının problemi ise doğuştan omuriliğinin olmamasıydı.

Bunları alışmış, hatta durumunu kanıksamış bir şekilde anlatıyordu.

İkinci bebeğine hamile kaldığında kocasını işten çıkartmışlar, O da hamileyken hiç doktora gidememiş, hatta nerede doğum yapacağını bile bilememiş.

Son anlarda komşularının yardımı ile bir hastanede doğurmuş bebeğini. Doktorlar görür görmez bu çocuk yaşamaz demişler, sonra kadının kocası işe girmiş artık durumları daha iyiymiş, şimdi çocuğa kasları gelişsin diye tedavi uyguluyorlarmış, neyse ki bu tedaviyi kocasının bağlı olduğu bir sosyal güvenlik kurumu karşılıyormuş.

Söyleyecek hiç bir söz bulamamıştım. Üzüntümü nasıl gizleyeceğimi bilemiyordum, tam da bu sırada, yine çocuklarının tedavisi için gelmiş iki annenin konuşmalarına tanık oldum.

Duyduklarım karşısında, az önceki üzüntüm şaşkınlığa ve kızgınlığa dönüşmüştü.

Annelerden birinin down sendromlu oğlu vardı. Kadın hastalığın adını bile telaffuz edemiyordu ve yanındaki kadına, - “ Buradan bir çare bulamayız biz. Bir arkadaşım söz etti, falan şehirde bir hoca varmış oraya götüreceğim ben çocuğu “ diyordu.

Diğer kadın da ötekini destekliyordu. Hatta o da sara hastası kızını <ı>hocaya okutmak istiyordu.

Üzüntümden ve şaşkınlığımdan ne söyleyeceğimi bilemedim.

Bir süre sonra kuzenim odasından çıktı, yanıma geldi, kucaklaştık, “ Rengin solmuş senin, çok mu yorgunsun ?” diye sordu.

O’na gülümsemeye çalıştım. Anneler ve çocuklarını bekleme salonunda bıraktım ve kuzenimin odasına geçtik. Birer <ı>Türk Kahvesi söyledik kendimize. Kahvemizi içerken bekleme salonunda tanıdığım kadınları anlattım O’na.

“ Bu koşullarda normal değil mi? ” sence dedi.

“Biz artık fakirliğin ve cehaletin yönetildiği bir ülkede yaşıyoruz ve ne yazık ki fakirliği ve cehaleti yönetmek onları yok etmekten çok daha kolay. Böyle olduğu sürece hamileyken doktora gidemeyen ve sonra umudunu farklı yerlerde arayan çok kadın olacak. “ diyerek ekledi.

Gün bitiminde o kısacık sürede tanıdığım kadınların etkisinde kalarak döndüm eve.

Sahi ne zaman bu hale gelmiştik biz?

Daha da kötüsü nereye gidiyorduk?

O kadınlar kimdi?

Öteki Türkiye’nin kadınları mı?

 
Toplam blog
: 157
: 1671
Kayıt tarihi
: 12.10.06
 
 

İstanbul doğumluyum ama 20 yıldır Antalya'da yaşıyorum. 3 yaşında bir oğlum var ve eğitimciyim. Kend..