Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Kasım '08

 
Kategori
Deneme
 

Öyle bir yerdeyim ki… Ne karanfil ne kurbağa

Öyle bir yerdeyim ki…  Ne karanfil ne kurbağa
 

Öyle bir yerdeyim ki.. Öyle bir yerdeyim ki... Bir yanım mavi yosun. Çalkalanır sularda.


Öylesine bir gündü. Bir toplantı sonrası. Biraz sonra başına ne geleceğini bilmeden, yanında bir arkadaşı olduğu halde gitmesi gereken yere doğru yürüdü. Konuşulacak kişiyi arkadaşı tanıyordu.

-Merhaba dedi. Ben Figan

-Merhaba dedi. Ben de Çigan

-Bir maruzatım vardı, onun için uğramıştım.

-Buyrun odama geçelim

-Sizi işinizden alıkoymasaydık.

-Yooo. Ne demek. Ayda yılda bir gelmişsiniz. Sizi ayakta ağırlamak istemem.

-E peki o zaman.

İçeri geçilir. Yapılması gereken konuşmalar yapılır. Gitme zamanıdır.

Uzun bir toplantıdan sonra Figan’ın nikotin krizi baş göstermeye başlamıştır zaten.

-Biz artık gidelim der arkadaşına dönerek.

-Sanırım sigara kullanıyorsunuz diyerek küllüğü uzatır Çigan, Figan’ın cevabını dahi beklemeden.

-Ha evet. İçiyorum ama bizim kalkmamız gerek. Siz de işinize bakın.

- Çigan: Yo sorun değil diyerek bu defa da sigarayı uzatır. Figan’ın bir şey söylemesine dahi fırsat vermeden.

-Cidden biz kalkalım. Siz de işinize bakın.

-Ne demek. Sizi böyle gönderir miyim? Ayda yılda bir gelmişsiniz zaten. Bir de çay söyleyeyim size. Hay Allah diye söylenir. Her gün çay olurdu, bu gün kalmamış. Bir dakika! Bir de diğer tarafa bakayım diyerek telefona sarılır.

-Cidden önemli değil. Biz gitmek zorundayız. Haydi, gidelim der arkadaşına. Daha önce hiç tanımadığı, rastlaşmadığı Çigan’ın bu aşırı ilgisi rahatsız etmiştir onu. Garip bir huzursuzluk, rahatsızlık sarmıştır içini. Sık sık kalkma isteğini yinelemesine rağmen arkadaşının onu duyacak hali yoktur. O sanki kırk yıl sohbetsiz kalmış iki dost gibi konudan konuya atlamakta, Çigan’ın normali aşan ilgisinden habersiz bir nevi Çigan’ın ekmeğine yağ sürmektedir. Çigan’ın o kadar tırmalamasına rağmen ikram edilmek istenen çay da bir türlü sağlanamamıştır. Bu olumsuzluk karşısında, her gün olan çay bu gün nasıl olur da olmaz diye söylenmektedir Çigan. İlk defa gördüğü, karşılaştığı bir insanın en önemli iki olmazsa olmazını çok evvelinden bilirmişçesine…

Aşırı ilgiden iyice sıkılan Figan, biraz da sinirlenerek kalkma iznini alır ve sonunda ayrılır oradan.

İki gün sonra tesadüf müdür nedir bilinmez ama dönüş yolunda Çigan’la karşılaşır.

-Merhaba der. O gün çay ikram edememiştim size. Çok mahcup olmuştum. Sizce de bir sakıncası yoksa eğer ve uygunsa bugün telafi etmek isterim o günkü eksikliği.

-Eve gidiyordum ama. Biraz da geç kaldım.

- Lütfen ama...

- İyi peki. Tamam. Haydi, içelim bakalım bir bardak çay der ve Çigan’ın yer seçimini kendisine bırakmasıyla, yol üstü sık sık uğradığı bir mekana giderler beraber.

Her kalkma arifesinde, çayların biri gelmekte, biri gitmekte, sohbet gittikçe koyulaşmaktadır. Sohbetin konusu genel olmakla birlikte zaman zaman özele kayabilme sinyalleri alan Figan, çevreden geçen arkadaşlarını özellikle masaya davet ederek sohbeti bölmekte, sohbeti dolaylı olarak özele kaydırmak isteyen Çigan’ın önünü kesmekte, hızını sınırlamaktadır. Sohbet sonunda:

Eğer izniniz olursa sizi tekrar görmek isterim der Çigan. Mahsuru yoksa tabii. Telefonunuzu alabilir miyim?

Kısa bir ikilem yaşayan ve kafasında soru işaretleri bulunan Figan, tereddüt etmekle beraber, tabii buyrun alın bakalım diyerek telefon numarasını uzatır ve ayrılırlar.

Figan, daha ilk karşılaşmalarından itibaren kendisine karşı gösterilen bu yoğun ilgiyi kendince yorumlamaya çalışmakta fakat bir anlam da verememektedir.

Bu öyle bir şeydir ki; sanki yıllardır beklenen misafir gibidir kendisi. İki gün sonra tekrar gelen çay içme teklifini reddedemez bu yüzden. Aslında görsel olarak Çigan, Figan’ın göz zevkine hitap etmemektedir ama Çigan’ın kendine olan aşırı güveni onun kafasında soru işaretleri bırakmaktadır.

Garip bir büyü, garip bir tılsım, garip bir etkileyen vardır Çigan’da. Ve çizgi. Ve ısrar.

Tüm bunları düşünerek yürür Figan. Hava açık olmasına rağmen gökyüzünü süsleyen bulutlar vardır. Masum gibi görünen bulutlar bilinmeyen fırsatlar mı saklamaktadır yoksa yeni fırtınalar mı gebedir. Bilmiyordur. O sadece tüm bu sorulardan arınmak, bu karşılaşmayı yok saymak istercesine yürür. Yürür. Yürür.

Dilinde bir Ahmet Kaya şarkısı.

Öyle bir yerdeyim ki

Ne karanfil ne kurbağa

Bir yanım mavi yosun

Dalgalanır sularda

Dostum dostum

Güzel dostum

Bu ne beter çizgidir bu

Bu ne çıldırtan denge

Yaprak döker bir yanımız

Bir yanımız bahar bahçe

Öyle bir yerdeyim ki ne karanfil, kurbağa

Öyle bir yerdeyim ki

Bir yanım mavi yosun çalkalanır sularda

Söz: H. Hüseyin Korkmazgil Müzik: Ahmet Kaya

***Arkadaşlar: Milliyet Ana sayfada son dakika haberi olarak yayınlanan ve çok önemli bulduğum bir haberin linkini veriyorum konu ile hiç alakası olmasa da... Benim ilgili yorumum ise, kaza değil resmen cinayet. Hatta kamu oyu vicdanında yer bulduğu gibi sabotaj. Harcayalım bakalım bozuk para gibi Bilim adamlarımızı, kadınlarımızı, kuyruğumuzu kurtarabilecek miyiz? Saygılarımla.

http://www.milliyet.com.tr/Yasam/SonDakika.aspx?aType=SonDakika&Kategori=turkiye&ArticleID=1022122&Date=28.11.2008&b

 
Toplam blog
: 669
: 1503
Kayıt tarihi
: 19.01.07
 
 

Bir on dört mart sabahı güneş henüz arz-ı endam ederken üzeri yongalarla kaplı, küçük pencereli, ..