Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Mart '12

 
Kategori
TV Programları
 

Oyna demiş birileri, bir ileri iki geri, birilerinin elinde ipleri

Oyna demiş birileri, bir ileri iki geri, birilerinin elinde ipleri
 

Kanal-D’nin reyting rekortmeni dizisi “Fatmagül’ün Suçu Ne?” sanırım Suskunlar dizisinden etkilendi. Aksiyon dolu sahnelerle geçen haftaya imza attı. Baltalı Mustafa ile de korku vermeye devam edecekler anlaşılan bu haftaki bölümde de.

Haftalardır bir ileri iki geri gerek reytingiyle gerek senaryosuyla ilerleyen daha doğrusu yerinde sayan dizi Show TV’nin yeni dizisi karşısında fazla zorlanacağa benziyor.

Bu zorlanışı aksiyon sahneleriyle aşacaklarını düşünmüş olsalar gerek söylediğim gibi geçen hafta gibi bizlere bu tür sahneleri izlettiler ve yeni bölümde de buna devam edeceklerinin sinyalini vermekteler.

Bu aksiyonlar onları ne kadar kurtarır bilinmez bu haftayı atlattıklarına bakarak buna karar vermenin çok erken olduğunu düşünüyorum, zira Suskunlar yıla damgasını vuracak türden bir yapıma benziyor. Fatmagül ise birinci sezonun ekmeğini yemekte. Bu ekmekten daha ne kadar faydalanacaklar orası meçhul. Kendilerini yenilemezlerse aksiyonlar da onları kurtarmayacak diye düşünüyorum. Zamanla gelişmeleri hep beraber göreceğiz elbette.

Peki dizi neden yerinde sayıyor haftalardır.

Bunun birçok nedeni olabilir Kuzey-Güney dizisiyle aynı anda senaryoyu yazmaları. Kuzey-Güney dizisine daha çok önem göstermek diyeceğim ama onda da durum ortada. Ya da Fatmagül Dizisinin toplumsal bir soruna parmak bastığını unutmak olabilir.

Ki bana göre asıl neden bu. Bu önemli gerçeği unutmuş olmalarıdır.

Diziler mesaj kaygısı taşımalı mı taşımamalı mı sorusunun cevabı kesin olmamakla beraber her dizin mesaj vermesini beklemek doğru değil elbette ki. Televizyon bir eğlence aracı ise böyle bir beklenti içine girilmemesi gerekir tabii.

Ancak öyle konular vardır ki toplumda işte o konular işleniliyorsa eğer senaristler dikkat etmek zorundadırlar her ayrıntıya diye düşünenlerdenim.

Örneğin kadına şiddet, tecavüz mağduru olmak, çocuk gelinler, çocuk istismarı, töre vb… konulardan yola çıkarak dizi yapıyorsanız eğer her türlü kaygıyı da taşımak zorundasınız. Her yazdığınız detaya dikkat etmek zorundasınız.

Fatmagül’ün suçu ne dizisi de bunlardan biridir bana göre.

Senaristler sinemadaki uyarlamasından daha başarılı bir iş çıkarmışlardır ama sürdürememişlerdir bu başarılarını ne yazık ki.

Bunu anlamak için sokak nabzını almak ya da dizlerle ilgili kurulmuş web sitelerinde, sosyal paylaşım sayfalarında neler yazılmış bakmak yeterli.

Ben bu sayfalara bakınca ve dizinin bu sezon yayınlanan bölümlerine bakınca sadece şunu görüyorum Mustafa karakterinin seyirci gözünde aklanma mücadelesi.  “Üç yaralı insanın hikâyesi. Üçünün de üstünde, dört kara gölgenin anısı” diyerek yola çıkan dizi “umut olacağız mağdurlara” söyleminin arkasına sığınarak seyirci ekranlara kilitlemişti.

Oysa görünen tabloda umut olmak şöyle dursun neredeyse repliklerine bile yansıyan Fatmagül iyi ki tecavüze uğramış mesajı vermekteler.

Mustafa’nın ağzından Fatmagül’e “Mağdurum diye diye hâlâ bu adamın yanında duruyorsun. Ben senden daha mağdurum. Senin Kerim’in var. Benim yanımda kimsem yok. O benim geleceğimi çaldı, bana zarar verdi, hayatımı elimden söküp aldı. Sayenizde hiç kimsem kalmadı.”

Sarf edilen bu replikle Mustafa karakterinin yaptıklarına kılıf aramanın, bu karakteri aklamanın, seyirci gözünde asıl mağdurun Mustafa karakteri olduğunun açıklamasına dönüşmesi çok acı.

Mukaddes karakterinin ağzından verilenler ise tam bir fiyasko. “İkinizi (kast edilen burada eski nişanlısı Mustafa ve Fatmagül ) yan yana koyunca sen yine şanslısın. Teşekkür edeceğine bir de nankörlük ediyorsun. Mustafa sana sırtını dönmeyip evlenmiş olsaydı Ildırda o iki göz odada olacaktın sabah akşam tekneyi beklerdin artık. Şimdi İstanbul’da böyle bir evde yaşıyorsun. Sayemde Kerim gibi bir kocan da var. Gül Mutfağı gibi bir işin var. Daha ne olsun be.  Bu hayatta kaç kadın senin gibi şanslı olabiliyor acaba.”

Böyle bir replikten ne anlamalıyım? İyi ki yaşandı bu olaylar. Bu olanlar yüzünden Fatmagül ve Fatmagüller sevinmeli mi? Kerim olmasaydı, elini tutmasaydı bu duruma gelemezdin, gelemezsiniz, her eve, her tecavüz edilene bir Kerim lazım demeye getirdiklerini mi anlamalıyım? Eğer bunu demeye getiriyorlarsa yazık, çok yazık!

Sivil toplum örgütlerine de yazık! Her şeye tepki veren örgütler bu söylemlere karşı neredeler?

Son bölümde ise kendilerini aştılar.

Mustafa tokat atıp yerlerde sürüklüyor Fatmagül’ü, silahı başına dayıyor, elini kolunu bağlayıp zorla okşamaya çalışıyor, tecavüz çağrıştıracak şekilde Fatmagül’ün kıyafetlerini üzerinden zorla çıkarıyor. O karanlık gecenin izlerini hâlâ belleğinden atamayan Fatmagül tüm bunların karşısında çaresizce çırpınıyor.

Şimdi burada mağdur hâlâ Mustafa mı? Nedir bu Mustafa’yı aklama, haklı çıkarma çabası anlamış değilim.

Öte yandan Kerim karakteri de mağdurlardan biri olarak ele alınıyor. Ara ara aklanıp ara ara suçlanıyor.

Kerim o gece Fatmagül’ü onların kucağına atan taraf ve bu tecavüze göz yuman sessiz kalan taraf. Öte yandan Fatmagül’le evlenmeye mahkûm edilse de hem kendini hem onu iyileştirmeye çalışan taraf. Bir mağdur da Kerim, senaristlere göre. Bir kısım seyirci Kerim’i affetmişken ve Mustafa’yı anlamışken sürekli bu iki karakterin o geceye dair durumlarının işlenmesi ve göze sokulmasını anlamıyorum.

Tüm bunların içine bir de Kerim ve Fatmagül aşkı katılıyor. O da bir ileri iki geri seğirten bir aşk.

Ayrı zamanlarda Fatmagül ve Kerim’e söylettirilen ya da gerçekleştirilen “Seni seviyorum- biliyorum” replikleriyle, yalapşap birbirlerinin ellerini öpme diyaloglarıyla ne Kerim Fatmagül aşkını inandırıcı yapabilirler, ne de Fatmagül’ün yaşadığı travmanın sahiciliğine inandırabilirler seyirciyi. Ki inandıramadılar da zaten.

Bu dizi böyle mi mağdurlara umut olacak?  Yoksa mağdur derken tecavüze uğradı diye elini bırakan nişanlılara mı umut olmaktı?  Amaçları buydu da baştan beri biz mi yanlış anladık mesajlarını?

Biz yani seyirci, Fatmagül’e yapılan tecavüzün onda bıraktığı izleri ve bunlarla mücadelesini izleyeceğimizi ve bu şekilde insanlara umut olacağını sanıyorduk oysa ki.

Çünkü o gecenin tek ve gerçek mağduru Fatmagül’dür, Fatmagüllerdir.

Ne yazık ki senaristler asıl konudan sapmışlardır. Seyirciye Fatmagül’ün travmasını hissettirmeyi başaramadıkları gibi izleyiciyi de anlayamamışlardır.

Fatmagül’ün yaşadıklarına dokunmayı yeterince beceremeyince başka konuların üzerine gitmişlerdir. Önce başka bir tecavüz vakasına değinmeye kalkmışlar onda da bir çuval inciri berbat etmişlerdir.

Aile içi tecavüz meselesi konusu üzerinden çok şey aktarılabilecekken bunu başaramayıp tecavüze uğrarsanız, sesinizi çıkarmayın bir şey ispatlamanız zor mesajı verdiler, veriyorlar bunun farkında değiller ne yazık ki.

Bu sezon tek başarılı oldukları konu mahkeme öncesi kadın kuruluşlarının Fatmagül’e verdiği destektir.  Onda da beklentiyi karşılayamadılar maalesef.

Geçen sezon ise gerçekten önemli mesajlar veriyorlardı insanlara. Her işledikleri konu yerindeydi.  Dediğim gibi ana konudan saptıkları için geldikleri nokta bu oldu.

Oysa ellerinde işlenecek o kadar hikâye var ki Fatmagül’ün dramını aktarırken önemli yerlere dokunabilecekleri.

Örneğin Asu’nun, Hacer’in dramı. Kocası tarafından şiddete uğrayıp satılan Asu’nun.

Ya da yönetmelik yüzünden, engelli bir kadın kocasından şiddet gördüğünde, barınma, adres gizliliği, hukuki ve istihdam desteği gibi hizmetlerden, engelli olmayan kadınlar gibi sığınma evine başvurarak faydalanamıyor. Bu yönetmelik, pozitif ayrımcılık ilkesine ve anayasanın eşitlik ilkesine aykırı olduğu halde engelli kadın şiddet gördüğünde korunacak yer bulamıyor. Bunu işleyebilirlerdi hikâyelerinde.

Fatmagül sadece para yatırarak destek verdiği bu kuruluşa bu ve benzeri sorunlarla da mücadele ederek hem dizide hem gerçekte ışık tutabilirdi.

Bu diziyi her anlamda önemsiyordum ancak son gelinen noktada diziye dair ümitlerim söndü.

Diziyi izleyen bir seyircinin görüşünü aynen aktarıyorum sizlere;

Bize verilmek istenen mesaj şu galiba” diyerek başlıyor sözlerine seyirci.
 

- Mağdur mu gördün sevin ve sen de onu mağdur et nasılsa o mağdur.
- Mağdurun yanında bulunursan sen de mağdur olursun.
- Sakın onlara yardım etme alırsın başına belayı.
- En iyisi güçlü kötülerin yanında ol (bkz Mustafa) o zaman çeşitli sıfatlar kazanırsın. Örneğin, borsacı, stilist, tır hostu, finansör, lağım faresi, muz kafa, suntafa, salçalı, kızıl sakal...
- Sıfatlar kazanmakla kalmaz para da kazanırsın. Ömründe göremeyeceğin evlerde oturursun, güzel kızlarla hayatını renklendirirsin.
- Haysiyet ve şerefini kaybeder şerefsizce yaşarsın.
- Seni kimse öldüremez çünkü sen ölümsüz olursun, kurşun işlemez sana, efsunlanırsın. Birden deli kuvveti gelir sana, Cüneyt abimiz gibi yüz kişinin arasından sıyrılır kaçarsın.
- Anan baban senin üzüntünden ölürse bile sen suçlu arayacak birini muhakkak bulursun. Sen çok zekisindir çünkü.
- Her şey aslında evren senin için yaratılmıştır. Diğerleri figürandır sadece. Onlar rol oynar sen semeresini alırsın. Çünkü sen mağduru mağdur yapan kişisin, önemlisin UNUTMA.”

Bir seyirci gözüyle diziden alınan mesaj ortada.

En mağdur benim diyen Mustafa’yı aklarken, Kerim’i kurbanlık seçerek, Fatmagül’ün suçunu aramaya çalışarak, yani suçlu kim, mağdur kim aranarak böylesine önemli bir konu bu hale getirilmemeliydi.

Son bölümde  "O adamın yatağına nasıl girdin" "Kirlendiğini duyduğumda yıkıldım" Denilerek Fatmagül’ü kirletmeye çalışmak, arkasından Kerim’in kafasına Mustafa ile Fatmagül beraber oldu imajı verilerek sinema versiyonundaki bir Kerim yaratmanın sinyallerini vermek diziye daha da zarar verecektir. Sevgili senaristlerimizin eğer böyle bir amacı var ise bir an önce bundan vazgeçsinler zira o haliyle sinemada bile keyif vermemiş bir Kerim’i TV’de izlemek hiç çekilmeyecektir. Zaten vereceği bir mesajda yoktur öyle bir durumun.

Yıllardır bizler bu konuları duyuyoruz, bu şarkıları dinliyoruz. Gerek gazetelerin üçüncü sayfa manşetlerinde, gerek sinemada gerekse dizilerde tecavüz mağdurlarını, çocuk gelinleri, şiddete maruz kalan kadınları, töre cinayetlerini ve benzeri sorunları görüyoruz.

Yıllardır aynı şeyleri farklı şekillerde dinliyor, görüyoruz. Bir o kadar daha yıllar geçecek ve hala bunlar konuşulup eleştirilecekse aynı türkü dinlenecekse “umut hep var” mesajı vermek anlamsız.

Nazım’ın dediği gibi;

Fakat artık ümit yetmiyor bana
ben artık şarkı dinlemek değil
şarkı söylemek istiyorum.

Pasif tepki yerine, aktif tepki verebilmeyi ve daha idealist olmayı öğrenebilse idik daha farklı gelişmeler olabilirdi bugün.

Niye bugün hâlâ TECAVÜZ davaları hak ettiği cezaları alamıyor? Bugün ABD’de koca, karısına bile onun isteği dışında el süremezken ve bunun cezası tecavüz ile aynı iken, niye Türkiye’de kadınlar bunun utancı ile yasamak zorunda? Sanki onlar suçlularmış gibi?  Niye bugün hâlâ (cinsel taciz) çok yaygın. Bunlar, toplumumuzun kanayan yaraları maalesef. Ve biz bir adım ileri gidemiyoruz bu sorunların çözümünde.

Fatmagül’ün bu hafta yayınlanacak bölümü 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne denk geliyor. O gün yayınlanacak bölümde verilecek mesaj Fatmagül’ün Baltalı Mustafa’nın elinden kurtuluşu olmamalıydı,  Fatmagüllerin kurtulabileceğine, yaşama dair ümitler olmalıydı.

T24- Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı TBMM Adalet Komisyonu'nda bazı değişikliklerle kabul edildi. Bu kanunla kurulacak olan şiddet önleme ve izleme merkezlerine değinilerek umut olunabilinirdi.

Ama tersine tecavüz nasıl yapılmış, kim haklı kim haksız, kim suçlu kim suçsuzu tartışıyorsak ben de derim oyna demiş birileri, bir ileri iki geri birilerinin elinde ipleri.

Suskunlar dizisine gelince ilk bölümüyle büyük bir izleyici kitlesi yakaladı. Görsel çekimler muhteşemdi.  Dizide Zülfü Livaneli’nin “Yer Demir Gök Bakır” adlı filminde kullandığı müzik kullanıldı.
Livaneli’nin müzikleri eşliğinde verilen cezaevinde çocukların gördüğü işkenceler, izleyici üzerinde derin bir iz bıraktı.

İlk kez bir diziyi izlerken içine girdim, sinirlendim, duygulandım, içim acıdı daha birçok duyguyu beraberinde yaşadım.

Çocukların tecavüze maruz kaldığını görmedik ama iliklerimize kadar hissettik. Yüzlerindeki korkudan, vücut dillerinden. Arkadaşını korumak için yaşadığı tecavüz sonrası arkadaşına acımadı, çok acımadı diyen çocuğun yüzüne yansıyanlar, yansıttıkları bize o dramı fazlasıyla aktardı.

Birebir bir sahne çekilmeden de aktarılabiliniyormuş verilmek istenen bunu gördük Suskunlarda.

O sahne verilmeden bizi bu kadar dağıtabildiler. Darmadağın ettiler yani ben dağıldım örneğin.

Senaryosu bize ait olmasa da başarılı bir iş çıkarmışlar bu yüzden diyorum. Özellikle Pozantı M tipi cezaevi olayları şu ara konuşulurken, dizi tam zamanında verildi diye düşünüyorum.

Ancak korkularım var toplumsal bir sorun olan çocuk istismarı meselesine ne kadar değinecekler. Konu bir hesaplaşmayla mı sürecek?  İki arkadaş arasında kalan bir kadının aşkı mı işlenecek? Eğer böyle ilerleyecekse üzerlerine aldıkları sorumluluğun farkında değiller diye düşünüyorum. Bu şekilde devam edeceklerse bir an önce çocukların meselesinden sıyrılmalılar aksi takdirde onlar da Fatmagül’ün yanılgısına düşeceklerdir.

Umarım her iki dizi de ve benzeri konularla yola çıkan diziler üzerlerinde taşıdıkları sorumluluğun farkını bilerek işlerine devam ederler aksi umut olmak yerine umutları söndürürler.

Kadının gerçek kimliğine kavuştuğu bir Dünya Kadınlar Günü umuduyla dünya kadınlar gününüz kutlu olsun.

oyatekin@gmail.com

Not: Burada yazılan tüm yazılarım elektronik imza ve zaman damgası güvencesi altında yasal hakları korunmaktadır. Hiçbir şekilde basılı ya da elektronik bir ortamda (CD, Internet vs.) kaynak gösterilmeksizin kullanılamaz.

 
Toplam blog
: 295
: 3718
Kayıt tarihi
: 01.10.06
 
 

Milliyet Bloğa nasıl geldim ve nasıl yerimi aldım bilmiyorum. Sanırım uzun yıllar okuduğum bölüml..