Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ekim '16

 
Kategori
Deneme
 

Özür dilerim anne

Özür dilerim anne
 

Yollar...


04.10.2016 00:55

Merhaba Anne,

Sabah uyanacağım ıssız bir eve. Uyanmak istemeyeceğim yine.  Zorlayacağım kendimi. Bacaklarımı sarkıtıcağım yatağımdan isteksizce. Terliklerimi giyeceğim. Odamın kapısını gürültüyle açacağım. Bana kilometrelerce gelen aslında hepi topu 1-2 metre olan koridora bakacağım. 1-2 gün önce neşeyle kahvaltı hazırladığımız o boş mutfakta durup 1 bardak su içeceğim. Hazılanacağım ve çıkacağım. Mis gibi havaya inat gözlüklerimin arkasına saklayacağım şiş gözlerimi. Etrafıma hiç bakmadan işe gideceğim. Efkarlı bir müzik açacağım. Gözyaşlarımı içime akıtacağım ve aynı yoldan o boş eve geri döneceğim.

İçimdeki o garip boşlukla başa çıkamıyorum ben anne. Hep vardı. Hep ordaydı biliyorum. Belki doğduğum günden beri. Kimbilir!

Mutsuzum diye çığlık atıyorum anne. Duyuyor musun? Duymuyorsun.

Peşinden gelmek istiyorum bazen. Gelemiyorum. Neden diyorum. Sadece bir an!

Neden yapamıyorum biliyor musun? Hayır ölümden korkmuyorum. Ölememekten korkuyorum anne.

Zırhım var anne. Eskisinden kalın. Duvarlarım var. Beyaz kelebeğinin kanatları o duvarlara çarparak kanıyor anne. Öyle sanıldığı gibi 3 günlük değil ömrüm. Kendi duvarlarım içinde yaralana yaralana ölümsüzlüğü yaşıyorum ben anne.

Yaralıyım, kanıyorum. Kanıyor, acıyorum. Acıtıyorum dokunduğum her şeyi. Kelebek etkisi yaratıyorum ben de kendimce. Dağıldıkça dağıtıyor, kanadıkça kanatıyor, yaralandıkça yaralıyorum. Dilim keskin bir ok gibi. Sözlerimi mızrak yapıp fırlatıyorum. Bir korku imparatorluğu yarattım kendime. Prensesinin bir ülkesi var anne hükmettiği. İçinde kalp kırıkları, gül yaralıları olan. Ama sılası hala yok.

Gül yarası*… Ne güzel söz değil mi? Ama öpünce geçmiyor kimsenin gül yarası. Hele yarayı açan öptüğünde hiç geçmiyor. Benim öpüşümde sevişim gibi çünkü. Acıtarak öpüyor daha da yaralıyorum gül yaralıları. Ne güçlü! bir hükümdarlık değil mi?

Gücüm; güçsüzlüğüm aslında. 

Sevişim bir zehir gibi.

Sevmeyişim?

Sevmeyişim yok anne. Sevmiyorum derken bile sevmeye mecburum ben anne.

‘Kızım sevdiklerini say.’ Derdin bana hatırlıyor musun? Ben yine sevmediklerimi sayıcam. Artık az olan onlar çünkü.

Madde 1: Sensizliği sevmiyorum.

Madde 2: Sensizkenki beni sevmiyorum.

Madde 3: Bensiz beni de sevmiyorum.

Bensiz benle sensiz ben hiç anlaşamıyorlar çünkü. İçimdeki kavga bitmedikçe yeni kavgalar yaratıyorum kendime.

Bensiz ben, sensiz benle bir tek başkalarıyla kavga ederken anlaşıyorlar biliyor musun?

Bu gece anne, sensiz ben daha da kimsesiz. Daha ne kadar kimsesiz olunur bilemiyorum derdim. Evimde bir ses var ama bu gece. Kalbim ağlıyor. Hem de sessizce değil. Böğüre böğüre, dövüne dövüne ağlıyor anne.

Kimsesizliğime,

Kimse oluşuma,

Oluşlara,

Olamayışlara…

Ama en çok da yüreğim yüreğime ağlıyor anne. Yüreğim, her bir kıvrımı için ağıt yakıyor bu gece. Üstelik bu, dilden dile dolaşarak yüzlerce yıl sonrasına aktarılacak bir ağıt da değil. Evrensel aslında. Gözyaşı diliyle yazıldı çünkü. Ama bir tek ben söyleyebiliyorum son kez söylediğimi umarak.

ÖZÜR DİLERİM ANNE.

Koca bir hatadan ibaret hayat.

Koca bir özür gerek yeniden başlamak için.

Bir gün belki bir gün birbirimizden de dileriz ha anne?

 

*  Hatice Atalay’dan ilhamla…

 
Toplam blog
: 27
: 295
Kayıt tarihi
: 12.08.11
 
 

Bazen kelimeler içinize sığmaz olur ve taşar. İşte o zamanları yaşadığım şu günlerde yazdıklarımı..