Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Temmuz '09

 
Kategori
Kitap
 

Parfümün Dansı

Parfümün Dansı
 

“ Ben bir ülkenin kralı olmuştum. Ama şimdi kendimin kralıyım” diyor Alobar, ölümsüzlüğü arayan adam.

3 Temmuz 2009 tarihinde, yaklaşık iki aydır okuduğum, Tom Robbins imzalı, Parfümün Dansı kitabını nihayet devrettim...

Parfümün dansı, bana çok güzel kitap adı gibi geldi ve duyduğum anda okumak istedim. Satın almadan önce, kitap hakkında biraz bilgi edindim ve hayal kırıklığına uğradım… Ölümsüzlüğü arayan bir adamı okumak istediğimden pek emin olamadım.

Parfümler ve kokular her zaman ilgi alanımda olduğu için yine de kitabı edinmeye ve okumaya karar verdim. Okuduğum için pişman değilim. Bana göre, kitap, adının hakkını veren içeriye sahip. Parfüm üretmek, yeni kokular yaratmak çok özel bir uğraş olduğuna hep inanmışımdır. Geçenlerde Sn. Emine Supcin’in bir yazısını okumuştum ve çok eğlenmiştim; “Çiçek kokuları damıtacağım”. Belli ki bu konu pek çok insanı ilgilendiriyor.

Parfümün Dansı, son sayfasını kapattım ve aklımdan geçen ilk düşünce şu oldu;

Romanın mükemmel girişi ve berbat sonu var…

Daha önce hiç bu kadar tezatlar içeren bir roman okumadım. Bir taraftan fantastik, bir taraftan gerçekçi… Bir taraftan alaycı, bir taraftan oldukça ciddi… Bir taraftan müthiş etkileyici üslup, bir taraftan garip, sürüklemeyen ama merak ettiren konu… Bir taraftan aşkın tarifi, bir taraftan dozunda erotizm… Ama sonra düşündüm: hayatın kendisi de öyle zaten, tezatlarla dolu ve bunu doğrulayan sözler:

Pancar poleni insanı hayran bırakacak karmaşasıyla paradoksun kokusuydu. Hayat ve ölümün mutlak sebzedeki bileşimiydi. Hem tatlı, hem acı bir kokuydu. Çiçekli ve seks dolu yerkürenin polen lekeli dişleri kadar romantik bir koku. Erkekler ve kadınlar için yepyeni gerçeklik yaratan, o gizli fetiş ve cesur cazibenin kokusu; doğayı, mantığı ve hayvansal kaderi aşan, dönüştüren bir koku

Çok eğlendim ve keyif alarak okudum, inanılmaz güzel tasvirler vardı. Tom Robbins ve üslubuna hayran kaldım. Birkaç küçük örnek vermek istiyorum. Her zaman sade ve ilginç benzetmeleri okumaktan hoşlanmışımdır.

Gözlerinde, açık veren bir yumuşaklık vardı. İlk müsait rüzgârla uçmaya hazır bir hal vardı. Oysa Luc’un bakışları sabitti. Dikkatsizlik edip kendisine değen herşeye diken batırır gibiydi

Sesi o kadar katılaştı ki çatlayıverdi

Yüksek voltajlı bir maviydi gözünün rengi”… vs. vs Kitapta bu tarz benzetmeler o kadar çok ki, o kadar çok ki… Okurken bayıldım, hatta bazılarını birkaç defa tekrar hayranlıkla okudum.

Oldukça pozitif, enerji dolu, ilginç ve sıra dışı bir romandı. Uzun ve sağlıklı yaşamanın sırlarını açıklamış yazar; hava, su, toprak ve ateş - her bir maddeyi ayrı ayrı ele almış, onunla bir show sergilemiş âdeta.

Birkaç gün önce karşı komşularımız, kendi bahçelerinde mum ışığında akşam yemeği yediler. Çok güzel bir tablo oluşturmuşlardı. On beş yıllık evlilik… Bildiğim kadarıyla özel bir tarih değildi. Ama o akşam oğulları yoktu, teyzesinin yazlığına gitmişti. Düşündüm de çocuklar… Romantizmi bir şekilde yok mu ediyorlar diye...

Alabor ve Kudra yüzyılları aşan, tutkulu aşka sahip… Ama Tom Robbins onlara çocuk yakıştıramamış, oysa her iksini de önceki evliliklerinde çocukları vardı. Yoksa bir tesadüf mü… bilemiyorum, şu an aklımdan geçti ve ben düşüncelerimi kağıda döktüm.

Romanda en çok etkilendiğim kahraman Wiggs Dannyboy. O da ölümsüzlüğün peşinde. Bir tek sebeple ölümü isteyebileceğini açıklıyor, öğrenmek isteyenler, kitabı okumaları gerekecek.

Benim, bizim ülkemiz dünyanın en güzel ülkesi, İstanbul da en güzel şehri. Bunun, Tom Robbins de farkında… Keşke biz de yaşadığımız ülkenin farkına varabilseydik, keşke biraz daha bilinçlenebilseydik ve Sn. Ali Gülcü’ nün yazdığı, “Plajda zaman”, yazısındaki inanılmaz manzaralar hiç olmasaydı…

Kitap düşüncelerimi, İstanbul ile ilgili sözlerle noktalıyorum.

“Doğunun kumlu kanatlarından kopup…o altın sahneye vardılar. Constantinople büyük bir ticaret merkezi, doğuyla batı arasında kozmopolit bir köprü, ticari ve dinsel balların oluşturduğu mozaik duvarlı bir kovan olduğundan, onları her sabah yaldızlı bir dirseğin dürtüşüyle, heyecan içinde uyandırıyordu.”

 
Toplam blog
: 144
: 1854
Kayıt tarihi
: 13.03.08
 
 

Doğduğum ve büyüdüğüm şehir Kırcali, Bulgaristan. Yıl 1964. Makina Mühendisiyim. Evli ve iki çocu..