Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Mayıs '21

 
Kategori
Siyaset
 

PARMENİDES'İN YATAĞI

GERÇEĞE NE KADAR YAKINIZ

(PARMENİDESGİL BİR DÜNYADA YAŞAMAK)

  1. Yoktan hiçbir şey varolmaz, varolan hiçbir şey bütünüyle yokolmaz.
  2. Değişim, bir niteliğin yitirilmesi, bir başkasının kazanılmasıdır.

Bu iki önermenin birlikte çelişik olmaları, nitelikleri şeyler arasında saymakla söz konusu olur. Dolayısıyla, henüz Parmenides’te de dolaysızlaşmayan ve nitelikleri nesneleştiren

  1. Nitelik ve nesne ayrımsızdır

ilkesi de katılınca, ortaya bir mantıksal olanaksızlık çıkıyor. Ancak bu mantıksal
olanaksızlık, algının gösterdiği gibi, eğer değişim diye bir şey varsa söz konusudur.

İlkçağ’da Doğa Felsefeleri, Arda Denkel, Özne, Sayfa 37, 38

"Artık Parmenides adına , süreksizliği varlıktan dışlayan bir usavurma kurabiliriz. Şöyle düşünmüş olmalı, Parmenides: Varolan sürekli değilse varlıkta herhangi bir yerde bir kesinti var demektir. Oysa kesinti ya bir varlıktır ya da değildir. Eğer kesinti bir varlıksa, o zaman kesinti varlıkla doludur ve dolayısıyla varolan sürekli demektir. Öte yandan kesinti varlık değilse, o varolmayandır. Oysa varolmayan olanaksız olduğundan, böyle bir kesinti de olamaz. Dolayısıyla, varolan yine sürekli demektir.Şu halde, varolan her yerde süreklidir ve bundan dolayı da birdir."          

"Parmenides’in 5. yy’daki etki ve yetkesi, Descartes’ın 17. yy’daki önemini andırır."
İlkçağ’da Doğa Felsefeleri, Arda Denkel, Özne, Sayfa 36

Duyu organlarımız bize gerçekliğin (varlıkların) bilgisinin bir kısmını taşır. Belli bir anda ve yerde oluşan bütün olayların ve bulunan varlıkların tamamının bilgisi duyu organlarımız tarafından alınmaz. Mesela çalılıklar arasında yürüyen bir böceğin gürültüsünü duyamayız, böceğin ayaklarının çimenlere değmesiyle oluşan hava titreşimi (ses dalgası) kulak zarımızı titretecek ve dolayısıyla ses bilgisini işitme organlarının diğer kısımlarına aktaracak kadar güçlü değildir. Ya da tersten söylersek, kulak zarımız bu titreşimi alacak kadar hassas (esnek) değildir. Kısacası, dış dünyaya ait bilginin bir kısmı daha ilk aşamada, duyu organı tarafından alınma aşamasında kaybolur.

Duyu organları tarafından içeri alınan bilgilerin bir kısmı da bilince ulaşmaz, ya da beyin tarafından değerlendirilmez. Dış dünyada, zaman açısından bakıldığında, çok küçük anlar vardır. (Süreklilik vardır diyemiyoruz, çünkü uzay-zaman noktaları, fiziğin son bulgularına göre belli bir boyuta sahip, Zenon’un sonsuz büyük ya da sıfır büyüklüğünde varlık paradoksu bu yüzden geçerli değil.) Sinir hücreleri sürekli olarak aktif halde bulunamaz (uyarı gönderemez) ve kesik kesik çalışır. Ayrıca sinir hücreleri tarafından beyne ulaştırılan bilgilerin değerlendirilmesi, beyindeki diğer bilgilerle karşılaştırılıp sınıflandırılması için bir süre gerekir. Bu arada ulaşan bilgiler değerlendirilemez. Böylece gerçekliğin bilgisinin bir kısmı daha çöpe gider.

Kant’a göre, duyu organlarına ulaşan bilgilere (duyu verilerine) duyarlılığın (algılama aygıtının) kalıpları olan uzay ve zaman eklenir. Bu işlem sonucunda oluşan algı verileri ise zihnin kalıpları tarafından (kategoriler) biçimlenir ve bilince ulaşır. Bu açıklamanın önemli olan yanı, zihne ait algılama kalıplarının (kaplarının) bulunması ve duyu verilerinin bu kapların biçimini almasıdır. Yani zihnimizde oluşan gerçekliğin(fenomen) bilgisi ile gerçekliğin (numen) bilgisi farklıdır.

Zihnimizde doğuştan bulunan kalıplara ek olarak, zaman içinde bilimsel kuramlar, felsefi sistemler biçiminde ortaya çıkan bilgileri içselleştirerek paradigmalarımız (düşünce kalıbı) haline getiririz. Ya paradigmalarımıza (bilimsel düşünce kalıpları) uyan olguların bilgileri bilincimize ulaşır ya da ulaşan bilgilerin bilincine paradigmalarımızın kalıplarına sokulduktan varılır.

Bilincimize eksik ve dönüşümden geçmiş olarak ulaşan gerçekliğin bilgisi dil tarafından bir kez daha eksiltilir (indirgemeye tabii tutulur). Örneğin dış dünyada kırmızı renginin sonsuz denecek kadar çok değişik varyasyonu vardır. Bu renk tonları, önce algılama aygıtımızda (gözde) indirgemeye tabii tutulur ve sinir hücreleri bir çok kırmızı tonu için aynı tepkiyi gösterir (bu tonları aynı sepete koyar), görme merkezine ulaşan kırmızı tonu bilgileri bir kez daha indirgemeye tabii tutulur ve bu bilgiler kümelere ayrılarak algılanır. Yani bilinç, kendisine ulaşan çok yakın kırmızı tonlarını ayırt edemez ya da etmez. Sonra dil, bilincin ayırt ettiği kırmızı tonlarını bir kez daha indirgemeye tabii tutar ve tek bir sepete koyarak, kırmızı etiketini yapıştırır. Dış dünyadaki sonsuz sayıda kırmızı, dilde bir, bilemediniz üç beş kırmızıya indirgenir. Böylece bu sepetler (kavramlar) algılama ve iletişimde kullandığımız yeni bir kalıplar kümesi haline gelirler. Belli bir kültür, alt kültür, grup, ya da birey tarafından oluşturulan algılama kalıpları (kavramlar) dile, dilin öğrenilmesiyle de dili öğrenen bireylere (çocuklara, yabancı dil öğrenen yetişkinlere) aktarılır. İkinci dönem Wittgenstein da benzer bir düşünceyi savunur. Dünyayı, gerçekliği, dilin süzgecinden geçmiş haliyle (dilin dolayımından geçtikten sonra) algılarız.

Klasik mantık önermeleri dörde ayırır :

  1. Tümel-Olumlu
    1. Bütün Müslümanlar gericidir
  2. Tümel-Olumsuz
    1. Hiçbir laik gerici değildir
  3. Tikel Olumlu
    1. Bazı Müslümanlar demokrattır
  4. Tikel Olumsuz
    1. Bazı laikler demokrat değildir.

Tümel (evrensel) önermeler gerçekliği yekpare bir bütün gibi kabul eder. Halbuki dünya öyle değildir. Dünya daha çok, birbirine bazı konularda az ya da çok benzeyen bazı konularda birbirine az ya çok karşıt olan çok sayıda parçanın toplamından oluşur. Parmenides’in söylediği gibi varlık bir bütün değildir. Varlık çok sayıda değişik parçadan oluşur ve bu parçalar da Herakleitos’un öne sürdüğü gibi sürekli değişir.

  1. Her X için : X(N)
    1. Bütün X varlıkları n N niteliğine sahiptir
    2. Bütün Müslümanlar için : Müslüman(gerici)
    3. Bütün Müslümanlar gericidir
  2. Bazı X için : X(N1)+

Bazı X için : X(N2)+
……………………
Bazı X için : X(Nk)

Bazı Müslümanlar şeriatçıdır+
Bazı Müslümanlar aşırı muhafazakardır+
Bazı müslümanlar ılımlı muhafazakardır+
Bazı Müslümanlar liberaldir+
Bazı Müslümanlar ilericidir

Varlıklar için geçerli olan çok parçalılık nitelikler için de geçerlidir. Niteliklerin (örneğin kırmızı) tek bir parça, yekpare bir bütün gibi algılanmasına neden olan süreç yukardaki satırlarda açıklandı. Biraz daha açalım :

X (tümel) niteliği aslında

                        X1+X2+…Xk           

tikel niteliklerinin tamamını kapsar. Burada artı işareti toplamdan çok mantıksal veya işlemi olarak kullanılmıştır. X niteliği birbirine çok benzeyen bir sürü değişik niteliği aynı çatı altında toplar.

Demokrat niteliğini ele alalım. Demokrat niteliğini yükleyeceğimiz eylemler kümesine D adını verelim, D kümesi = {D1,D2,….,Dk} eylemlerinden, antidemokrat eylemler kümesi de A={A1,A1,…,An) eylemlerinden, demokratlık / antidemokratlık niteliği yüklenemeyecek eylemler kümesi de B={B1,B2,…,Bm)  eylemlerinden oluşsun .“İlhan Selçuk Demokrattır “ önermesi gizli bir şekilde tümel bir önermedir. İlhan Selçuk’un her eylemi ya D kümesinin ya da B kümesinin bir üyesidir, yahut da İlhan Selçuk’un hiçbir eylemi A kümesinin bir üyesi değildir anlamına gelir. Halbuki İlhan Selçuk’un bazı eylemleri D kümesinin, bazı eylemleri A kümesinin, bazı eylemleri de B kümesinin bir üyesi olabilir. Yani demokratlık ve antidemokratlık tek bir bütün değildir, sıfır noktasından 100 noktasına uzanan bir çizgidir, tek bir nokta değildir. O yüzden iki kişiyi demokrat ya da antidemokrat diye nitelemek çok büyük yanılgılar barındırabilir.

Öte yandan İlhan Selçuk demokrattır önermesi, İlhan Selçuk geçmişte hep demokrattı+İlhan Selçuk bugün demokrattır+İlhan Selçuk gelecekte de hep demokrat olacaktır önermelerinin toplamıdır ve gizli bir şekilde tümevarım içermektedir. Geçmişe bakarak tümevarım yoluyla çıkarımlarda bulunmak güvenilmez bir yöntemdir. Geçmiş geleceğin teminatıdır ama kesin olarak güvencesi değildir. Yarın güneş doğmayabilir.

Gerçekliği yekpare bir bütün olarak kavramak ki bu duruma son derece yatkın bir duyu organları kümesi, zihinsel yapı ve dil gibi bir araca sahibiz, yeni algıladığımız gerçeklikleri de bu kavrayışın gölgesinde kavramak sonucunu getirir ve bizi yanılgıdan yanılgıya sürükler. Mesela “Bütün Müslümanlar gericidir” gibi bir fikre sahip olan birisi ne kadar farklı olursa olsun kendisini Müslüman diye tanımlayan birisiyle karşılaştığında onu gerici olarak da algılamak ve değerlendirmekten kaçınamayacaktır. Naif tümevarım bilimselciliği de bu düzene göre işler :

1.1. Birinci Müslüman gerici çıktı
1.2  İkinci Müslüman gerici çıktı
1.3  …………………………….
1.4  n. Müslüman gerici çıktı
2. Bütün Müslümanlar gericidir
3. Necmettin Erbakan bir Müslümandır
4. Necmettin Erbakan gericidir            

Doğru söze ne demeli!

 
Kayıt tarihi
: 29.04.21
 
 

Bilgisayar Mühendisi, Sistem Çözümleyici. Ekonomi, Siyaset, felsefe, psikoloji, sosyoloji, tarih,..