Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Şubat '12

 
Kategori
Öykü
 

Pir-ü pak

Pir-ü pak
 

Evde her zamankinden farklı bir hareketlilik vardı.

Kirli çamaşırlar havalarda uçuşuyor, tabaklar ve çanaklar yerlerde parende atıyordu.

Bunları hizaya sokmak isteyen elektrik süpürgesi çığlılığı basıyor, paspas ; hazır ola geçmiş ondan gelecek komutları bekliyordu.

Ortalıkta insan yokmuş da, evin temizi kirlisi bütün cansız bireyleri temizlik seferberliği ilan etmişti sanki.

O da ne! Biraz erken davrandık sanırım.

Evin hanımı Pirüpak da buradaymış!

Koridorun bir ucundan diğer ucuna ayaklarında kay kay var misali koşuşturan bir kadın o.

Biz bu sahneleri görmeye alıştık, siz de alışırsınız artık!

Sevgili eşi demiryolu emekçisi: Makinist Kazım.

Ayda on beş-yirmi gün evinden, Pirüpak’ ından ayrı.

Trenle yurtdışı turları moda olduğundan beri, seyahatleri çoğaldı.

Pirupak’ ta üzüldü bu duruma ilk başlarda.

Hiç bu kadar ayrı kalmamışlardı ki.

Kazım’ ın ilk uzun seyahatini sormayın gitsin!

Buna gönül mü dayanırdı ?

Yataklara düştü. Eş-dost endişe etti sağlığından.

İkinci seyahatte ise yataklara düşmese de yüzünden düşen bin parçaydı.

Neyse…

İnsan her şeye alışıyor. Uzun seyahatlere de alıştı bizimki.

Buna kendince bir çözüm buldu.

Eşi her akşam gelecekmiş gibi mükellef sofralar kuruyordu.

Burnunda tütüyordu sevdiceği. Ara ara gözü buğulanıyor, vuslatı bekliyordu, heyecanla.

Kirli bir bardak bile bırakmıyordu tezgâhta. Eşi bundan çok rahatsız olurdu. Biliyordu.

Evde her şey yerli yerinde ve sevdiğinin istediği gibiydi işte.

Hep böyle olmuştu hayatında zaten.

Sevdiklerine göre bir yaşam…

Akşam kapı zilinin çalacağı vakitlerde en güzel kıyafetlerini giyiyor, saçını şekillendiriyor, makyajını yapıyor, bekliyordu.

Bekledi.. Bekledi…

Günler geçiyordu.

O kapı zili bir türlü çalmıyordu.

Çal… Çal… Çal

Çalmıyordu işte!

Artık beklemekten yorulmuştu.

O bu kadar mutsuz ve yalnızken eşinin, ailesinin, arkadaşlarının tepkisizliği onu çıldırtıyordu.

Uzaktan dudak altından alaycı gülümsemeleri hissediyordu üzerinde.

Çevresindekiler anlam veremiyorlardı Pirüpak’a bir türlü.

Neydi onun bu yaptıkları şimdi! diye söyleniyorlardı içlerinden

O ise;

Günlerce yalnız kalmanın verdiği hüzünle,

Gittikçe her şeyden soğudu.

 “Kendimi mi kandırdım ben şimdiye kadar!”diye düşündü.

Bir yalan ve onun üzerine kurulmuş bir dünya!

Zarar vermek, kırıp dökmek istedi.

Ama öyle yetiştirilmişti ki bunu düşünmüş olmaktan bile utanıyordu.

Sen nasıl istersen

Sizin dediğiniz gibi olsun

Ben de öyle düşünmüştüm zaten” gibi cümleler kurmuştu hayatı boyunca

Verilen roldü onun için hayat!

Hayatının içinde kendi ayak izleri yoktu.

Belki de bu yüzden artık hiçbir şey yapmak istemiyordu.

Kirli bardağı yıkamak istemiyordu.

Mis gibi tüten yemekler yapmak istemiyordu.

Saçını taramak istemiyordu.

Evden dışarıya çıkmak istemiyordu.

İs-te-mi-yor-du.

İs-te-mi-yor-du.

Bunu uygulamaya geçirdi hızla; hiçbir şey yapmamayı!

Eşi için hep sağlıklı yemekler yapan Pirupak, sağlık lafının “S” ini duymamak adına ıvır zıvırla geçiştirmeye başladı önce öğünlerini.

Baktı olmadı hazır yemek siparişi verdi. Kutuda kalan kırıntıları günlerce bekletti. Kurtçuklar oluştu.  Onları izledi. Hatta bir ara “Onları mı beslesem evcil hayvan olarak” diye geçirmedi değil içinden…!

Mutfakta ne kullandıysa yıkamadı, lavaboda bir tepecik oluşturdu kirlilerden. Bütün evi kokular sardı.

Bilgisayar başında tüm gününü, gecesini geçiriyordu. Kah sakız çiğniyor gelişi güzel bir yerlere yapıştırıyor, kah yediği yemişlerin kabuklarını yerlere atıyor kümecikler oluşturuyordu.

Dişini bile fırçalamıyordu.

Bütün önemsediği günlük uğraşlar yerle bir olmuştu.

Ayakkabılar, kirliler her şey yerlerdeydi.

Zaten kirlilerdi, ne gerek vardı ki toplamaya canım.

Evin her yerindeki dolapların kapıları, çekmeceleri açıktı.

Hem açılan kapak niye kapatılırdı ki!

Gereksiz buluyordu, önceden titizlenerek yaptığı her şeyi

Hem bu güne kadar toplamıştı, temizlemişti de ne olmuştu, neye yaramıştı!

Nasıl bu kadar saçma sapanlıklarla yıllarca uğraşmıştı!

Şaşırıyordu kendine.

Annesi, Pirüpak’ ı çağırıyordu Kazım gidince yalnız kalmasın diye. Kardeşi, yeğeni küçük Ayşe’ yi görsün istiyordu. Arkadaşları davet ediyordu. Ama nafile…

Gitmiyordu hiçbir yere.

O yeni düzenine alışmıştı ve çok memnundu.

Bilirlerse onun bu durumunu yine toplumun istediği kalıplara sokarlardı.

Ama o dönemezdi ki geri

Gizli kalmalıydı her şey, gizli.

Bir ikilemdeydi.

Ne yapsın;

örnek evlat, iyi eş, arkadaş… buraya kadardı.

Bir yerden patlak verecekti, böyle olmuştu.

İyi ki de olmuştu.

Böylece ikili bir oyun başladı hayatında.

Eşi gidince istediklerini yapıyor ki; bu hiçbir şey yapmamaktı.

O gelmeden bir gün önce evde sıkı yönetim ilan ediliyordu. Onu tertemiz bir ev, ütülü gömlekler, mutfakta mis gibi kokularla karşılıyordu. Tabii bakımlı ve sevgi dolu bir eş oluyordu Pirüpak.

İşte bütün hazırlıkların nedeni buydu. Sevgili eşi geliyordu 4 saate kadar…

Her şeyi yetiştirmeliyim” diye söyleniyordu.

Uzun, kestanenin türlü tonlarını barındıran saçı, pencereden sızan gün ışığının etkisiyle hareleniyordu. O bu güzellikten habersiz “ Üfff, çok sıkıldım” diyerek saçlarını yoluyordu.  Evde toka avına çıktı. “Nerde bu, nerde ? Arayınca da bulunmaz ki!

Birden akşam, bilgisayar başındayken tokanın saçında olduğunu hatırladı. Mutfağa doğru ilerlerken ani bir manevrayla bilgisayar odasına yöneldi. O kadar hızlı hareket ediyordu ki oraya buraya çarpmadık yeri kalmadı.

Akşama bu şekilde çıkmak çok kötü olurdu. Kocası onu bu halde görmemeliydi.

Oh, şükürler olsun” dedi .Saçını toplayınca rahatlamıştı.

Ne kadar da çok iş varmış” diye geçirdi içinden.

Normalde yetiştirirdim? Bugün elim ayağım birbirine karışıyor”dedi.

Ama pes etmedi. Etmeyecekti.

Bilgisayar odasına gelmişken orayı da toparlamaya başladı. Birkaç adım atmıştı ki ayağı yere çakılı kaldı.

Sakız yapışmıştı.

Eğildi, terliğini çıkarmak üzereyken, kafasını hızla masaya çarptı.

Elini başına götürdüğünde bir ıslaklık hissetti.

Kanıyordu.

Kanı görünce bir çığlık attı. Kendinden geçti.

Gözlerini açtığında, karşısında eşini buldu.

Sevgiyle, şevkatle, endişeyle kendisine bakıyordu.

Kazım düşünceliydi, bir şeylerin ters gittiğini anlıyordu ama nedenini çıkaramıyordu.

Ev pislik içindeydi.

Temizlik abidesi karısına ne olmuştu da buralar böyle bir hal almıştı.

Pirüpak konuşmuyordu, konuşamıyordu.

Ne o eşine bir şey söyledi.

Ne de eşi ona.

Gözleriyle konuşuyorlardı sanki

Ani bir gülümseme belirdi gözbebeklerinde

Büyüdü… Büyüdü

Dudaklarda şen kahkahalara dönüştü

Ve raydan çıkan evlilik trenleri doğru hatta yöneldi. 

 
Toplam blog
: 58
: 484
Kayıt tarihi
: 04.01.12
 
 

Kendinin farkında olmakla başlar herşey.  Akar giderken birşeyler insan tutunmak ister hayata. Bu..