Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ocak '12

 
Kategori
Öykü
 

Yeni bir mola mı?...

Yeni bir mola mı?...
 

Zaman geçmek bilmiyordu.

Her zaman buluştuğumuz bu parkta…

Bu şekilde!...

Hiç hayal etmemiştim.

Seçtiğim kuytuca köşede iyice gizlenmiştim.

Dışarıyla aramda devasa duvarlar vardı sanki.

Kuş sesleri, ıhlamur ağaçlarının mis kokusu, uzak banklarda oturan  sevgililer yoktu.

Belki de onlar vardı, ben yoktum.

 

Güneş ışıkları gözümü kamaştırdı.

Uzaktan silueti belirdi önce…

Geliyordu.

Benim o çok sevdiğim lacivert gömleğini  giymişti.

Gülümsedim. Gülümsedi.

Usulca banka oturdu.

 

İkimiz de görünmez bir sınırı geçemiyorduk.

Seslerimiz, görüntülerimiz yabancıydı.

Konuyu nasıl açacağımızı bilmiyorduk.

Gitmeyen şeyler vardı uzunca bir süredir.

Belki de korkularımız su yüzüne çıkmıştı.

Farklı bakar olmuştu  “aşk körü” gözlerimiz.

 

Hafif bir rüzgâr çıktı. Yüzümüzü okşayan esinti ikimizin de düşüncelerden sıyrılıp o ana dönmemizi sağladı.

Rüzgârın serinliği gerçeğin acı yüzünü de beraberinde getirdi.

İçim ürperdi birden.

Üşüyordum.

İçimdeki soğuğun dışarıya aksetmesiydi bu.

 

Ceketini omuzlarıma attı.

Bu hareketle yabancılığımızı bir nebze kırar gibi olduk.

Eski günler geliyordu aklıma. Film şeridi gibi geriye sarılıyordu tüm yaşananlar.

Dudaklarımı ısırdım.

Birkaç defa daha uzaklaşmayı denemiştik, ama olmamıştı.

Her defasında birimizin dilinden

Beni bırakma…!” sözleri döküldü

 Ve daha sıkı sarıldık birbirimize…

 

Ekmek gibi, su gibiydik biz.

Nefes bile alamaz olmuştuk birlikte olmadan

Ama artık farklıydı her şey

Bu sefer gerçekten gitmem gerektiğini düşünüyordum.

İçimizden biri daha cesur olmalıydı! İyi hatırlamalıydık birbirimizi.

Eskisine nazaran sevgim daha da  çok artmıştı ama  korkularımda.

Sevdikçe kendinden çok karşısındakini düşünüyor insan. Bence sevse de ona zarar vermemek için uzaklaşmak bir yol oluyor.

 

Hep benim yüzümden…” dedi.

Sustu. Gözleri doldu.

Ruhunun acısı içine sığmıyor, damlalar şeklinde dışarı taşıyordu.

Sonra bana baktı.

Asırlar süren bir bakıştı bu.

Neler gizliydi içinde neler…!

Yarım kalan her şey.

 

Sanki yakasında bir kravat varmış da onu gevşetmek istermiş gibi eli boğazına gitti

Zar zor yutkundu.

Kelimeler boğazında düğüm düğüm olmuştu.

Derin kuyulardan geliyor gibiydi sesi

Metalik bir tınısı vardı.

 

Gözlerimden sicim gibi yaşlar dökülüyordu. Sessizce yitip giden sevdama ağlıyordum.

Kelimelerin kifayetsiz kaldığı anlardaydık.

 

Çok sonra…

Neden…?” dedi.

Ağlamaktan çatallaşmış sesimle

Seni çok seviyorum” dedim.

Sözcükler dilimden ardarda dökülmeye başladı.

 

Pranga olmaktan başka bir işe yaramıyor sevgimiz!

Ben senin akmanı istiyorum hayata.

Benleyken olmuyor…Olamıyor.

Çok denedik sen de gördün” dedim.

 

Biz seninle neler hayal etmiştik!” dedi.

Böylesi daha iyi . Sen de anlayacaksın bunu zamanla” dedim.

Sımsıkı beni sardı.

Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.

 

Paramparçaydı ruhum..Kalbim beynim paramparça.

Her biri değişik bir yere çöl kumları gibi savrulmuştu.

Bir çocuk gibi ürkekçe:

Azınla yetinemezdim” dedim içimden.

Silkindim.

Yavaşça onu kendimden uzaklaştırdım.

Hem bu hiç görüşmeyeceğiz demek değil ki istediğin zaman arayabilirsin beni!” dedim.

 

Gözlerime baktı.

Sanki ilk kez görüyormuş gibi baktı.

Neden sonra…

Haklısın” dedi.

Belki de demedi.

O anda o kadar kopuktum ki ondan duymakta zorluk çekiyordum.

Sustum. Sustu.

 

Banktan yavaşça kalktım. Ceketini uzattım.

Hoşça kal” dedim.

Bu kadar kolay mı?

Bencilsin” dedi

Gözlerini karanlıklar bürümüştü.

Umutsuz, dipsiz kuyular…

Acı içindeydim. Acı içindeydi.

İkimizde kıvranıyorduk.

Bu yük bize fazla gelmişti.

Koşarak uzaklaştım.

 

Koştukça, uzaklaştıkça ;

Derinden ıhlamur ağaçlarının kokusunu ve kuş cıvıltılarını duyumsuyordum.

Renkler, kokular, sesler daha bir seçilir gibi olmuştu.

Tekrar başlamak mıydı bu hayata...

 

 
Toplam blog
: 58
: 484
Kayıt tarihi
: 04.01.12
 
 

Kendinin farkında olmakla başlar herşey.  Akar giderken birşeyler insan tutunmak ister hayata. Bu..