Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Nisan '11

 
Kategori
İlişkiler
 

Pişmanlık; Seçim yapmak zorunda kalmışlığın kabusu

Pişmanlık; Seçim yapmak zorunda kalmışlığın kabusu
 

Yılana sarılmış kurbağa


Bir noktadasınız... Her yere eşit uzaklıktasınız... Örneğin bir tarafınızda Toroslar, bir tarafınızda Akdeniz... Torosların arkası Konya ovası, Akdeniz’in ötesi Afrika çölleri... Hepsine eşit uzaklıktasınız seçim noktasında... Deyin ki size özgürlük tanındı ve istediğiniz yeri seçme hakkınız var; Yaşamak için hangisini seçseniz, seçilmiş olan belirleyecek yaşamınızı... Oysa şu an olduğunuz noktada hepsine yakınsınız... Dağsınız, ovasınız, denizsiniz, çölsünüz... Hepsinden var içinizde, hepsini seviyorsunuz... Seçerseniz eğer birisini; Yaşamınız boyu dağda kalacaksınız mesela… Denizi unutacaksınız, ovalara inemeyecek ve çöl sıcağını düşleyemeyeceksiniz bile. Ya da ötekileri seçseniz; Hep denizlerde dalgalanacaksınız... Bilemediniz çöllere çadır kuracaksınız... Ovalardaki salkım söğüt diplerinde geçecek kalan ömrünüz… Haaa burada mesele dağ, deniz, ova ve çöl seçimi değil… Meslek, eğitim, iş, aş, eş, arkadaş, dost seçimi… Bunu en baştan bilesiniz…

Bir şeyi bilir insan; Seçti mi bir yolu, geri dönüş zordur... Dönsen bile yeniden gidiş zor... Dönüşlerde başladığınız noktayı bulmak bile büyük güç ister... Seçtin mi bir yolu, ondan sonra ya kumsun, ya da denizde bir damla… Ya dağ başında bir ağaç, ya da ovada bir kulübe... Ötekiler sadece ve sadece, uzak diyarların sıla türküleri gibi, canınızı acıtan özlemler olacaktır zamanla… Başlangıç noktasında sizin olan onlar, artık sizin olmaktan çıkacaktır...

İnsanı yaşamda çöktüren şeylerden birisi işte bu seçmek zorunda kalma korkusudur... Yüreğin daraldığı, beynin bayıldığı, ama bilince uğramadan insanın içini şöyle kavurup geçiveren, korkuların en güçlülerinden birisidir... 

Anlamlar belirlemez çoğu zaman yaşamdaki eylemlerimizi... Anlamları zaten biliriz... Zorla ya da severek biz oluşturmuşuzdur onları... Kısaca anlatımla, oluşturmuşlardır bir şekilde kafamıza zorla sokarak... Oysa hep kafamızın arkasında, ancak bilincimizi kaybettiğimiz de ortaya çıkan karşıt anlamlar vardır yaşamımızda bizi asıl mutlu ve mutsuz eden... Karşıt anlamları insanın içindeki çocuk üretir... Çocukça olduğu içinde insan korkar onları düşünmeye, başkalarına söylemeye... Karşıt anlamlar da insan, her şey olmak ister... Utanmaz onlardan... Denizi de, dağı da, ovayı da çölü de aynı gün istemekten utanmaz... Korkmaz nasıl geri dönerim diye... 

Başlangıç noktasında seçime itilen insana sunulan, ‘’ Anlamlı olmalı yaşam’’ da, insanın kendisini hapsettiği yerdir... Hesapların yapıldığı, on yılların sonrasının nasıl olacağının görülmeye çalışıldığı yerdir… Kıpırdamak için garantilerin istendiği, güvencelerin teminat altına alınmaya çalışıldığı yerdir... Ve çoğu zamanda insanın kendini gömüp, başında nöbet tuttuğu yerdir…

Anlamların ‘’Karşıt anlamları’’, yaratılacak kültür değerleri değil zaten... Var içimizde... Her anlamın, bir karşıt anlamı var zaten… Çocukça istemek, oynamak, eğlenmek, tembellik etmek, özgür olmak ve en önemlisi özgür kalmak… Her an her seçime özgür olduğunu bilmek… Tekrar tekrar her seçimden sonra başa dönüp seçim yapabilme özgürlüğü; İşte bu mutluluğun anahtarlarından birisi… 

Sorumluluk mu dediniz? Şu an mutsuzluktan kim sorumluysa, O sorumlu olsun bizim yerimize sorumlu tutulduklarımızdan… 

 
Toplam blog
: 615
: 948
Kayıt tarihi
: 25.06.10
 
 

1959 Denizli doğumluyum.. İ.Ü. İktisat Mezunuyum.. Emekliyim ve hala çalışıyorum.. Yaşam bizden önce..