Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Mart '12

 
Kategori
Eğitim
 

Poyraz Köyü'nden Köy Enstitülerine

Yazarı: Nazif Evren

Özet:

Bu eser, eğitimci Nazif Evren tarafından yazılmış olup kendisinin anılarından oluşmaktadır. Eser, bundan yaklaşık 60 yıl önce yapımına başlanmış, fakat bir süre sonra karalanarak bırakılmış çağdaş bir eğitim davranışının uygulanmaya çalışıldığı kurumlardan biri olan Köy Enstitülerinin hayat hikayesinin anlatılmaya çalışıldığı bir eserdir. Ona göre Köy enstitülerinde çalışmak bir inanç temeline dayanıyordu. Bu temel Türk köyünün ve köylüsünün eğitim yoluyla kalkınması demektir.

Nazif Evren kendisini her yerde var olan ve yetişen, bütün yemeklerimizde kullandığımız doğal bir bitki olan “Kekik”e benzetir. Bir eğitimci olarak kendi bünyesi içerisinde çalıştığı ve kendisini onun için feda ettiği Köy Enstitülerinde bu bir tutam kekiği bir demet kekik yapıp bize armağan etmiştir.

Yazar, Salihli’nin Poyraz köyünde doğmuştur. Kendisinden önce doğup ölen kardeşinin ismi de Nazif olduğundan, kendisi için ayrı bir Kafakağıdı (Nüfus cüzdanı, Kimlik) çıkartılmamış, ölen kardeşinin kafakağıdı ona verilmiştir.

Köyün varlıklı kişileri tarafından köyde bir okul yapılmıştır. Bu okulun adını da “Darulirfan Mektebi Poyraz Şubesi” koymuşlardır. Yazar daha okuma çağına gelmeden kendisini bu okulda bulmuştur. Okulun müdürü Darülmuallimin’den mezun olan birisidir. Öğretmenlerde diğer sarıklı hocalardan oluşmaktadır. Bu sırada I. Dünya Savaşı patlak verir ve öğretmenler cepheye çağrılır. Okul da Cumhuriyet döneminde açılmak üzere kapatılır.

Kendi babası olan Kadıoğlu Ahmet Efendi öğretmendir ve o da cepheye çağrılmıştır. Bu dönemde köylüler kıtlıktan dolayı çok sıkıntı çekmişlerdir. Kendisi Çerkez Ethem’in kuvvetlerine katılmak istemiş yaşı küçük olduğundan dolayı onu almamışlardır.  Bu dönemde Yunan ordusu Salihli’yi işgal etmiş her tarafı yakıp yıkmıştır. Çocuklar bu savaş ortamında eğitimden yoksun kalmışlardır ve köyün varlıklı kişilerinin hizmetinde çalışmak zorunda kalmışlardır. Babası kurtuluş savaşından sonra Çivril’de (Denizli’nin bir ilçesi) Numune Mektebi (örnek okul)’nde öğretmen olmuştur.

Din dersleri, Ahlak öğretimi ve Kur’an derslerini okutuyordu. Aynı zamanda oğul Nazif Evren de bu okulda öğrencidir. Bu okulu bitirdikten sonra 1926 yılında İzmir Öğretmen okuluna başlamıştır.  Bu okuldaki öğretmenlerin çoğu Kurtuluş Savaşı ve I. Dünya Savaşına katılmışlardır. Ancak yurdu, vatanı kalkındıracak fikirleri yoktu.  Öğrencilerin de köylerde öğretmen olmalarını istiyorlardı. Nazif Evren 1931 yılında Öğretmen Okulunu bitirip köylerde çalışmak için istekte bulundu. İlk görev yeri Manisa ili Akhisar ilçesi Gazi ilkokuludur. Burada yedi buçuk sene çalışmıştır.

Kendisi de babasını görevden alan müfettişlerin gazabına uğramamak için sürekli kitap okuyordu. Bu çalışmaların yetersiz olduğunu gören yazar, kendisi daha çok yetiştirmek için Gazi Eğitim Enstitüsü Pedagoji Bölümünde okumaya başlar. Buradayken hocaları tarafından konferanslar verilmiş ve işe dayalı bir eğitim modeli ortaya atılmıştır.

Bu konuşmacılardan biri olan İsmail Hakkı Tonguç, köylerde kurulacak Köy Enstitülerinden, bunların dayandığı temellerinden, ilkelerden söz etti ve bunları açıkladı. Bu konuşmasından sonra birkaç konuşmacı daha gelmiş ve köylerdeki eğitimin önemi hakkında konuşmalar yapmışlardır. Yazarın eski birikimleri, köy toplumunun ancak eğitimle kalkınacağı inancını geliştirmiştir.

Poyraz Köyü, işgaller sırasında yaşadıkları, içinde bulunduğu zorluklar Köy Enstitüsünde çalışmasına neden olmuştur. Pedagoji Bölümünü bitirdikten sonra Kütahya İlköğretim Müfettişliğine atanmıştır. Burada kendisiyle kimse ilgilenmemiştir. Daha sonra Bakanlık onu Balıkesir Savaştepe Köy Enstitüsüne atamıştır. Yeni kurulma çabası içerisinde olan bu Enstitüde, Eğitmen Kursu şefi olmuştur. Burada az sayıda öğrenci vardır ve Çifteler Köy Enstitüsünden buraya yardıma gelen öğrenciler de vardır. Kendisi buradaki eğitmen kursu şefliği görevini tamamladıktan sonra Kütahya’ya dönmüştür.

Müfettiş olarak Emet, Tavşanlı, Domaniç, bölgelerini teftiş etmiş ve buradaki sorunlara çözümler getirmiştir.  Bu sırada Çifteler Köy Enstitüsü müdürü Rauf İnan kendisinin buraya gelmesini, çalışmalarının beraber yapılmasını isteyen bir mektup göndermiştir. Bunun üzerine eşi Akhisar’da öğretmen olan yazar, daha sonra tayinlerini Çifteler Köy Enstitüsüne getirirler. Buraya gelmeden önce kendilerine kaloriferli bir evde oturacaklarını söylemişlerdir. Eşi buna çok sevinmiş ancak daha sonra buraya geldiklerinde gördüğü çardaktan ev karşısında hayal kırıklığına uğramıştır. Ancak daha sonra bunları unutarak ortama iyi uyum sağladı ve bazı çalışmalarda bulundu.

Nazif Bey, müdür Rauf İnan’ı önceden Halıcıoğlu Yedek Subay Okulundan tanıyordu. Rauf Bey, her zaman önden gider öğretmenler de onun arkasından koşarlardı. Nazif Bey, Rauf Bey’in bilgisinden istifade etmiş, oradaki öğrencilerle tecrübe kazanmıştı. Ortama daha sonra uyum sağlayan Nazif Bey’in eşi Leman Evren ve diğer bayan öğretmen Şükriye Ersel harp zamanının sıkıntılı yıllarında Enstitünün ihtiyacı olan dört ton tarhana’yı birlikte yapmışlardır. Diğer bayan öğretmenlerle beraber tuğla kesmişler, öğrencilerle geziler yapmışlar ve daha birçok çalışmalarda aktif olmuşlar ve erkek meslektaşlarını geride bırakmışlardır.

Bunun yanında Enstitünün maaşsız öğretmenleri de vardı. Bunlar öğretmenlerin eşleri, anneleri ya da bacıları olurlardı. Bunlar kendi ev işlerinin yanında öğrencilerin sorunlarıyla ilgileniyorlar, Enstitünün bir ihtiyacı olduğunda seferber oluyorlardı. Nazif Bey, üçüncü askerliğinin sonunda Çifteler’e dönmüş, bir süre sonra bakanlıktan kendisine Dicle Köy Enstitüsünün yapımı için Diyarbakır Ergani’ye gitmesi ve aynı zamanda oranın müdürü olacağı belirtilmiştir.

Kendisi vedalaşmaya zaman bulamadan hemen toparlanıp ayrılmıştır. Çünkü oraya hemen yetişip üç ay içerisinde okulun yapılıp öğrenci alınması gerekiyordu. Trenle Ergani’ye vardığında, Malatya Akçadağ Köy Enstitüsünden gelen öğrencilerden oluşmuş bir ekibin okulun temelini atmak ve çalışmaya başlamak için kendilerini beklediğini, onların müdürleri Şerif Tekben söyledi. Okulun kurulması için 7 Enstitüden 7 grup gelecekti. Malatya Akçadağ gelmişti. Daha sonra İzmir-Kızılçullu, Kars-Cılavuz, Kayseri-Pazar Ören, Ankara-Hasanoğlan, Isparta-Gönen ve Çifteler Köy Enstitülerinden 35-40 kişilik gruplar geldiler.

Devlet harcamalar için 50.000 lira ödenek ayırmıştı. Malatya-Akçadağ’dan işlerde kullanmak için iki at, iki öküz ve bunların koşulacağı araba gelmişti. 850 dekarlık araziye az bir araç- gereçle, üç ay gibi kısa süreli bir zamanda okul yapılacak ve hemen öğrenci alınacaktı. Bütün olumsuzluklara ve kötü şartlara rağmen hummalı ve sabırlı bir çalışmanın neticesinde ortaya sekiz yapılı bir okul meydana gelmişti. Zülküf dağının Hoşot ovasında yapılmaya çalışılan bu köy enstitüsünde çalışan ve diğer enstitülerden gelen öğrenciler arasında sıtma hastalığı meydana gelmiştir.

Bu, sivrisineklerin yaydığı bir hastalıktı. Müdür Nazif Evren Ankara’dan getirdiği ilaçlarla onları iyileştirdi ve kısa sürede işlerinin başına döndüler.  Bu sekiz yapıyı Dicle Köy Enstitüsüne armağan eden öğrenciler kendi okullarına döndüler. Yalnızca Çifteler Köy Enstitüsündeki öğrenciler yeni öğrencilerin eğitimiyle ilgilenmek için bir süreliğine kaldılar. Van, Bitlis, Diyarbakır, Urfa, Hakkari, Bingöl ve Mardin köylerinden gelen öğrenciler buraya yerleştirilecektir.

İlk sene 33 öğrenci alınmıştı. 42 öğrenci de Çifteler Köy Enstitüsü öğrencileriydi. Toplamda 75 öğrenci vardı. Okula köy okullarını bitirmiş öğrencilerin alınması gerekiyordu. Ancak köylerde okul olmadığından, bu köy çocukları okuma yazma bilmiyorlardı ve bu çocuklar için de hazırlık sınıfı oluşturulmuştur. Bu nedenle başlangıçta şehir okulunda okumuş 33 öğrenciyi aldılar. Oraya gelen ve orayı ziyaret eden Diyarbakır Milli Eğitim Müdürü uygun olmayan davranışlar sergiledi. Bu durumdan rahatsız olan Nazif Bey İl Milli Eğitim müdürüne çok sert bir şekilde karşılık vermiştir.

Genel müfettiş Avni Doğan, vali ve çevrelerinin köylerinin dolaştığını duyan müdür Nazif Bey onları okula davet etmiş ve hazırlıklar için yardımcısı Nuri Beyi görevlendirmiştir. Müfettiş ve vali bu okuldan çok memnun kalmışlardır. Dicle Köy Enstitüsü müdürü Nazif Beyin yardımcılığını Çifteler’de beraber çalıştığı öğretmen arkadaşı Nuri Bayer yapıyordu. Bu öğretmen yörenin havasına uyum sağlayamadığından orayı terk eder. Ayrıca Hasanoğlan Köy Enstitüsünü bitirenlerden bir grup öğrenci burada staj yapıyorlardı. Genelde zor durumlarda, diğer enstitülerden yardım alınıyordu. Öğrenciler rahatlıkla öğretmenlerini, müdürlerini eleştirebiliyorlardı. Düşüncelerini özgürce söyleyebilme ve demokratik bir ortam vardı. Burada ayrıca köylüler ile müdür ve öğretmen arasında çok iyi bağlar vardı.

İkinci ders yılında 350 köy çocuğu okuyordu. Herhangi bir ihtiyaç olduğunda köylüler hemen yardıma koşarlardı. Bu enstitüyü çoğu zaman MEB İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç ziyaret eder ve ihtiyaçlarını tedarik etmek için ödenek ayırırdı. Nazif Evren ve eşi Leman evren bu işe gönül bağlamışlar ve bunun için hayatlarını feda etmişlerdir.

1946 yılında, daha DP iktidara gelmemiş iken Köy Enstitülerine yönelik karalama faaliyetleri başlamıştır. Buraya gelen dört müfettiş tarafından enstitü denetlenmiş ve eleştirilebilecek, üzerinde olumsuz fikir yürütülecek bir şeyler bulmaya çalışmışlardı. Daha sonra buraya biri bayan dört tane öğretmen atandı. Enstitünün işlerinde kullanılan kamyonu kendi zevklerince kullanmak istiyorlardı. Niyetleri Diyarbakır’a gidip orada eğlenip sonra onunla geri dönmekti. Daha sonra bayan öğretmen öğrencilere kendi başlarına gezmeleri için izin vermişti. Müdür Nazif evren bundan rahatsız olmuş ve öğretmeni sert bir dille eleştirmişti. Zaten bu öğretmenler Nazif beyin görevden ayrılması için ortam hazırlamaya çalışıyorlardı. Sanki birileri tarafından bu iş için görevlendirilmişlerdi. Durumu sezmekte gecikmeyen Nazif Bey 1947 yılında buradan ayrılmak zorunda kaldı ve Erzincan Milli Eğitim Müdürlüğüne atandı.

Erzincan’da 53 köy okulunun yapımına öncülük etmiştir. Buradaki Vali de Köy Enstitülerini karalamaya çalışıyordu.  Başarılı ve çalışkan iki öğretmeni başka bir yere sürmek istiyordu ancak Nazif Bey buna izin vermemiş ve bunda da en sert tepkiyi vermiştir. DP’li olan vali Ankara’ya bir dilekçe vermiş ve onu görevinden almıştır. Nazif Bey bundan dolayı Ankara’ya gider ve orada müsteşar olan İzmir Öğretmen Okulundaki öğretmeni Reşat TARDU ile karşılaşır. Reşat Bey onu Mersin’e bir eğitim müdürü olarak atamasını yapar.

Artık DP iktidarında Köy Enstitülerinin müdürleri, öğretmenleri başka yerlere sürülmüş, öğretmen kadroları dağıtılmaya çalışılmış ve böylece bu okulların kalitesi düşürülmüştür. Bunun bir sonucu olarak öretmenler artık köylere gitmek istemiyor, şehirlerde kalmak istiyorlardı. Çünkü Köy Enstitüsü mezunu öğretmenler köylerde öğretmenlik yapıyorlardı. Artık Köy Enstitüsü çıkışlı olmak, bu dönemde çok ayıplandı ve kalitesi düşürüldü. Sonuçta köylere öğretmen gidemez oldu. Nazif Bey kendi çocuğunun eğitimi için Ankara’ya tayini ister. Burada Milli Eğitim Müdürlüğü yardımcılığına atanır.

Nazif Bey kendi meslek yaşamında hiçbir zaman yasaların, yönergelerin izinden çıkmamış, meslek yaşamını buna göre yönlendirmiştir. Bunlarla uyuşmayan uygulamaları, kararları “Bu karar bu masadan geçmez!” diyerek kendi kararlılığını ve mesleğine bağlılığını ortaya koymuştur. Aynı şekilde bu yeni görevinde de bu tutumunu, farklı kararlar aldırmaya zorlasalar da ortaya koymaktan hiç çekinmemiştir.

Sonuç:

Bu Köy Enstitülerinden çıkan öğrenciler ucuz yetiştiler, ancak ulusa olan borçlarını hakkıyla ve pahalı bir şekilde ödediler. Köy Enstitüleri özgür irade, fedakarlık ve sevgi temeline dayanıyordu. Buradan yetişen öğrencilerin çoğu öğretmen, müfettiş ve milletvekili oldular. Ulusa olan borçlarını hakkıyla ödediler.

 
Toplam blog
: 425
: 3089
Kayıt tarihi
: 06.12.06
 
 

Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması ve Ekonomisi..