Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Nisan '07

 
Kategori
Dünya Şehirleri
 

Quito / Ekvador

Quito / Ekvador
 

QUİTO

Bolivya’nın başkenti La Paz’dan sonra 2850 m yükseltisi ile dünyanın en yüksek ikinci başkenti olan Quito’ya sabahın ilk saatlerinde ayak bastım. Terminalden modern bir tramvaya binip New Town bölgesinde bulunan ve şehrin kalbinin attığı Amazonas bölgesine giderek mütevazi bir otele yerleştim.

Rutin işlerimi hallettikten sonra kenti tanımak için dışarı çıktığımda öğle vakti yakındı ve güneş alışık olmadığım kadar dik bir açıyla geliyordu. Buna rağmen havada bunaltıcı bir sıcak yoktu. Guayllabamba Nehri’nin çevresinde ve Pichincha Dağı eteklerinde kurulan başkent çok geniş bir alana yayılmış iki ayrı kentten oluşuyor. Old Town ve New Town.

Başkent gezimin ilk gününü koloni döneminden kalma tarihi binaların bulunduğu ve bu nedenle Unesco tarafından dünya mirası listesinde yer alan Old Town’a ayırdım. Bir zamanlar sömürgeci İspanyol asilzadelerinin oturduğu dar sokaklı ve beyaz badanalı evlerin bulunduğu eski kentte şimdilerde İspanya’dan gelen göçmenlerle Kızılderili yerlilerin birleşmesinden oluşan ve "Mestizolar" denilen melezler hayat mücadelesi verirken, ülkenin hala kaymağını yiyen asilzade torunları bu sokakları çoktan terketmişler yeni kurdukları modern kentte yaşıyorlar. Bir zamanların zengin mahalleleri, şimdilerde işsizlik ve çaresizlikten kente göç eden fakir yerlilerle dolu.

Günlerden Pazar olduğu için tüm Latinlerde olduğu gibi burada da sokaklar insanlarla dolup taşmış durumda. Meydanlarda sokak tiyatrosu oynayanlar kalabalıkların büyük bölümünü kendilerine çekerken, onları müzisyen gruplar takip ediyor. Andların yöresel çalgısı olan panflüt ezgilerine dayanamayan yerli kadınlar kendilerini bu dokunaklı müziğin ritmine bırakarak Her şeye rağmen eğlenceli bir hafta sonu geçirmeye çalışıyorlar.

New Town’a gelince: Magriplerin ülkesinde (Fas) olduğu gibi buradada eski kent çıkışında yer alan ve anahtar deliğini andıran dev bir kapıdan çıkarak yeni kurulan New Town’a ayak basıyorsunuz. İşte o kısacık anda bile birden koloni döneminin 16.yüzyılını geride bırakıp 21.yüzyılın modern Quito’suyla karşılaşıyorsunuz. Son derece planlı yapıldığı anlaşılan bu yeni kent modern bir Avrupa kenti havasını taşıyor. Geniş bulvarları, modern taşıma araçları, dev alışveriş merkezleri, donanımlı iş yerleri ile Old Town’a göre göre çok farklı bir profil çiziyor. Otelimin bulunduğu Amazonas bölgesi ise daha çok turizm acentaları, eğlence kulüpleri, restaurant ve kafelerin olduğu başkentinn en can alıcı bölgesi.

Quito’nun diğer tüm Latin kentlerinden farklı olan çok önemli bir özelliği daha var. İspanyolca dil kursları. Dünyada en çok konuşulan dillerden biri olan İspanyolca’yı yerinde öğrenmek isteyen Avrupa ve Amerikalı insanlar tüm Latin Amerika ülkelerinde İspanyolca konuşulmasına ve öğretilmesine rağmen Ekvador’a ve özellikle Quito’ya gelmeyi tercih ediyorlar. Güvenli olmasının dışında bütün baharı andıran elverişli hava koşullarına sahip olmasınında bu duruma etkisi var. Çevrede gezilip görülecek onca güzel yerde cabası. Hatta bir yandan dil öğrenirken öte yandan latin danslarına meraklı olanlar içinde açılmış bir çok dans kursuda bulunuyor. Hal böyle olunca başkentteki fiyatlarda kıtanın geneline göre biraz daha yüksek seviyede seyrediyor.

MİTAD DEL MUNDO YA DA DÜNYANIN YARISI

Şimdi siz bir coğrfya öğretmeni olacaksınızda başkentin sadece 22 km kuzeyinde bulunan Ekvator Çizgisi’nin geçtiği ve "Mitad del Mundo" diye adlandırılan Başlangıç Paraleli’ni görmeden bu şehirden ayrılacaksınız öyle mi?

Şehir içinden kalkan bir otobüse binip bir saatlik yolculuktan sonra Ciudat del Mundo’ya yerleşimine geldim. 18.yüzyılda bilim adamlarının 300 metre yanılgıyla tespit ettikleri ( İnkalar yüzlerce yıl önce hiç hatasız bulmuşlar) Ekvator çizgisinin geçtiği bölgede yer alan heykellerinin arasından geçerek dünyayı tam ortadan ikiye ayıran çizginin üzerine geldim. İnce bir çizgiyle belirlenen Ekvator çizgisinin üzerine çıkıp ayaklarımın ve kollarımın birini Kuzey, diğerini Güney Yarım Küre’de olacak şekilde açtım ve Sumatra Adası’dan sonra bir kez daha gövdemi iki ayrı yarım küreye eşit şekilde paylaştırdım.

Uzun bir tanışıklığın ardından Sebastiandan, Ekvator çizgisinden ve yöresel dans gösterileri yapan küçük grupların bulunduğu, "Dünya'nın yarsı" anlamına gelen Mitad del Mundo’dan ayrılarak şehir merkezine döndüm. Başkentte kaldığım süre boyunca en çok ziyaret ettiğim taze meyve suyu satan büfelerden birine gidip son bir kez elvan çeşit tropik meyvelerden oluşan koca bir salata kasesini bitirdikten sonra rotamı kuzeydeki Otavalo kentine çevirip tam yol ileri dedim.

İki saatlik yolculuğum boyunca bir an olsun gözümü aracımın penceresinden dışarıya çevirip etraftaki mükemmel doğayı seyretmek alamadım. Koca bir volkanik dağın tüflerini serpiştirdiği eteklerinde bereketli toprakları işleyen Keçhua yerlilerinin arasından geçip Majonda Gölü’nün kıyısında bir süre doğanın güzelliğini içime çekerek adeta hücrelerimi yeniledim.

Bir kaç saatlik gecikmenin ardından nihayet Güney Amerika’nın en büyük otantik yerli pazarının kurulduğu ortalama bir Anadolu kazası büyüklüğündeki Otavalo kentine geldim. Plaza de Panchos Meydanı’ndan geçerek hepsi birer sanat eseri olan ve bence dünyanın en güzel sokak lambalarının bulunduğu Sucre Caddesi üzerindeki eski bir koloni evinin Kolombiyalı bir kadın tarafından işletilen bahçesi şirin bir butik otele yerleştim.

Otavalo ve çevresi kıtanın And dağları boyunca geniş bir bölümüne yayılan Keçhua yerlilerinin bir bölümünün yaşadığı topraklar. Bu nedenle yerel kültürün derin izlerini taşıyor. Bu izlerden en önemlisi Keçhualı kadınların elde ve küçük tezgahlarda ürettikleri her türlü eşyaların satıldığı meşhur Otavalo pazarı. Kentin çevresindeki yerlilerin ürettğieşyalar tüm kıtaya yayılıp dükkanların vitrinlerini süslesede üretim merkezi burası olduğu için özel bir ilgi çekiyor.

Kentin özel bir mekanına kurulan tezgahlarda, el sanatlarının seçkin örnekleri gözalıcı renk ve şekilleriyle onlarca ülkeden gelen gezginlerin beğenisine sunuluyor. Özellikle Cumartesi günleri tüm yerliler ellerinde satacakları ne varsa alıp buraya geliyorlar ve ortalık mahşer yerine dönüyor. En çok bu yöreye özgü pançolar ilgimi çekiyor ama çok yer kaplaması ve dönmeden önce daha gezeceğim çok ülke olması nedeniyle ancak ufak tefek bir iki eşya alabildim.

Otavalo, sadece pazarıyla değil çevresindeki doğal güzellikleriyle de ilgi çekici bir yer. Volkanik Cotacachi Dağı’nın eteklerindeki Cuicocha gölü, üzerindeki üç küçük adayla bir doğa harikası. Ekvador, tüm Güney Amerika ülkeleri içinde kesinlikle en güzel doğaya sahip olan ülke. Topraklarına ayak bastığınız anda yerin, gökyüzünün ve ormanların içinde cennet mekan bir dünyayla kuşatılırsınız adeta.

Burada yolculuk ederken bir an olsun kendinizi aracınızın penceresinden dışarıya bakmaktan alamazsınız. Kah yemyeşil vadiler, kah devasa nehirler, kah göğe yükselen ormanlar, kah her an patlamaya hazır aktif volkanik dağlar, kah onların eteklerinde bulunan göz kamaştırıcı güzellikteki her biri bir doğa harikası olan göller. Birde bütün bu cennet mekanlar üzerinde yaşayan benliğini ve kendi kültürünü korumuş kırsal kesim insanlarının sıcak görüntüsü buna eklenince, bu güzel ülke her türlü övgüyü hak ediyor.

Grasias a la vida Equador...

 
Kayıt tarihi
: 12.07.06
 
 

1970 Adana doğumluyum. Marmara Üniversitesi Coğrafya Öğretmenliğini bitirdim. Türkiye'nin yedi coğra..