Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Kasım '06

 
Kategori
Balıkçılık
 

Rasim, Tahsin ve Ali Şükrü

Rasim, Tahsin ve Ali Şükrü
 

Gökte, tabak gibi bir ay. Dolunay. Hava durgun, hava berrak, hava ayaz. Motoru stop ettirip "vira ya bismillah" dedi, yekeyi çıkardı sandalın dümeninden. Yatırdı sarı çizmelerinin hemen dibine. Ayın şavkı, denizin kıpırtılarıyla oynaşıyordu. Önce dizlerinin üzerine doğruldu. Sağ dizinden güç alıp sola yalpalanarak dikildi kıç üstünde sandalın. "Oy anam anam anam" diye sızlandı. "İhtiyarladın lan Rasim" diye sesli, sesinde memnuniyetsizlik tınısıyla mırıldandı. Oltaları gündüzden hazır etmişti. Ay ışığı eşliğinde sokakta yürür gibi rahat yürüdü minicik sandalın içinde hiç yalpasız.

Sağ elini siper edip, ay ışığının gözüne vurmasını engelledi. Bir daire çizdi bulunduğu nokta da ve eğilip solucan kutusuna daldırdı elini gün ışığı rahatlığında. Çıkardı kıvranan bir solucanı, misinanın ucundaki iğneye bakmadan geçiriverdi. "Solucanların canı yanar mı acaba?" diye geçirirken aklından başının üzerinde üç kez tam daire ile çevirdiği misinayı koy verdi elinden.

Aynı olayları sandalın diğer tarafına döndüğünde yaptı. Yeni bir solucan, üç daire ve ileriye sıpıtılan ucu solucanlı iğne. "Bu kez bir değişiklik yapıp solucanları değil, onları yemeye gelen balıkların ağızlarına takılan iğneden canları yanıyor mu?" diye geçirdi aklından. Oturdu iki oltanın ortasına. Sandalın tam orta yerinde her iki eli iki ayrı misinaya uzandı aynı anda. İşaret parmakları uzun, diğer parmakları baş parmakları ile kapatarak misinaları kontrol vaziyetini aldı ve başladı beklemeye...

Gökte tabak gibi bir ay. Dolunay. Hava durgun, hava berrak, hava ayaz. Ağaç yaprakları dahi oynamıyor. Sessizliğin uğultusu var kulağında Tahsin’in. Bir de arada bir yazdan kalan bir kaç cırcır böceğinin çaresiz saz çalışları, akordsuz telleriyle.

Yaslanarak oturduğu ağacın gövdesine uzattı sol elini destek için, sağ dizinin üzerin de sola yalpalanarak dikildi ayağa "oy anam anam anam" diye sızlanarak. Mırıldandı, sigara dumanından kehribar pos bıyıklarını oynatarak "İhtiyarladın lan Tahsin".

Akşamdan kovanları boşaltmış, üç kiloya yakın bal almıştı. Asker arkadaşı Kırmızı Berberin dükkanında bi müşteri bulup satardı nasılsa "Ya Allah, Ya bismillah" diyerek orta karar bir hızda yürümeye koyuldu, gecenin sabahı doğurmaya az kalan vaktinde Gerze’ye doğru...

Güneşin ilk ışıkları vururken, Kaymakam kayalığının tepesini aşıp, evinin doğuya bakan penceresinden yatak odasına, akşamdan kurup, üç adımlık mesafeye özelikle bıraktığı saat, sabah olduğunu ve kalkmasını emreden koğuş nöbetçisiydi, Diş Hekimi Ali Şükrü’nün..

Sandalın motorunu ikinci stop ettirişi iskeleye 30 metre kala oldu Rasim’in. Akış gücüyle yavaşlayarak iskeleye yanaştı. Güneş patladı patlayacak Kaymakam kayalığı tepesinden. Rasim iskeledeki sandalları, gümrük memuru ciddiyetinde kontrol edip "Ulan bu kerata ne zaman geldi, livarı boşalttı da balıkları tabakaladı, gidiyo?" dedi yarı sesli mırıldanışla. Çapayı attı denize.. İskeleye yanladı sandalı. Yekeyi çıkardı dümenden. Lastikçi Bahattin’in alınan eski lastiklerden oluşan bariyerlere uzattı kolunu, durdurdu sandalı. Bağladı binlerce kez yapmanın rahatlıyla urganı demir halkaya. Kıçaltından tablaları çıkardı. Bir, iki, üç. Döndü livara, açtı kapağı.

Tablaların ilkini alıp, denize sokup çıkardı. Oturak tahtasının üzerine koydu ve "Bismillah" deyip soktu elini Livara...

Üç ayrı insan, yüreklerinde aynı korkuyu yaşadı aynı anda. Saniye farkı ile "aman Allahlım bu da neyin nesi?" diye sordular yaradana. Rasim’in altında deniz, Tahsin’in altında toprak, Ali Şükrü’nün altında beton sallandı.

Sokaklar livar insanlar balık oldu adeta. Çığlıklar, toz duman arasından sardı tüm Gerze’yi, ardından otomobil alarmları dört bir yandan.

Ali Şükrü , dördüncü kat balkonundan seyretmişti dün gece Gerze’yi ve balkona çıktı neler oluyorun yanıtını almak için. Kapısını açtı balkonun, adımını atamadı. Atsa denize basacak ayakları.

Rasim, denizden aldığı balıkları denize geri verdi, elindeki tablaları düşürerek. Ve Tahsin ceviz fidesini dikeceği toprakla birlikte denize indi.

Tahsin gömülmeseydi sulara gece uyutmayan azı dişini söktürecekti Ali Şükrü’ye, Ali Şükrü, Rasim’e ısmarladığı balıkları alacaktı akşam arkadaşlarına balkon sefası için ve Rasim, Ali Şükrü’den kazandığı parayla Berber Kırmızıya her gün birilerinin getirdiği Göktepe ormanlarından gelen baldan götürecekti anasına…

Ali Şükrü arkadaşsız ve balıksız girdi o geceye, Rasim anasız… Ana balsız, Tahsin ballı girdi ayağının altından denize kayan toprağa…

 
Toplam blog
: 126
: 1276
Kayıt tarihi
: 10.09.06
 
 

48 yıldır yaşıyorum.Gazeteciyim, müzisyenim, babayım... Önce insan ve iyi bir yurttaş olabilme çab..