Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Temmuz '09

 
Kategori
Edebiyat
 

Riga'dan mektuplar: Kır gezisinde lavaş ekmeği

Bugün günlerden Cumartesi, 18 Nisan 2009.Aslında bugün hırıstiyanların Paskalya bayramı idi. Kiliselerin önü ana, baba günü, kadın, erkek çoluk çocuk yan yana, dini inançlarını özgürce yaşıyorlar. Karışan yok, hor gören yok. Amiri, memru, patronu, işçisi bu bayramı birlikte kutluyorlar. Dualar yapılıyor, barış ve bereket adına. Yemek yapmışlar, yumurtalar kaynatmışlar, eşe, dosta çeşitli hediyeler almışlar, özgürce bu geleneği yaşıyorlar. Çünkü geçmişte Letonya Rusların elinden zor günler yaşamışlar, o günleri bir daha görmek, yaşamak istemiyorlar, Bu bir paskalya bayramıdır. Okullar, daireler bayram dolayısıyla tatil edilmiştir.

Oğlum Mustafa ve arkardaşlarının daveti üzerine topluca bir kır gezine çıkıyoruz. Gideceğimiz yer pek uzak değil, Baltık denizi kıyısında bir ormanlıkta. Hava da biraz soğuk. Giysilerimizi ona göre giydik. Orada yapacağımız nevalemizi ona göre hazırladık. Tabi ben misafir olduğum için bana söz ve görev düşmüyor. Bizi davet eden benim Mustafa’nın arkadaşlarından; Ordu’dan Saim Sayın, Erzurum’dan Osman Yıldız, Kayseri’den Kadır CERCİ ( KADİR ÇERÇİ) Riga’da Restoran KOKANDA’nın sahibi. Yanında Adanalı Osman Yıldız Beyle ortaklaşa çalışıyorlar. Yine Adana’dan Metin Soylu, Mardin-Mityat’tan Adnan Osmanoğlu, Oda Rigalı bir kızla evlenmiş, Riga hava limanında çalışıyor. Kosovalı Can Bölükemini ( Antalya- Kemer’den), İzmit’ten Onur Mutlu ve Zonguldak’tan Hasan Kermen ile bu arkadaşlarının hepsi de yaş ortalaması 25 35 arasında, Tabi yine bunlarla birlikte bir Rigalı ve biri de Bulgaristanlı, iki arkadaşları daha var. Tabi sevgili torunum Süheyb hiç yanımdan ayrılmıyor. “ dedeciğim bende sizinle gelebilir miyim “ deyince kıramadım. onu da yanıma aldım. Sevimli mi sevimli. Allahım ne kadar tatlı ve uslu. Yüce mevlam herkese böylesine güzel ve akıllı torunlar versin demeden edemiyorum. İngilize, Rusça ve Letonca’yı ana dili gibi Türkçe gibi konuşuyor. Kimi zaman bana tercümanlık ta yapıyor

Aşağı yukarı, yukarı 10 kişiğiz. Tabi daha önce Kadir’in Restorantı KOKANDA’da bir soluk aldık. Bize çay, kahve ikram ettiler. Saygı ve hürmette hiç kusur etmiyorlar. Hepsi tek tek bana hoş geldiniz dediler, Ellerimden öpmek istediler, ben bırakmadım. Letonyalı’da aynı sıcaklıkla beni karşıladı. O letonca konuşuyor, benTürkçe, Kadir adaşım tercümanlık yapıyor. “ Ben biraz da gazeteciğim, Letonyayı, Rigayı, bu izlenimlerimi yazacağım “deyince Letonyalı’ ya tercüme ediyorlar, o da bana “Şükran şükran” diyor. Yazın buralara Arap turistler fazla geldiği için onlardan bu şükran ( teşekkür ) kelimesini öğrenmiş, onun için bana da sık sık “şükran şükran” diyor. Bir ara bana dönerek, “benim de bir akşam misafirim olur musunuz, çünkü Türkler çok konuksever insanlardır. Onlardan çok şeyler öğrendik “ diyor. Tabii bunları bana Kayserili Kadir adaşım tercüme ediyor.

Tesbit ettiğimiz yere gittik. Mangal başındayız. Keyfimiz yerinde. Hava biraz soğuk, ama güneşli, lakin sakin, güzel..Kuytu bir yer. Etrafı sık ağaçlarla kapalı. Gittiğimiz yer Kayserili Kadir’in bahçesi. Kadir 15 yıl önce Rigalı bir genç kızla tanışmış ve onunla evlenmiş, artık Rigalı olmuş. Diğer arkardaşlarıda öyle çeşitli nedenlerden dolayı memleketlerinden ayrılıp gelip Riga’ya yerleşmişler. Artık iş güç sahibi olmuşlar. Kadir Cerci Adanalı arkadaşı Osman Beyle bir restorant işletiyorlar. KOKANDA Restoranı..Hem de Riga’nın en işlek bir yerinde, Restorant’ta biraz oturduk. Bize küçük demlikler içinde özel çay ikram ettiler. Her demlikte üç dört çay bardağı var. Demlikler Özbekistan’dan. Zaten bir gün önce Özbeklerin burada bir resim sergisi açılmış. Hâlâ duvarlarda Özbeklere ait resimler, çadırlar, atlar, ihtiyar ve yaşlı köylü kadınları, oyun oynayan çocuklar, atlı cirit oynayanlar görülüyor. Resimler harika. Bir yandan da çocukların resimleri var. Tümü ile bir Özbekistan dünyası ile karşı karşıyayız. Kadir bey anlatıyor. “Hocam, dün burada bir serginin açılışı vardı. Biz otuz kişi bekledik, adamlar buraya sığmadılar 150’den fazla insan geldi. Çay, meşrubat, kahve ikram ettik. Yemekte yediler, onlara Adana, Şanlıurfa kebabını ikram ettik. Bu resimler burada bir hafta kalacak, iyi ki geldiniz” diyordu. Kadir’le sohbet ediyoruz. Bize Riga’yı ve ailesini anlatıyor:

Kadir’in Kayın babası ona yardımcı olmuş, üstelik bir de iki dönümlük arazi yani bir bahçe vermiş. Bizde geldik bu bahçede eğleneceğiz. Arkadaşylar mangalı yaktılar. Odun ve kömür bol.Masa kurduk. Masada bir kuş sütü eksikti. Tavuk, kebap, Adana, Urfa işi ve döner en başta. Benim dikkatimi çeken bizim güneydoğuda yediğimiz yufka ekmeği oldu. Yufka ekmeği gelip Riga’da bağdaş kurmuş ve özel bir naylon içinde. “TURKU LAVAŞ” diye satılıyor. Turku LAVAŞ’a baktım, Turku Lavaş bana bakıyor, içimde “ulan ( affedersiniz) ne kabarıyon, Şanlıurfa’ da Diyarbakır’da, Mardin- Kızıltepe’de seninle dürüm yaparak az mı talim yaptık. İçine bir iki yumurta, biraz da taze yeşil soğan koyunca durum yaptığımız günleri hatırladım. Şimdi bizim Yufka ekmeği Riga’ya gelip hem de naylon özel poşetler içinde nazlı nazlı boyuna posuna bakmadan bize caka satıyon “ dedim. Sordum arkadaşlara bu Turku Lavaş’ı letonya’ya nasıl gelmiş? Letonya’ya gelip yerleşen bizim Azeri Türkleri yapıyorlarmış. Çokta satılıyormuş. Bizde fırsat buldukça TURKU LAVAŞ’a merhaba dedik. Gelene kadar onunla arkadaş olduk. Tüm kahvaltılarda beraberdik. Onu yalnız bırakmamaya gayret ettik. Yüzü güleç ve sıcaktı, yufkaca yumuşaktı.

VE BİR FIKRA

Gezi sırasında bazen canım sıkılıyor, bir köşede fırsat buldukça bir şeyler okumaya çalışıyorum. Kitaplıktan ünlü konyalı şair Ali Ulvi KURUCU’nun anılarından (cilt:3. Hazırlayan M.Ertğurul Düzdağ)’ı kitabında ilgimi çeken bir fıkrayı burada sizlerle paylaşmak istiyorum: Cemaattan biri birgün arkadaşlarıyla hocanın evine gelmişler. Orada hoca gelenlere yoğurt ikram etmiş. Gelenler hocanın yoğurdunu çok beğenmişler. İçlerinden biri,

- Hocam yoğurdunuz çok güzel, bugüne kadar böyle bir yoğur yemedim.
Nerden alıyorsunuz ?”diye sormuş.
- Hoca, bu yoğurdu hanım evde yapıyor.
- Öyle ise müstesna bir maya kullanıyorsunuz “ diyerek,
mayadan biraz istemiş., vermişler.
- Daha sonra tekrar hocanın yanına gemişler.
Yoğurt iyi çıkmayınca.
- Hocam, dün mayayı sizden aldık, yoğurdumuz iyi olmadı,
iyi çıkmadı, maya tutmadı. ..Mayanız bozuktu, ”deyince, Hoca hazır cevaptı :
- Sen mayaya bahane bulma, senin sütün bozuk”
diyerek bir güzel yanıtlamış.

DEPO DİYE BİR YER

Ben depoyu bir eşya saklama, muhafaza etme yeri, merkezi olarak tahmin ediyordum. Bizde ki odun deposu, kömür deposu veya beyaz eşya depdosu gibi biliyordum.Depo: İs.Fr. Depot. 1- korunmak, saklanmak için bir şeyin konulduğu yer. Eşya deposu, su deposu, kömür deposu gibi.2- Bir malın toptan satıldığı ve çokça bulunduğu yer. Eşya deposu gibi. Türkiye’den biraz da daha farklı bu DEPO. Bizde ki TEKZEN gibi, MİGROS gibi büyük bir alışveriş merkezleri . Bir gün orayı gezelim. Dedik.( 19.4.2009) Ailece gittik. Kocaman bir levha. Kırmızı ve büyük harflerle. DEPO. Bu yazı 10 metre karelik alan üzerinde yazılmış. etrafında büyükçe bir otopark. Arabalara mahsus. Sakatlar için özel bir yer ayrılmış. Beş altı arabalık yer. Oraya park etmek yasak. Derhal ceza kesilir. Onun için hiç bir kimse sakatlara ait yere gidip park yapamaz.
DEPO’ yu geziyoruz. Kocaman bir mağaza. Binlerce çiçek, renkga renk çiçekler, saksılar içinde alıcısını bekliyorlar Çiçek tohumu, onlarla ilgili envai gübre. Yanında ayrı bir yerde aklınıza gelen her türlü bahçe tarım aletleri. Kazma, kürek, çapa, bel, tırmık, makas, küçük su motorları, çapa ile ilgili çeşitli ufak tarla, arazi motorları, küçük tarım, bağ bahçe traktorleri, bahçe için. Bir başka alanda yüzlerce fidan, aklınıza ne gelirse. Her çeşit ağaç çeşitleri için fidanlar. Yine küçük küçük saksılar içinde çiçek fidanları, yanlarında onlara uygun gübre ve onlarla ilgili kitapçıklar. Akvaryumlar ve binlerce balıklar, çeşit çeşit japon balıkları. Boya badana malzemeleri, kartonpiyerlere kadar her şey var. Yer döşemeleri için. Ne isterseniz var. Yine her türlü nalburiye işleri kelpeten, çivi, alet ve edevat, delme, kesme makinaları, testereler, makas, kesici aletler, elektırıikli jenaratörler, bunlarla ilgili diğer aletveedaevatlar çeşit çeşit, bağ, bahçe tarım işleri aletleri, v.s. Bu araç ve gereçler özel raflarda öylece düzenli bir şekilde düzenmlenmiş ki tarif edilmesi o denli zor. Her şey yerli yerinde. Mağaza içinde bir ufak araba ve sürücü bir bayan. Yerleri siliyor, paspas eden bir araba.
Belli yerlerde para alma stantları kurulmuş. En az burada beşyüz işçi çalışıyor. Dışarıya çıkıyoruz, her türlü periket, tuğla, inşaat malzemesi. Bir bina için ne lazımsa her türlü malzeme var. Yani yok yok burada. Fiatlarda uygun % 40, civarında indirim yapmışlar. Yalnız onlarda bu yüzdeler şöyle yazılıyor: 50%, 40% , 20% gibi. Alış-veriş yapan çok kişi var burada. Bu İş yerinde daha çok kadınlar çalışıyor. Zaten çoğu yerde kadınları görüyorum. Oto kullananların çoğu bayandır. Belediye otobüslerinde sürücülerin çoğu kadınları gördüm. Demek ki letonya’da bayanlara daha çok yer veriliyor. Ha şunu da söylemeden geçemeyeceğim. Hayvanlardan en çok kedi ve köpekleri seviyorlar. Sabahları saat 8.30, 9.30 sıralarında geziye, sabah yürüyüşüne çıkan bayanların yanında mutlaka bir süslü köpek vardır, özel kuaför yerleri vardır. Mamaları özel ve pahalıdır. Köpeklerini dışarıya çıkardıklarında çevre temizliğine son derece önem veriyorlar. Bu konuda duyarlıdırlar. Söz yerinde ise köpek bakımı konusunda modern ve çağdaştırlar. Köpekleri var, lakin daha duyarlı insanlardır. Çevreyi rahatsız etmeden gezdiriyorlar.

Günün SÖZÜ:

Var ise paran, çık pazara,
Yok ise paran, gir mezera.
Var ise pulun, olurlar kulun,
Yok ise pulun, kapıdır yolun..

RİGA’DA BİR ORDULU:

Riga’da tanıştığım bir başka gençte, Ordulu Ali Haydar Yeşilyurtlu idi. Ali Haydar Yeşilyurtlu 30 yaşlarında bir delikanlı. Rigalı bir bayanla tanışmış ve onunla mutlu bir yuva kurarak Riga’yı kendine mesken tutmuş. Bende biraz Ordu’lu olduğumu söylenince çok sevinmişti. 1993 ve1995’lerde Ordu ili Çamaş İlçesinde İlçe Milli Eğitim Müdürü olarak Çamaş’ta görev yaptığımı söyledim. Evli ve bir erkek çocuk sahibidir. Eşi Sıveta Hanım Rigalı bir bayandır. Yüksek okul mezunu olup, ekonomisttir. Özel bir banka da çalışıyor. Ali Haydar Yeşilyurt’ta o da yüksek okul mezunu olup, fotoğrafçılık işleriyle uğraşıyor. Öyle sıradan bir fotoğrafçı değildir. Uluslararası mekânlarda sergiler açmış, yurtiçi ve yurtdışından birçok ödül alan bir fotoğraf sanatçısıdır.

Ali Haydar Bey, bir akşam bizleri evlerine bir akşam çayına davet ettiler. Evleri Riga’nın merkezinde bir apartmanda yer alıyor. Daire eşinindir. Afacan bir çocuğu var. iki yaşlarında sevimli mi sevimli? Pire gibi ortalıkta dolaşıyor. Evde Türkçe konuşuyorlar. Eşi Sıveta Hanım Rusça, Letonca, İngilizce ve Türkçe konuşuyor. Cana yakın sevecen ve konuksever bir hanımefendi. Ali Haydar beyle mutlu bir hayat yaşıyorlar. Ali Haydar Yeşilyurt, CD’lerden onunla yapılan röportajları anlatıyor. Çalışkan ve üretken bir fotoğraf sanatçısıdır. Riga’da, Lituanya’ da, Polonya’da, Almanya’da ve Avrupa’nın birçok ülkelerinde uluslararası yarışmalara katılmıştır. Birçok ödülü vardır. 20’nin üzerinde fotoğraf sergisini açmıştır.

Ben de ona yeni kitabımdan “ Çanakkale İçinde Aynalı Çarşı ( 4.Baskı’ Kasım–2008) bir tanesini imzalı olarak küçük oğlu Yusuf’a imzalayıp armağan ettim. Büyüğünce okusun diye. Atalarını, dedelerini unutmasın diye. Ali Haydar Yeşilyurt, Ordulu olunca benim de dikkatimi çekti. Kırk yıllık bir arkadaş gibi benimle ilgilendi. Aynı zamanda hoş sohbet ve şakacı bir insandı.

Bizler evlerinde çaylarımızı içerken bana kocaman bir Fotoğraf Antolojisini getirdi. Kocaman devasa 500 Sayfalık bir kitap. Bu kitapta Türkiye, Almanya, Polonya, Hollanda, Danimarka ve Letonya ‘dan dan ünlü fotoğrafçıların eserleriyle dopdolu. Ali Haydar Beyinde bu kitapta en az on adet fotoğrafını gördüm. Gerçek bir fotoğraf sanatçısı olduğunu gördüm. Tebriklerimi sundum. O da bu sohbetimiz sırasında bana çalışmalarıyla ilgili bir CD armağan etti. Onunda kendine ait projeleri vardır. Letonya’da dışında çeşitli sergilere katılmak için hazırlıklar yapıyor.

Riga’da 04 Mayıs 2009 günü Letonya’nın komşu ülkelerini tanıtan bir program vardı. Yine bu program Özgürlük Meydanı’nda kurulan çadırlar içinde gerçekleşti. Bu tanıtımda Türkiye’de yer almıştı. Ankara, İstanbul, İzmir, Aydın, Bergama, Selçuk, Efes, Denizli Pamukkale, Antalya, Adıyaman, Mardin, Kars, Kayseri, Akşehir, Nevşehir, Konya gibi illerimizin tarihi ve turistik yerlerinin tanıtım sergisi vardı. Bu Sergileri Letonya’daki Türkler ve Letonya Türk Elçiliği hazırlamışlardı. Ordulu Ali Haydar Yeşilyurt’ta fotoğraflarıyla bu sergide yer almıştı. Ben bu sergiyi gezdikten sonra saat 15.30 uçağı ile Letonya’dan ayrıldım. Üç saat sonra İstanbul Atatürk Hava limanında idim.

ÖZGÜRLÜK MEYDANI:

Riga’da gezdiğim yerler arasında şehrin merkezinde geniş bir alanda, Yenikent büyüklüğünde bir parkta Özgürlük Anıtı yapılmıştır. Koca bir anıt. Anıtın üzerinde şu yazıları okuyoruz: TEVZENEİ UN BRIVIBAİ yazılarını okuyoruz.Özgürlük anıtının önünde elinde silahları ve devamlı ağır adımlarla yürüyen iki asker. Askerler vakur ve ciddi bir şekilde yavaş ve ağır olarak yürüyüş yapıyorlar. Biraz ilerisinde bir asker daha var o da nöbet tutuyor. Tabi bu askerlerin yürüyüşleri özeldir. Saatte bir nöbet değişiyor. Sene 12 ay, 365 gün devamlı bu nöbetler devam ediyor. Anıtın yüksekliği 100 metre vardır. En tepesinde bir kadın resmi heykeli görünüyor, . Kadın her iki elini havaya kaldırmış ve elinde bir meşale görünüyor. Bu anıt Letonya’nın Özgürlük Anıtı olarak yapılmıştır. Ayrıca anıtın dört cephesinde Letonya’nın Milli Mücadelesi konusunda emek veren mücadele eden askerlerin rölyefleri, kabartma halinde yer alıyor. Tertemiz bir parkın içindedir. Biraz ilerisinde Cumhurbaşkanı köşkü görünüyor. Yanında büyük opera binası ve Ekonomi Fakültesi bulunuyor. Anıtın görkemli bir görünüşü vardır. Yanı başında bir dere akıyor, ayrıca biraz ilerde tarihi bir köprü görülüyor. Çevre de tek bir çöp bulamazsınız. Sayın belediye başkanlarımızın gidip buraları görmelerini dilerim. Buralarda alt yapı ve çevre düzenlenmesi halledilmiş olup, otopark sorunu yoktur. Trafik olayına hiç rastlamadım.

ATLETİ BAYRAKLI ÇOCUK

Eşim ve torunlarımla Riga’yı geziyoruz, pazarda alış-veriş yapıyoruz. Hava günlük, güneşlik. Bir bahar mevsimidir. Tertemiz bir pazarı vardır. Sergilerde çalışanların çoğu kadındır. Temiz giyimlidirler. Zaten Letonya’da en çok kadınlar çalışıyor. Otobüslerde bile şoförlerin çoğu bayandır. Zarif, kibar, ince yapılı bayanlar. Düğüne gider gibi tezgâhlarının başında duruyorlar. Alış-veriş yapıyorlar. Fiyatları tektir, kâğıtlar da yazılıdır. Pazarlık asla yoktur. Pazar (alış-veriş) saati öyleden sonra saat 17, 30’da sona eriyor. Saat 18.00’ de gitseniz hiçbir şey alamazsınız. Çünkü Pazar kapanıyor. Biz alışverişimizi yaparken yanımızdan 11, 12 yaşlarında bir çocuk geçti. Çocuğun üzerinde tertemiz Türk bayrağını taşıyan bir kırmızı atlet vardı. Ay yıldızın altında TÜRKİYE yazılıydı. Görünce doğrusu heyecanlandım. Çocuğun yanına yaklaştım. Türkçe bilmiyordu. Yine torunlarımın yardımıyla konuştuk. Çocuk Türk değildi, ancak bir yakın akrabası İstanbul’dan gelmiş, çocuğun doğum günü için bu bayraklı atleti kendisine getirdiğini bize söyledi. Rica ettim birlikte bir de bir resim çektik. Ve ayrıca çocuğun yanaklarından öptüm. “Bay bay” Letonca’ da “Paldais” ( teşekkürler) diyerek yanından ayrıldım. Türk bayrağını simgeleyen bu kırmızı atletli çocuk Riga’da Özgürlük Meydanı’nda ve pazar yerinde bir yıldız gibi parlıyordu. Onunla gurur duydum. Onurlandım doğrusu..

KARAY veya KARAİM TÜRKLERİ :

Letonya’da ve Riga’da ve hatta Litvanya’da yaptığımız gezi sırasında buralarda Türklerinde yaşadıklarını söylediler. Türk oldukları halde Hıristiyan olarak yaşıyorlar. İçlerinde müslüman olarak yaşayanların sayısı çok azdır.

Karay, kara’ya mensup olan demektir ve sonundaki Arapça aidiyet”i”si Türkçe ses uyumuna göre düşüp “y” olmuştur. Karaylar, ibranice çoğul takısı “im” getirilerek <ı>KARAİM şeklinde telaffuz edilir. Karaylar; Beyaz Rusya, Litvanya, Kırım, Batı Ukrayna, Polonya, ABD, Rusya, Dağıstan Türkiye İsrail ile Romanya’da bulunan Musevi Türk topluluğudur.

ETİMOLOJİ açısından Karaim kelimesinin kökeni hakkında pek çok görüş ortaya atılmıştır. “ Kara” kökenin Arapça okumak, kıraat etmek anlamına gelen ve “ Karae”den veya (ikra’dan) gelen veya geldiği ve aynı şekilde Arapça ile aynı dil ailesinden olan İbranice’deki yine okumak anlamına gelen Karai’den geldiği ve sadece Eski Ahidi Otorice kabul ettiklerini ve genel yahudi kelimenin benimsedikleri diğer Tevrat yorumlarını göz önüne almadıklarını ima eden bir ifade olduğu da söylenmiştir.

Bir diğer görüşe göre 10.yüzyılda Bizans’tan sürgün olarak Hazar ülkesine giden ve Museviliğin Karai mezhebine bağlı olan insanlar, Hazar Devleti sınırları içinde kalan Kırım topraklarına yerleştirildiler. Hazar hakanının Musevi inancını kabuletmesiyle, karai mezhebi, kırım’da yaşayan Türkler arasında da yayılmaya başladı. Bu inancı kabul eden Türk tohplulukları, ilerleyen yıllarda “Karaim”adiyla anılmaya başlanıldı.

Karayların museviliği seçmesi tamamı ile Karay hanının müslüman olup halkın diğer Türk toplulukları ile karışmasını istemediği için ve Musevilikte de sonradan Musevi olmak olmadığından halkının orijinalliğini korumak için bu dini seçtiler. Bunların da Türkçeye yakın bir dilleri vardır. Ayın gibi törenlerde “ Ey İsrail oğulları” demezler, “Ay Karaoğlu” derler. Geleneklerinde Anadolu geleneği hâkimdir.

Karayların konuştuğu dil Kıpçak Türkçesidir. Bu dil Kıpçak Türkçesi grubuna girer. Karay kültüründeki Kıpçak Türk Karakteri Güney Rusya’da Kıpçak stepleri denilen bölgede yaşayan Karayların atalarının Türkçe konuşan diğer halklarla karışmış olabileceğini akla getirmektedir. Günümüzde küçük bir grup olan Karayların sayısı 5000 civarındadır. Karay dilinin, Karaçay, Kırım Tatarcası, Nogay gibi öteki Türkçe lehçeleri ile birçok özelliği vardır. Bu dili konuşanlar; öyküler, masallar, türküler koşuklar ve yemek adları gibi özelikleri paylaşırlar. Karaylar ibadetlerinde Karay Türkçesini kullanırlar.

Bugün Lituanya’da ve çok az sayıda Letonya’da bulunan Karayların dilini günlük konuşmada kullanılanların sayısı 50’ yi geçmez. Bu sayı Ukranya’da sekizdir. Polonya Karayları iletişim için artık bu dili kullanmasalar da bu dili zor da olsa, kullananlar vardır.

Son yıllarda Kırım’da bu dil gençler arasında az da olsa konuşabilmektedir. Lituanya’ da ve Letonya’da çok az sayıda bugün Karay dilini sadece Pazar günleri okullarda öğretilir. 1988’de kurulan Litvanya Karay Kültür Derneği’nce bu dilin gelişimi ve öğretilmesi konusunda destek verilir. Ayrıca Karay topluluğu, , gençleri ulusal ekinlikleri, kültürleri ve geçmişleri bağlamında; hatta gelenek ve göreneklerini için çalışmalar yapılmakta ve her yıl gençlik ve kültür bayramları düzenlenmektedirler.

Şimdi KARAY Dilinden birkaç örnek vermek istiyorum:

Sav: Sağ, iyi anlamındadır.
Sav-uş: iyimleş( mek), savuş(mak ), TDK. Sözlüğünde ise, Hastalık ya da başka
Kötü bir durum geçirmek. İyileşmek anlamındadır.
Sav-uş-tur: Savuş-turma(mak ), iyileştir (mek ).
Sav-uştur-u: Savuşturucu, savuşturmanın isim durumu.
Sav-uş-tur-uv-cu: Savuşturu, doktorlar.
Sav-uştur-uv: Savuşturucularım, doktorlarım.
<ı>Kendi dillerinden Karay’lar (karaim Türkleri) gelişlerini şöylece anlatıyorlar: “ Vatat Biy, sofunda ondördüncü yüzyılının da başlayında on beşinci yüzyılın tirildi, yomaxlarına kora bar dunyanın ol keltirdi karaylarni krimnin yanından, Kara Tengizinin yanından, da olturyuzdu. Karaylarını bunda Trosxta. Berdi Karaylarya kop yer ki bolyey nesinden tirilma karaylarya.

TÜRKİYE’DE KARAY TÜRKLERİNİN İZLERİ:

Bizans ile Hazar Türkleri arasındaki yakın ilişki sebebiyle Anadolu’da Karaylar uzun bir tarihi dönemden beri yaşamaktadırlar. Bu ilişki Osmanlı döneminde de devam etmiş ve Anadolu’da 80’e yakın Karay Cemaatı yaşamaya başlamıştır. Fatih’in İstanbul’u fethinden sonra önde gelen Karay Cemaatlerinin merkezi İstanbul haline gelmiştir. İstanbul’daki en uzun ömürlü Karay Cemaati Hasköy’de yaşamıştır, İstanbul’daki “ bu günkü Karaköy” adınının “ Kara Köy’den” geldiği ifade edilmektedir. Çıksalında Seferad mezarlığının yanında bir duvarla ayrılmış Karay Mezarlığı bulunmaktadır.
Bugün A.B.D. Avrupanın çeşitli ülkeleri, Türkiye, İsrail ve eski Sovyet coğrafyasında olmak üzere bütün dünyada 30.000’in üzerinde Karaylı Türk yaşamaktadır. Kırımın Kenesa kasabasında 700 kadar yaşayan Karaylar çoğunluktadırlar. Kırım’da çok anıları bulunan Karaylar Polonya’da Litvanya yakınlarında 50, Krakovi’de 65, Karay yaşamaktadır. Litvanya‘da ise Vilinius yakınlarında 138, Trakal’da 65 ve diğer bölgelerde 50 karay yaşar. Rusya’da, Dağıstan’da ise azınlıkta olan Karay Milleti, İsrail’de 7000- ile 13.541 civarında karaylıların bulunduğu tesbit edilmiştir.
Karaylılar yılardır Kırımçaklaryla birlikte yaşamışlardır. Sonradan savaşlar nedeniyle çoğu Karay Karay Kırımçaklarla ayrılmıştır. Arhur Koestler “ Onüçüncü Kabile “ kitabında Hitlerin Yahudi Katliamında kamplarında olan Avusturya’da Theresienstadt ve Mauthausenn’da Almanya’da Dacheau’da ölüm kayıtları arşivlerinde Yahudi ve Müslüman Türklerde vardır. Yok, ettiği çevrelerde benimsenmeye devam etmektedir.

Bitti

Abdülkadir GÜLER

 
Toplam blog
: 2227
: 832
Kayıt tarihi
: 27.06.09
 
 

1946 Mardin ili, Kızıltepe ilçesi'nin Esenli köyünde doğmuştur. İlk ve ortaokulu Kızıltepe'de bit..