Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Eylül '11

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Ruhumu Konya'da bıraktım

Ağustos ayında Konya programı için yola çıktığımda, kafamda soru işaretleri vardı ne yalan söyleyeyim... 

Rüyalarıma giren Şems'i ziyaret ettiğimde ne olacaktı?
Mevlana'nın o yumuşak enerjisini algılayabilecek miydim?
Evinin çoğu yeri semazen motifleriyle dolu olan ve eskaza televizyonda Sema gösterisine rastladığında hayranlıkla seyreden ben, canlı olarak bu muhteşem ritüeli izlerken ne hissedecektim? 

Kalacağımız otelin şartlarından emin olmadığımdan, bavuluma fazladan yastık çarşafı ve havlu koyduğumdan bahsetmiyorum bile! 

Kısaca, yıllarca hayalini kurduğum Konya, beklentilerimi karşılacak mıydı acaba? 

Emin olduğum tek şey vardı: Ben Konya'ya beklentisini karşılayacak donanımla gidiyordum, iyi bildiğim bir konuda, yani bilinçaltı terapileriyle ilgili bilgi verecek ve uygulamalar yapacaktım. 

Otelden başlayayım:) Bir İç Anadolu otelinde bu konforu ve hijyeni beklemiyordum, bavulumdaki ekstra yüklerimden utandım doğusu 

Adet olduğu üzere, önce Şems'in türbesini ziyaret ettik. Genelde, çok kişinin ziyaret ettiği Cami, Türbe, Kilise gibi mekanların içinden çok bahçesini severim ben. Huzuru mabetlerin bahçelerinde bulanlardanım. Oysa Şems Türbesi içine adım attığım anda çarptı beni. Orada yaşadığım ve hazırlıksız yakalandığım mistik deneyimi, kelimeler kifayetsiz olduğu için kendime saklıyorum ama etkisini hala içimde hissediyorum. Bıraksalar muhtemelen saatlerce kalabileceğim, fazla tanıdık, huzur duyduğum bir mekandı, ancak bunu söyleyebiliyorum... 

Yolumuza devam ederek Mevlana'yı ziyaret ettiğimizde, evet o yumuşak enerjiyi hissettim ama o kadar kalabalıktı ki içerisi, istesek de uzun süre kalamayacağımızı anlayarak çıkmak durumunda kaldık. Müze bölümünde, mumyaların olduğu yeri gezerken, iki noktada vizyon alma denen başka bir deneyim yaşadım. Bu Konya ne garip enerjilere sahipti Allah aşkına... 

Akşam ise Sema gösterisinde anladım ki, ancak canlı performansta duyulabilecek ve görülebilecek şeyler vardı ve televizyon o anın muhteşemliğini yansıtmaya yetmiyordu. Büyülenmiş gibi izledik. 

Ertesi gün ise yoğun, yorucu ama aynı zamanda keyifli bilinçaltı uygulamalarından sonra, tipik bir İstanbul'lu olarak hediyelik eşya turumuza başladık:) İşte hayal kırıklığı bu noktada başladı. Tüm hediyelik semazenler, Çin'den ithal suratlarında nur olmayan çok ama çok kötü kopyalardı, boyaları daha durdukları yerde dökülmüş hilkat garibeleri haline dönüşmüşlerdi. "Konya bana bunu nasıl yaparsın, bir semazen taşıyamayacak mıyım evime" isyanımı evren duymuş olmalı ki, Konya'nın bu konudaki güzel yüzünü karşıma çıkarttı: Sırçalı sanat atelyesi. Konya'dan onların ürettiği birbirinden güzel ve modernize edilmiş figürlerden edinebilmemi, eğitim ve uygulamalar arasında kaçamak yapıp sokak sokak gezerek bu atelyeyi bulan kardeşime borçluyum:) 

Konya mutfağının etli pidesi ve bıçak sırtını en güzelini de yine onun turistik mekanlar dışına yaptığı cesur yolculuklar sonucu bulduğu bir ara sokak restaurant'ında yedik. Yiyecek ve sanat söz konusu olduğunda, Özge'nin üstüne tanımam:) Hele bir de bende olmayan yön duygusu ile keşfettiğini ertesi gün yine bulma becerisi de eklenince Özge'm bir tane:) 

Döndüğümde farkettim ki ruhum Konya'da kalmış benim. Gerçi bavulların bir kısmını açmadım, belki içlerinden birine de koymuş olabilir arkamı her yönden toplayan kardeşim;) 

17.08.2011 

Müjde Özdemir 

www.bilincaltiterapisi.com 

 
Toplam blog
: 9
: 950
Kayıt tarihi
: 03.09.11
 
 

1969 yılında İstanbul'da doğdum. Şişli Terakki Lisesi'nin ardından, İstanbul Üniversitesi Turizm ..