Rusya güncesi

Leyleği havada gördüm galiba... 

Birden karar verdim, tur ayarladım. Rusya’ya gittim. Ankara-İstanbul-St Petersburg. St Petersburg’da şehir gezisi, öğleden sonra Ermitaj... Kendimden geçmişim orada... Hepsini gezmeye kalksan en az bir haftanı alır. Tadı hala damağımda. Tablolar, heykeller... Bir de anlatan iyi olunca tadından yenmedi valla. 

St Petersburg’dan gemi ile Neva’dan Moskova’ya... O arada dört farklı yerleşim. Biri yemek molası için; diğer üçü bildiğin eski Rus evleri, katedraller, eski yapılar ve bu eski yapıların nasıl muhafaza edildiği, mütevazi yaşamlar... Yaklaşık 300 yıllık bir ev gösterdiler, içerisi de aynen muhafaza. Aile tiplemesini de unutmamışlar. Anne, baba, kız ve erkek çocuk ile büyükanne-büyükbaba var. Siz ziyarete geldiğinizde size kendi çaldıkları enstrümanlarla şarkı söyleyip kısa bir konser veriyorlar. Çok şeker. 

Ve Moskova... 

Gündüzü ayrı güzel gecesi ayrı. Gündüz gördüğüm yere beni gece götürdüler burası neresi dedim, o derece yani. Metro desen bambaşka bir güzellik. Gerçi daha önce Bakü’de aynını gördüm ama burası bir başka. Kirlenmemiş, tarihi ile korunmuş... 

Kremlin Sarayı, Kızıl Meydan, Moskova Nehri’nde gezinti... Daha ne diyeyim? 

Ankara’dan çıkar çıkmaz bavullarımızın kaybolması nedeniyle neredeyse eşyasız kalmamıza rağmen inanılmaz derecede keyif aldığım, bir o kadar da dinlendiğim bir geziydi. 

Tabi bu memnuniyete alışmışken arkasından bir de Italya-Fransa turu organize ettim hemen. Bakalım orada bizi ne maceralar bekliyor? Siz neden bekliyorsunuz, bırakın Aziz Yıldırım’ı, Fenerbahçe’yi, Trabzonspor’u falan, biran önce bir organizasyon yapıp doğru Rusya’ya; öyle bir şansım yok derseniz hiç değilse internetten bir açıp bakın derim ben...