Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ekim '11

 
Kategori
Edebiyat
 

Şâir ne anlatır (İsmet Özel'le karşılaşma)

Şâir ne anlatır (İsmet Özel'le karşılaşma)
 

Birkaç gün önce, Beyazıt'taki kitap fuarında İsmet Özel'i gördüm. Tek başına oturuyordu koca şâir. Gidemedim yanına. Yalnızlığı korkutucuydu...

Küçük, tek kişilik, yuvarlak masada, plâstik sandalyeye oturmuştu. Önünde, iki şiir kitabının toplandığı tek basımlık kitap, etrâfında da birkaç kadın ve erkek. Kimse konuşmuyordu. Şâir’e bakıp bakıp, yanındaki arkadaşına mahcup gülücükler atıyorlardı. Neydi onları çekindiren? Mavi başörtülü, beyaz pardesülü genç kız, ikide bir, kemerinin üzerindeki cep telefonu kılıfını cart curt sesleriyle açıp kapayan kocasının yüzüne ‘Aa, İsmet Özel, şâir, baksana burada, ne yapsak ki?’ der gibi bakıyordu. Çarpık ve utangaç gülümsemesinden bu anlaşılıyordu. Şâir ise, önündeki kitabı karıştırıyor, dışarıdan gelen kötü Hacivat-Karagöz şaklabanlıklarını, midesinden yükselen bir asitle, yüzünü ekşiterek dinliyordu. Daha doğrusu, mâruz kalıyordu. Sonra, kendisine, ilginç bir canlıymışçasına meraklı ve korkulu gözlerle bakanlara nazar atıyordu. Ne düşünüyordu o esnâda? “Bu insanlar mı benim okurlarım? Neler hissediyorlar şiirlerimi okurken? Hem neden yanıma gelmiyorlar?” Ne düşünüyordu?
  
“Mataramda Tuzlu Su” şâirini, uzaktan izledim. Bir kitap standını siper ettim kendime. Kitaplarını getirmediğime üzüldüm. Bilmiyordum imzâ günü olduğunu, nasıl getirebilirdim? Hem getirsem de yanına gidemezdim. İşte şimdi de gidemiyordum. Pekâlâ, imzâ saatini düzenleyen yayınevine gidip, bir kitabını alıp, imzâlatmak bahanesiyle sohbet edebilirdim. “Uzun yola çıkmaya hüküm giydim” diyen Şâir’in gözlerine bakabilirdim. Korktum. O an adlandıramadım bu korkuyu. Sonra, ne konuşacaktım? Ya soru sorsaydı. “Şiirlerimi nasıl buluyorsunuz?” deseydi?  Cevap veremezdim. Ne kadar tanıyordum ki… Benimki de lâf. “Benim şâirim”, “benim yazarım” dediğim, eselerini hatmettiğim yazarları ne kadar tanıyordum? Şâir bana, “Sen neden burada değilsin?” dese… Gerçi, “Waldo”su olacak kadar ‘yakını’ değildim. ‘Bir İsmet Özel Masalı’ yazacak kadar… “Dilce susup/bedence konuşulan bir çağda” yaşamıyor muydum? Anlatamazdım, anlatamazdım…
Bir aralık, göz göze geldik. Sertti bakışları, ürkütücü. Bir suç işlemişçesine panikledim. Anlamsızca saçlarımı taradım parmaklarımla. Sonra, elimi cebime soktum hemen. Dudakları, müstehzî bir edâ ile kıvrılır gibi oldu Şâir’in. Belki de ben öyle sandım; ama “ağzının bir kıvrımından cesâret bul[mak]” şöyle dursun, endişemi perçinledim.
 
Bir müddet hareketsiz durduktan sonra, kaçtım. Evet, kaçtım! Hareketsiz duruşum da, kaçmak için cesâretimi toplamam içindi. Şâir’le konuşmaya yetmeyen sözde cesâretim, iş kaçmaya gelince, şahlanmıştı. Son kez göz göze gelmemiz, o keskin bakış dahî durduramamıştı beni. Gözlerini de yanıma alıp kaçtım. ‘Gözleri namlu değildi’ bu sefer, ‘gözleri nemliydi.’ Ve evet, yalnızlığı korkunçtu…
 
 
 
 
 

 
Toplam blog
: 29
: 712
Kayıt tarihi
: 16.10.11
 
 

İstanbul doğumluyum. Kitap okumayı, arada da bir şeyler karalamayı seviyorum. Çeşitli edebiyat de..