- Kategori
- Tarih
Saat kaç? son sözlerinden biri oldu
Mustafa Kemal ATATÜRK
Falih Rıfkı ATAY, “ Mustafa Kemal Atatürk’ün hastalığından şöyle bahseder; “Atatürk solgun ve sararmış masaya oturdu. Akşam sessiz ve neşesiz geçti. Herkes kendi içine bükülmüş ve büyük bir sırrın karanlığına gömülmüştü. O’nun fırtınadan sonraki, bir deniz gibi bitkin durgunluğu vardı. Dudakları güç oynuyordu. Şevk O’nun bahçesine son yapraklarını dökmüştü. O kadar güzel ince dudakları, o kadar tatlı ve ısıtıcı gülüşü , bir ıtır gibi uçmuştu”.
8 Kasım’da Hasan Rıza Soyak’a sormuştu? Saat kaç.? Geride bıraktıkları zamandı , yaşanan…Saat kaç?
Cephede , Meclis’te, Çankaya’da mücadele içinde geçen yıllar…Savaşlar, zaferler, devrimler, yenilikler.
Şimdi sonbahar. Asla unutmadıkları kasımpatı hatırlatıyordu, Mustafa Kemal’i…
Hiç beklenmedik bir zamandı. 10 Kasım günü saat 9’da kendine gelir gibi oldu. Çevresine şöyle baktı. Saat kaç?
Derin mavi gözleri kapanmıştı.
O’nun için saat durmuştu. Daha dün gibiydi. Çanakkale, Anafartalar, İstanbul, Samsun, Sakarya, Dumlupınar…
Ve Paşalar.. O, saati sordu? Saat “üç”, dediler.
Gönlünde daima daha güzel bir geleceğe doğru inançları vardı, az zamanda çok iş yapmıştı.
27 Eylül 1921 tarihli bir tebrik telgrafı alır. Annesi Zübeyde Hanım şöyle yazar. Atatürk’e” mareşal ve Gazi ünvanı “ verilmiştir.“Milletin hakkınızdaki sevgi ve itimadı bizim kadar hiç kimseyi duygulandıramaz. Kız kardeşinle beraber alnından öperek ve bağrımıza basarak tebrik ederiz.”
29 Eylül günü Mustafa Kemal şöyle cevap verir; “Dünyevi mükafatların yücesiyle mesut oldum…”
Mustafa Kemal 15.Ocak. 1923 günü annesi Zübeyde Hanımı kaybeder. Acısına karşın Ulusuna ve görevine olan sorumluluklarından vazgeçmemiştir.
Daha dün gibiydi… 29 Ekim’de Cumhuriyet’i kurmuştu.
23 Nisan’da TBMM’ ni. Kurtuluşa giden yolu açmıştı…
Peşinden zaferlerin, devrimlerin, yeniliklerin, çağın gerektirdiği işler gelecekti. Saati soracaktı?…
Mustafa Kemal’in sağlığı geriye gidiyordu. 1937 yılı içinde burun kanamaları ve vücudunun çeşitli yerlerinde oldukça belirgin kaşıntılar hastalığının işaretleriydi. Hastalık ilerliyordu.
10 Kasım’da boğazın mavi dalgaları üstünde uçan martıları, yanındaki dostlarını, selamlayan gençleri, o insanlarını, eşsiz ve benzersiz sevgisini, masmavi çelik gözlerini son kez anılarına açarak, hayata veda ediyordu…
Saat 9,5 geçe, zaman durmuştu. Anılar, hayat durmuştu. Türk Milleti Ata’sını, kalbini kaybetmişti.
Yaşlı gözler, yaslı yürekler, gönüller yok oldu.. Sonbahar rüzgarı deli esiyordu, kasımpatı çiçekleri sallanırcasına, Mustafa Kemal’i hatırlatıyordu…
Genci, ihtiyarı, çocuğu, öğretmeni herkes ağlıyordu. Büyük bir boşlukta asılı kaldı duyguları, düşünceleri. Mustafa Kemal Atatürk ölmüştü… O’nsuz ve ATA'sız, yalnız kaldılar… Ölümsüz olan “ ESERLERİ ve YAPTIKLARI” idi. O, MUSTAFA KEMAL ATATÜRK idi.
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ü anlamak demek, sevmek demektir… O’nu anlamak yaptıklarını izlemek, durmadan çalışmak demektir ... O’nu anlamak Ulusunu, insanlığı sevmek demektir…