Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Eylül '12

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Safranbolu ve izlemeye doyamadığım manzara

Safranbolu ve izlemeye doyamadığım manzara
 

Geçen sene kısa gezilerle öyle güzel bir yaz olmuştu ki, bu yazı da aynı ümitlerle bekledim. Temmuz ayında sıcaklara aldırış etmeden Antalya'da güzel bir tatil geçirdik.
 
Ancak hep ruhuma iyi gelecek bir şey eksikmiş gibi hissediyordum. Taa ki Safranbolu'ya gidene kadar.
 
Aslında aklımın bir köşesinde hep gitme fikri vardı ama erteliyordum. Kısmet bugüneymiş.
 
Yeni dostluklar, arkadaşlıklar kurmak için güzel bir fırsat oldu.
 
Ablamın vesilesiyle daha önce sadece ismen tanıdığım insanlarla vakit geçirmek ilk başta hiç cazip gelmemişti. Sonra iş yoğunluğu, sıcaklar derken ve daha kullanmadığım izin günlerim varken gitmeye karar verdim.
 
“İyi ki” lerim arasında olacağından habersizdim.
 
Uzun yollar kat etmeyi, bazen alışılagelmiş ne varsa geride bırakmayı severim. Sadece sevdiklerim yanımda tam olsun gerisi keyif vericidir.
 
Yaklaşık yedi saat süren bir yol bekliyordu bizi. Elimde Can Dündar'ın Aşka Vedası, kulağımda kulaklıklar, en sevdiğim şarkıların yol arkadaşlığıyla nasıl bittiğini anlamadığım bir yolculuk yaşadım.
 
Safranbolu terminaline geldiğimizde ablamın sık sık bahsettiği, hatta telefonlardan birbirimize gönderme yaptığımız ancak yüz yüze gelemediğimiz Şükran Abla ve eşi karşıladı bizi.
 
Bazen insan yeni birini tanıdığında vakit hemen geçsin ve sona gelsin ister, bazen de sanki yıllardır tanıdığın, tebessümü ve içtenliğiyle karşında duran dost elini sıkıca kavramak ister.
 
Şükran Abla benim için o dost eliydi. Sakin üslubu ile ruhuma iyi gelecek ilacı bulmuştum sanki. O konuştukça ben dinledim, ben anlattıkça o dinledi. Ablama onu tanıdığım için teşekkür borçluyum.
 
Şükran Abla'nın annesi Fatma Teyze ise ilgi odağımdı. Öylesine hayat dolu, öylesine tatlı dilli ve marifetli  bir kadınla vakit geçirmek keyiflerden en büyüğüydü.
 
Gitme amacımız Kerem'in sünneti, tadına doyulmaz saatler geçirmemize fırsat oldu.

Kerem Şükran Abla'nın oğlu, ufak yeğenimin sınıf arkadaşı.
 
Onlar bahçeler de araba korkusu yaşamadan, ağaçtan düşen elmaları seyrederek top oynarken bizde konağın arka bahçesinde anneler ve anneanneler ile laflıyorduk.
 
Safranbolu taşında toprağında bir tarih barındırıyor.
 
Misafiri olduğumuz ev 300 senelik bir konak. Taş duvarlar sayesinde avlu tüm yazın sıcağına meydan okurcasına serin.
 
Bahçeye kurulmuş sallanan koltuk doğanın, tabiatın, doğallığın, temiz havanın, içtenliğin, çocukların sevinçli bağrışmalarının dinlendiği en güzel yer oluyor benim için.
 
Fatma Teyze her odaya bir isim takmış; babaannenin odası, dedenin odası gibi isimleri var odaların. Bu isimler içinde bulunduğunuz yerden yıllar önce kimlerin geçtiğini anlamanızı sağlıyor.
 
Bize verilen odada camın hemen önünde ki sedir ise dinlenmek içi biçilmiş kaftan.
 
Küçük kafesli pencerelerden dışarı bakmak için, üzeri bembeyaz dantelli örtülerle süslenmiş sedire oturuyorsunuz.
 
Camın hemen önünde incir ağacı. Az ileride üzüm, daha ileride elma.
 
Cennetten bir kesit sanki gördüklerim ve aldığım temiz hava.
 
Sünnet düğününden sonra ki gün gezmeye başlıyoruz etrafı. Önce Safranbolu Çarşısı'na varıyoruz. Bakırcılar, lokumcular, şile bezinden hazırlanmış kıyafet satan yerler, takıcılar, safran kolonyası satan küçük şirin dükkanlar...
 
İri taşlı dar sokaklar ve bu sokağı süsleyen konaklar daha doğrusu Safranbolu Evleri.
 
Hediyelik eşya dükkanlarında vakit geçirmeyi sevenler için Safranbolu Çarşısı anlatılmayacak zenginlikte bir yer.

 


 
Daha sonra Cinci Han'a varıyoruz. Terasından Safranbolu'yu izleyebileceğiniz bir otel. İçeride akşam için düğün hazırlıkları var.
 
Ama daha da tepelerden tüm şehire hakim olmak için Hıdırlık Tepesi'ne çıkıyorsunuz. Gördüğünüz manzara paha biçilmez güzellikte.
 
Baktığınızda muhteşem mimarisi ile Safranbolu'yu tek tek içinize sindirerek inceliyorsunuz.
 
Evlerin özelliği ise mimarisinin birbirinin güneşini kapatmayacak şekilde düzenlenmiş olması.
 
Şükran Abla'dan bu bilgiyi de aldıktan sonra geziye devam ediyoruz.
 
Gittiğinizde Safranbolu Bükmesi yemenizi tavsiye ederim. Pide çeşitleri zengin ve çok lezzetli.
 
Açık söylemek gerekirse Fatma Teyze'nin su böreği ve baklavasının yerini hiç biri tutmaz ama gitmişken meşhur olan yiyecekleri de tatmadan dönmedik.
 
Kırk katlı baklavadan bahsederken "yerken ağzınızda haşır huşur etmeli baklava. Etmezse olmamış demektir yemeyin' dedi Fatma Teyze.
 
Kırk katlı olduğu için mi, çok ince açıldığı için mi o sesi veriyordu tam anlamadım ama aynı bahsettiği sesi duyduğumu söyleyebilirim.
 
İlk kez bir yerden dönerken üzüldüğümü hissettim.
 
Tadı damağımda kalan sohbet ve izlemeye doyamadığım Safranbolu manzarası.
 
Bir tatil daha bitti ama kazandırdıkları da yetti.

 
Toplam blog
: 670
: 1923
Kayıt tarihi
: 19.12.10
 
 

İstanbul doğumlu. Kuantum Yaşam Koçu. EFT, NLP, ETKİLİ İLETİŞİM, BEDEN DİLİ gibi bir çok konuda e..