Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Haziran '07

 
Kategori
Tiyatro
 

Sahne tozu (yazı dizisi) 5

Sahne tozu (yazı dizisi) 5
 

5) VE ARTIK SAHNEDEYİM!!!

Çekilen çileler ve yaşanan o yoğun hasret bir son buldu ve ben İstanbul Bilgi Üniversitesi Sinema ve Televizyon bölümünü burslu kazandım. Artık İstanbul'da olacaktım ve tiyatro yapabilecektim.

İstanbul'a gelip okula başlar başlamaz tiyatro klubü araştırmalarıma başladım. Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları'nı düşünüyordum aslında, bir arkadaşım aracılığıyla katılabileceğim bir klüp de vardı ama kendi okulumdakileri de araştırıyordum elbette. Fakat sürpriz bir şekilde oda arkadaşımın da tiyatro yaptığını öğrendim ve onun sayesinde İTÜ SAHNESİ ile tanıştım. Grubu sevmiş olmam ve çalışma yerinin yurduma yakın olması onlara katılmak için yeterli sebeplerdi ve başladım İTÜ Sahnesi ile çalışmaya.

Vücut çalışmaları, ses çalışmaları, doğaçlar... Yaptıklarımızdan acayip zevk aldım, ara ara dalıp duygulandım ve yoğun bir heyecanla yaptım çalışmaları. Vücudumu daha iyi kullanmayı öğrendim, artık onu daha iyi tanıyorum. Öyle boş nefes vererek ses çıkartmaktansa tınlatıcılarımı kullanmayı öğrendim. Grup arkadaşlarım ne kadar güvendiğimi test ettim. Okudum, dinledim, araştırdım. Tiyatro artık bana çok şey öğretiyordu. Zaten tiyatro çalışma saatleri ders saatlerinden fazlaydı ve tiyatro benim için ayrı bir okul oldu.

Okulun ikinci dönemiyle birlikte oyun çalışmalrı başladı. William Shakespeare'den Can Yücel çevirisi Fırtına çalışıyorduk.İşte bu zamanla birlikte zor günler de başladı. Artık rol çalışıyorduk, bir karakter yaratmam lazımdı. Öyle kolay değil, bazen çok zorlandım. Hem yoktu salt eğlenmek, artık bir sorumluluk vardı. Şekspir ağbim bir yazmış zaten dillere destan; bir de onu Can Yücel çevirmiş. UFF! Bu oyun çıkar mı? Bu tipleme nasıl olmalı?... O zaman çok yalnızlaştım. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum, grup arkadaşlarımla paylaşamıyordum, herkesin derdi aynı ama herkes ayrı...

Bir de özel hayatımdaki durumum. Tabi İstanbul'a gelince bir heves atladım her şeye. Sinema, tiyatro, Taksim'de bir kahve... Aradan birkaç ay geçince dank etti. "Dur yahu! Ben evimden ayrıldım, sıcacık ana kucağımı terk ettim. Yediğim önümde, yemediğim ardımda olan; her şeyimin annemin tarafından yapıldığı evimi bırakıp altı kişinin küçük bir odaya tıkıldığı bir devlet yurdunda yaşamaya başladım." dedim kendi kendime. Yani her şeyin farkına ancak vardım. Burada kimseyi tanımam etmem. Arar sorar diye güvendiğim kişiler ortada yok. Odada birlikte yiyip içtiğim, yanlarında soyunduğum insanlar bile düne kadar tanımadığım, apayrı dünyalardan insanlar. Yalnızdım! Sinemaya yalnız gidiyordum, oyunları izleyişimde yalnızdım. Sahnede bile yalnızdım. Tüm hayallerime kavuşmuştum, görünürde her istediğim olmuştu ama eksik bir şey vardı. Eksik bir şey! Koca bir boşluk yaratıyordu bu.

Defalarca yüreğim daralarak gittim tiyatro çalışmalarına. Evimi, annemi özlüyordum ama tiyatro çalışmalarından eve gidemiyordum. Bana en iyi gelen şeyi şeye, Kocaeli Şehir Tiyatrolarına bile gitmeye vaktim yoktu. Koskoca bir yılda sadece bir oyuna gidebilmiştim, o da daha evvelden iki kez izlediğim bir oyundu. Bana iyi gelecek bir arkadaşımla bile çalışmaların fazlalığından görüşemiyordum. Bu durum tiyatro çalışmalarından daha da soğutuyordu. Çalışmaya giderken ağlayacak gibi oluyordum ve kimse beni anlamıyordu. Herkes deli gibi oyun çalışıyordu ve devamsızlıklarım, isteksizliklerim hoş görülmüyordu. Ama yine de çalışınca yaralarım geçiyordu. Rol yaparken her şeyi unutuyordum. Biz oyuncular gerçekten arızalıyız! Nasıl bir aşktır bu? Vallahi okul bu kadar zor gelse, yeniden ÖSS'ye girip her şeye yeniden başlamanın ne kadar zor olduğunu bilmeme rağmen okulu bırakırdım. Ama tiyatroyu bırakamadım. Aşığım çünkü, beni köpek gibi süründürse de bırakamam.

Prömiyer günü iyice yaklaştı. Artık her gün oradayım. Kostüm tasarlıyoruz. Dikiyoruz olmuyor, söküyoruz, kesiyoruz. Açız, pizza söylüyoruz. Müzikler eksik, şarkı çalışıyoruz. Uykusuzuz, gece 3'e kadar çalıştıktan sonra bir eve doluşup uyuyoruz, sabah 10'da devam...

Derken 18 Nisan Çarşamba akşamı sahnedeyiz! Ve ben, sonunda sahnedeyim. Elim ayağım titriyor heyecandan. Salon komple dolmuş, oyuna verilen tepkiler "Vay be! Biz neler yapmışız meğer." dedirtiyor. Oyun bitiyor, salon alkış doluyor. Ben sahnedeyim! Yıllar sonra ilk defa, hatta ömrümde ilk defa sahneden alkışlıyorum. Ağzım kulaklarımda... Hayal değil gerçek! Ama rüya gibi...

Sonra Ankara'ya ODTÜ Tiyatro Şenlikleri turnesi... Yabancı bir sahnede yabancı insanlara oynadık. Başka oyunlar izledik, yeni gruplarla tanıştık. İstanbul Üniversitesi'nde oynadık. Ardından İzmir'e Ege Üniversitesi Tiyatro Şenliklerine gittik. O çok daha coşkulu geçti. Salon tıklım tıkış doldu, hatta dışarıda kalanlar oldu. Oyun sonunda ortalık alkıştan yıkıldı. Sonra fuayede sohbet... İyi ki de aşığım şu tiyatroya dedim. Başka kim, ne yaşatır ki bu duyguları bana?

Son olarak Sarıyer Halk Eğitim Merkezi'nde de oynadıktan sonra oyun gösterimi bitti. Derin bir nefes aldım, bir rüyadan uyanmış gibiydim.

İşte böyle... Benim en güzel hikayem bu. Bu yazı dizisi burada biter ama bu hikaye bitmeeezzz....:)))

(son)

 
Toplam blog
: 39
: 2880
Kayıt tarihi
: 29.12.06
 
 

Sinema ve Televizyon bölümünde okuduğumdan sizinle sinema üzerine hasbihal etmeyi düşünüyorum... Si..