Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Eylül '11

 
Kategori
Hayvanlar Alemi
 

Salyangoz

Salyangoz
 

Onu görür görmez hayran oldum. Hey Ya Rabbim dedim, sen ne güzel şeyler yaratıyorsun. Sürünüyordu hayvan. Hayvan derken aşşağalamıyorum onu, yanlış anlamayın sakın. Sürünmesini de yermiyorum, Allah öyle yaratmış, benim ne haddime onu yermek. Zaten yerle iç içe hayvancık, bir de ben yersem elime ne geçer? Hoşuma giden tarafı sürünmesi değildi. Görür görmez renklerine hayran oldum. Hemen eğildim kendisine seslendim. Kusura bakma ama senin fotoğrafını çekmeden geçemeyeceğim dedim. Hiç de izin ister bir halim yoktu kendimde onun fotoğrafını çekme özgürlüğünü, gücünü ve hakkını hissederken. Ama bir şey için izin istedim kendisinden. Eğer izin verirsen fotoğrafını internete koyacağım dedim. Seni herkes görebilecek. Senin renklerine onlarda hayran olabilecekler. Tahmin edemeyeceğin kadar çok kişi görecek seni dedim. Yani meşhur olacaksın. Hatta sen öldükten çok sonra bile görebilecekler senin fotoğrafını. Ses çıkartmadı... Bende bu sessizliği kararsız bir razı oluşa bağladım.

Sonuçta meşhur da oldu. Bu meşhurluk onun hayatına hiç bir şey katmadı ve azaltmadı, buna eminim. Sürünmesine de engel olamadı. Ama bizim hayatlarımızda bir parça değişiklik yaptığı kesin. En az iki kişi gördü bu fotoğrafı. Birincisi benim. Çektiğim anda hemen gördüm fotoğrafını. Sonra buraya koydum. İkincisi de sensin. Az önce sende gördün onu. Kendisi kendi fotoğrafını göremedi. Buna üzüldü belki. Ağlamaklı, salyalı-sümüklü bir hali vardı. Ama bu durumunun kendi fotoğrafını görememekten kaynaklanmadığına karar verdim sonra. Çünkü daha onu gördüğümde çoktan göz yaşlarını boşaltmıştı. Bu durumu beni çok ilgilendirmedi. Renklerine dalmıştım ben. Görmek istediğim tarafı onun çektiği acılar değildi. Benim gözümü biraz okşamasını istedim sadece. Acımasız davrandım yani. Elimden başka bir şey de gelmezdi. Bunu ben de anladım. O kendi yoluna gidecekti ben de kendi yoluma. Onu yolundan etmek ne bana bir şey kazandırırdı ne de ona. Hatta ona yarardan çok zararım dokunacaktı belkide. Sadece çizgilerini beğenmekle yetindim ben de. Benim beğendiğim kadar sen de beğendin mi? Sırtındaki evinin kıvrımlarını görmüşsündür. Bu bir matematik şaheseri. Öyle bir hassas oranla dönerki minaresi, dünyanın bütün mimarlarını ve matematikçilerini hayran bıraktırır kendisine. Bu küçücük hayvan bu matematiğe ve mimari bilgiye nasıl sahiptir akıl sır ermez. Ama sahiptir ona. Sırtında taşıyor. Ne başkasına yaptırmış evini ne de boyatmış. Aklın eriyorsa sen cevapla. Her salyangoz gibi bir de iz bırakmış arkasında. Dünyada çok iz bıraktım dedi bana. Sanki bıraktığı izleri birileri takip ediyormuş veya çokları bu izlerden gitmiş gibi. Ne mutlu sana dedim, dünyada bir iz bırakabilmişsin, öyleleri var ki şu dünyada, senin bıraktığın iz kadar iz bırakmazlar arkalarında. Tertemizdirler yani, öyle mi dedi. Düşündümde bu izsizler arkalarında iz yerine pislik bırakırlar sadece. Kimin yaptığı belli olmayan bir sürü pislik. Kirletirler dünyayı sadece. Yerler, içerler ve sıçarlar dünyaya. Ama bunları söylemedim ona. Evette diyemedim. Biraz suskunluktan sonra başımı belli belirsiz bir taraflara salladım. Hoşçakal güzel salyangoz dedim ona. Belki bir daha böyle göremeyiz birbirimizi. Ben senin fotoğrafına bakıp anarım seni, sen de eğer istersen beni hatırlarsın aklının yettiğince. Bazıları var ki en yakın dostum dediklerini unutuyorlar bu dünyada onun için sen beni unutsanda inan üzülmeyeceğim buna dedim, aklıma gelen unutulmuşluklarımla. Beni pek anlamadığı belliydi ama sevinçle o da bana hoşçakal dedi ve arkasına bile bakmadan giderken beni çoktan aklından sildi. Hoşçakal güzel salyangoz.

 
Toplam blog
: 42
: 1605
Kayıt tarihi
: 06.09.11
 
 

20. yüzyılın 2. yarısında bu dünyada doğdum. Eğer layık görürseniz insan diyebilirsiniz bana. Yük..