Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Temmuz '20

 
Kategori
Öykü
 

Sanayi Sitesi Öğretileri

Peşin alırlar, peşin satarlar. Uzaktan fiziksel görüntülerine bakılınca kesinlikle dikkate alınmazlar. Dışarıdan bakılınca kendileri ne yazık ki pek önemsenmezler. Sermayeleri ceplerindedir, nakit güçleri ile iş yaparlar. Eski püskü arabalarla sürekli sokakları arşınlayan hurdacılardır bunlar.

Zamanla işlerini büyütüp sabit bir yere, dükkâna, atölyeye geçenler, artık bu işin toptancılığına terfi eder ki işte o zaman, sokak toplayıcıları onların, çalışanına dönüşür.

Mevzu Ankara olunca, bu konuda adı hurdacılıkla özdeşleşmiş bazı iller, ilçeler, diğerlerinden hemen bir adım daha öne çıkarlar. Ankara için özellikle Bala, bu konuda nam salmış bir ilçedir. Kendini Bala’lı olarak kabul edenlerin hakkını yememek lazım, bu konuda yapılan tüm esprileri alır, kabul ederler.  Alınganlık göstermek bir yana, kendilerine yapılan yakıştırmaları tebessüm ederek karşılarlar. Yani kesinlikle alınganlık göstermez hatta o işi yaptıkları için gurur duyarlar.

Zamanla çok çeşitli ortamlarda bir araya geldiğimiz Balalı tanışlarımız, arkadaşlarımız oldu. Elbette bunların içinde esas işi başka olduğu halde, konuyu hurdacılığa getiren Balalı bir arkadaş bir ortama girdiğinde şakacıktan, “sınıf sınıf” yapar “burada bakır kokusu alıyorum ben” diye bizi eğlendirirdi. Balalılar bu açıdan; Karadenizlilerin, Karadeniz fıkrası anlatarak kendileriyle eğlenmeleri gibi kendilerini özellikle bakır hurdacılığıyla özdeşleştirip bu uğraşı eğlenceye dönüştürmeleriyle ünlüdürler. Kendileriyle ne kadar barışık olduklarının en bariz göstergelerinden biri de bu durum, bu konudaki hoşgörüleri nedense bana daima Karadenizlileri hatırlatmıştır.

Balalı Burak anlatırdı: “Balalı altınla, bakırı yan yana görse, altına dönüp bakmaz, direk bakıra yönelir. Bakır görünce biz Balalılar dayanamayız.” Derdi.

Piyasada, kendilerine hemen her konuda bir alan belirleyen hurdacıların uzmanlık alanları da elbette birbirinden farklıdır. Kimisi kâğıt hurdacılığı yapar, kimisi metal hurdacılığı yapar, elektrik malzemeleri hurdacıları, oto yedek parça hurdacıları, iş makinesi yedek parça hurdacıları, daha akla hayale gelmeyen daha onlarca belki de yüzlerce farklı iş kolunda bizim gibi sıradan insanın bihaber olduğu dallarda uzmanlaşmış hurdacılar vardır.

Hurdacılık denince belli başlı şehirler öne çıkar. Ankara Balalılardan yukarıda bakıra olan aşkları dolayısıyla değinmiştim. Onların yanında Niğdeliler ikinci sırada hatta belki de birbirleriyle eşit değillerse bile aralarında ciddi rekabet olduğu bilinir. Elbette hemen herkesin bildiği, yedek parça işinde, en önemli pay oto yedek parça işine aittir. Her marka ve modelin her parçasının hurdası hurdacılar sitesinden değil, hurdacı sitelerinden bulunabilir, bulunabiliyor. Bu konuda da hakkını vermek lazım, .Kayseri Tavaslılar bir adım öndeler sanırım

İşte böyle bir site olan Ankara’nın Macunköy ile Ostim metrosu arasında yola paralel olan sanayi sitesi, Ayyıldız Sanayi sitesindeyiz. Yıldız Sanayi Sitesi çok daha eski ve köklü bir geçmişe sahip elbette. Şu anda bu site, Yıldız’ın gölgesinde  birkaç fersah gerisinde de olsa burası da ikinci el oto yedek parçaları konusunda oldukça iddialı esnafların mesken tuttuğu bir siteye dönüşmüş durumda.

Sokağın sağlı sollu cephelerinde yer alan dükkânların tamamı yerden kat kat yukarılara çıkan, yükselen bir hurda dağını andırıyor. Caddelerin her iki tarafında yerden göğe doğru yükselen otolar, üst üste bindirilmiş, yarısı olmayan arabalarla farklı bir dünyada olduğunuzu hissediyorsunuz. Her esnaf, farklı bir markanın tabelaları ve içeride raf, raf dizilmiş ikinci el yedek parçalarıyla kendilerini ziyaret edecek müşterilerini bekliyor, onlara ellerinden geldiğince hizmet vermeye çalışıyorlardır. Bilmiyorum hiç işiniz düştü mü ama araba kullanıp da bütçesi kısıtlı olanların, bu tür sanayi sitelerine işlerinin düşmemesi mümkün değilmiş gibi geliyor.

Elbette neredeyse tamamı sıfırdan başlamış hepsi de kurt esnaflar. Yani neticede bizim çöp gözüyle baktığımız parçaları özenle ayıklıyor ve bu parçaları ayrıştırıp satıyorlar. Hele de ekonomik olarak ikinci el piyasasının dahi zirve yaptığı, yavaş yavaş doksanlı belki de seksenli yıllara hızla dönmeye başladığımız şu günlerde, adamlar yaptıkları işin ülkemiz için ne kadar değerli olduğunun bilincindeler. “Döviz bir kere dışarı çıkmış, bizim sayemizde bir kere daha çıkmıyor, hem ülkemizdeki araçlar çalışır üretir durumda kalmış oluyor, hem de ucuza mal oluyor, fena mı oluyor” diyorlar

Kayseri Tavaslı yıllarca başka bir iş kolunda çalışmış olan Abdülaziz de oğullarının çok iyi bildiği ikinci el oto yedek parça işine girmeye karar vermiş. Anlatıyor: “Bir kapı on bin lira olmuş, aynısı bizde beş bin lira” diyor.  Umutla konuşuyor, bu işte çok para var ancak aynı zamanda çok büyük rekabet de var” diyor. “Her gün açık artırmalara girmek zorundayız, Ford işi yapacağız” diyor. Yan komşusu olan esnaf bu arada yanına geliyor. “Siz ne iş yapıyorsunuz?” Diye soruyor kendisini tanımayan Abdülaziz’le konuşmakta olan adam. “Biz fosfagen binek oto parçaları satarız” diyor. Dışarıdan bakıldığında gerçekten insanı yanıltan bir hali var. Burada kastettiğim şey elbette insani yönü değil. Abdülaziz’in işyerinde bir hazırlık var. İçeride tadilat yapılıyor. Demirci, merdiven yapıyor. Sıvacı, duvarcı harıl harıl çalışıyorlar. İşyeri sahipleri dükkânın önünde sohbet ediyor. Abdülaziz Kayseri Talaslı, ortağı aynı zamanda eniştesi olan adam ise Ankaralı. İçeriden sökülen kapı hurdaları var. Kapı hurdaları, diğer hurdalarla birleşince sokaktan gelip geçen seyyar hurdacıların iştahını kabartıyor, kimi sökülen kablolara tav olurken, kimisi demir hurdalarına yöneliyor. Kısacası her gelen bu kapıdan bir şey koparmaya çalışıyor. Ama pabuç sandıkları kadar kolay değil. Ne de dükkânın sahibi de Kayserili. Doğarken pazarlık yapmayı, ticareti öğrenen büyüyünce özümseyen bu adamlar için eğlenceden öte keyif meselesi ticaret.

 Bir yerde tadilat olursa, bolca hurda çıkar. Hurdacılar çöpe atılacak malzemeleri çok iyi bilirler. İşleri gereği, sıfıra yakın bir maliyetle aldıklarını ya da topladıklarını bire on, bire yüz satmak hedefleridir. Gerçek kullanıcıya satacakları hurdalar çok daha değerliyken, dönüşüme giden hurdalar da oldukça kâr getiren bir satıştır.

Öğleye doğru, kapıdan içeri bir adam yavaş yavaş süzülüyor. Kendinden emin ancak bir yırtıcı bir hayvanın hareketlerini andıran sinsilikle, kendisinden zarar gelmeyeceğini inandıracağı en masum yüzünü takınmış avına yaklaşıyor. Yavaş, ancak avına odaklanmış son derece kararlı vaziyette, adımını dış kapıdan içeriye atan adam, kendini daha güvende hissediyor. Artık avına pençesini geçirmiş vaziyette denilebilir. Abdülaziz’in ortağı karşılıyor adamı. Niyeti dükkânın önüne park ettiği aracına buradan bir şeyler almadan çıkmayan bir adamın kararlılığı dikkatle bakanlar gözlerinden görebilirler.

Pehlivanlar gibiler resmen. Birbirlerine el ense çekiyor, birbirlerini yokluyorlar. İçeri giren hurdacı kesinlikle oradan bir şeyler almadan çıkmak niyetinde değil. Ancak içeride Kayserili Abdülaziz var, adamın ondan pek haberi yok.

Kısa bir tanışma faslından sonra, adam Abdülaziz’in Ankaralı ortağı aynı zamanda eniştesine hemşeri kanalından girmeyi deniyor. Annen nereli baban nereli derken hurdacının Balalı olduğu ortaya çıkıyor. Adam pvc kapılara talip olduğunu açıklıyor. Karşısındaki de bu Balalı kesin alıcı ama ben satmıyormuş gibi yapayım diye düşünerek, kapıların satılık olmadığını söylüyor. Adam ısrar ediyor, Ankaralı böyle kapıların hurdaya yok pahasına gideceğini o yüzden kendiişlerinde değerlendireceklerini söylüyor eli yükseltmek için. Balalı ile bir zaman sonra tutuşuyorlar bir pazarlığa. Abdülaziz pazarlık işini içeriden izliyor. En can alıcı noktada devreye girecek, işi lehlerine bitirecek en azından onun planı öyle…

Pazarlık devam ediyor. Ortaklardan Abdülaziz, içeri gelip gidiyor. Karpuzları güzelce dilimlemiş. Acıkmışlar da servisleri ayarlamaya işçilere yardım ediyor. Öğle ezanı, hemen yüz metre ilerideki camiden yeni okunmuş bu arada. İşçiler yemeğe oturmuşlar ve karşıda devam etmekte olan pazarlığı ve inanılmaz mücadeleyi izliyorlar. Abdülaziz ve işçiler, birlikte yemeğe oturuyorlar. Abdülaziz’in bir kulağı dışarıda, aklı sürmekte olan pazarlıkta. Bir ara dışarıda hala pazarlıkta olan ortağına sesleniyor: “Hesabına gelmiyorsa almasın, ya da bırakın pazarlığı, gitsin, biraz dolansın gelsin” diyor. Balalı uyanıyor, adamlar anlıyor ki acıkmışlar, “şimdi pazarlığı kızıştırmanın tam zamanı” diye düşünüyor. İki kişiyle pazarlık daha kolay yapılır; ya aşırı aç bir adamla, ya da doymuş rahatlamış ve gevşemiş bir adamla, ikisinin ortası tehlikelidir, gerçi çok acıkan adam da gergin olur kestirip atabilir, kızgın olur bunu bilecek kadar usta pazarlıkçı olan adam şimdi ben bu işi bitiririm havasında ama olacak gibi değil. Kayserili eniştesinin gardının düşmek üzere olduğunu, durumu iyi idare ettiğini görüyor ama yine de daha fazla dayanamayıp eniştesine yardıma gidiyor. Yardıma gelen Kayserili olduğunu anlayınca, Balalı durumun ciddiyetini anlıyor.

İşçiler kendilerini bir şekilde kandırmış olan Abdülaziz’in ne kadar yetenekli bir tüccar, pazarlıkçı olduğunu biliyorlar.  Elektrikçi, sıvacı, duvarcı dışarıda yapılan pazarlığa ilgilerini kilitlemiş vaziyetteler.

İçeridekilerin meraklı bakışları arasında pazarlık saatlerce kıran kırana devam ediyor. Her iki taraf da bir ara kendisini olduğundan fakir gösterme yarışına giriyor. Alıcı, satıcının fiyatını düşürmek için arabasının modelini söylüyor. Öbürü altta kalır mı hemen beş altı yıl geriye çekiyor kendi arabasının modelini: “Ben de doksan beş model araba kullanıyorum, yıl iki bin yirmi olmuş, durumum çok iyi olsa yirmi beş yıllık hurda mı kullanırım ben? Diyor. Öbürü taktik değiştiriyor, hazır müşterisinin olmadığını aylarca belki de bu alacağı şeyleri öyle kolayca satamayacağını belirtiyor, ekliyor: “Hem senin dükkânının önü temizlenir hem de biz de üç beş nasiplenmiş oluruz eğer kısmetimizde varsa” diyor. Olmuyor kısacası.

 İçerideki işçiler kendi aralarında konuşuyor.

Elektrikçi: “Sence kim yenecek?”

Sıvacı: “Kayserili yener benim favorim” diyor.

Satıcı da direndikçe direniyor.  Ankaralı alıcı, Kayserili satıcı ve ortağı ile tam saha çarpışıyorlar. Her iki taraf da bir satranç oyuncusu ciddiyetinde kalelerini korumakla meşguller. Her iki taraf da taviz vermeye yanaşmıyor, Balalı alıcı fiyatında minik bir artış yaparak ilk tavizi veriyor.

Bu arada içerideki işçiler yemeklerini bitirmişler. Çay içiyor, bir yandan da hala bitmek bilmeyen pazarlığı izliyorlar.

“Ustalardan biri kim yenecek” diyor?

“Kayserili yener” diyor.

Pazarlık halen devam ediyor. İşçiler çaylarını da bitirip işlerine dönüyorlar. Neredeyse bir saat sonra Balalı’nın dükkânın önündeki PVC kapıları, eskice bir kamyonetin kasasına sarılırken gören işçiler, pazarlık işinin bittiğini anlıyor. Ama üç saattir süren pazarlık nihayet sona ermiş, belli ki bu adamlar bu pazarlık işinden çok zevk alıyorlar. Her iki taraf da mutlu. Balalı taktik olarak eğrilttiği belini doğrultuyor artık alınan alınmış satılan satılmış pazarlık bitmiş daha fazla avcı rolünde olmaya gerek duymuyor anlaşılan. Dükkân sahibi içeri giriyor. Muzip olan elektrikçi soruyor: “Kim yendi?” Kayserili detay vermiyor, kendi söyleyeceklerini söylemeyi tercih ediyor. Ama bir yandan da “ben sana edeceğimi bilirim bak seni nasıl süründüreceğim” diye içinden geçiriyor. Tabi boşboğaz elektrikçi başına geleceklerin farkında şimdilik değil,  kendisini neyin beklediğini bilmiyor. İş yükünün nasıl artacağını hesap edemiyor. Kendince eğlendi ama Kayserili yine de cevap mahiyetinde hem dükkânın önü temizlendi, hem de üç beş bir şeyler aldık işte diyor. Normalde çoğu insanın çöpe bıraktığı şeyleri o paraya çevirmiş olduğunu aynı zamanda nakliyesinin de bizzat alan tarafından yapıldığını, işine yarayan birisinin bunu satın alacağını herkesin kazançlı çıkacağını, ticaretin de aslında bu olduğunu anlatıyor. 

Sıvacı; “benim favorim sendin abi” diyor, uyanık davranarak. Neticede işini tamamlamak üzere, arada yeni işler çıkarır falan neme lazım diye düşünüyor. “İşimizi bitirip bir an önce diğer işlerime odaklanmalıyım yoksa bu adam bizi burada esir alacak” diye düşünüyor. İşçiler tekrar çay molası vermişler.  Kayserili patron anlatıyor: Adamın birisi: Bana bir yemek söyle ama aynı yemekle ben doyayım, eşeğim de doysun, eşeğime binip giderken bana da eğlencelik bir şeyler olsun” diyor. Karşısındaki adam da en az onun kadar zeki gidip bir karpuz getirip önüne koyuyor diyor.  Adam soruyor. Bu ne?  Karşısındaki adam da: Bu tam da senin istediğin şey, içini sen ye, kabuğunu eşeğin yesin, çekirdeklerini de eşeğine binip giderken çitleye çitleye gidersin diyor…

Herkes birlikte gülümsüyor…

Hurdacı esnafın olduğu sanayi sitesinde herkes kendince nasibini arıyor. Hurdadan ekmeğini çıkaranlar, geri dönüşüm ile ülke ekonomisine dolaylı olarak katkı sağlayarak, dövizlerin yurt dışına çıkmasına mani olan bu esnaf grubu yaşayıp gidiyor. Nakit paranın konuşulduğu, senedin, çekin adının anılmadığı bu sanayi sitesinde “para peşin, kırmızı meşin” sözünü anmaya bile kimse gerek duymuyor.

“Ticaretin sonunda parası cebinde olanın, uykusu rahat olur.” diyor. Kayserili Abdülaziz…

 

 
Toplam blog
: 2271
: 163
Kayıt tarihi
: 15.10.14
 
 

Bugünün doğrusu yarının eğrisi, dost görünenler düşman ve herşey aslında zıddı olabilir. Büyük ih..