Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Aralık '14

 
Kategori
Güncel
 

Şeb-i Arus’tan geriye kalan!

Şeb-i Arus’tan geriye kalan!
 

Başkent’te, siyaset sevgisizliğe ve hoşgörüsüzlüğe karşı karnı burnunda gebeyken; sevgi ve hoşgörü yürüyüşüyle başlayan; “Mevlana'nın 741'inci Vuslat Yıldönümü Uluslararası Anma Törenleri” milletin imdadına “Hızır” gibi yetişti.

13. Yüzyılın şair, düşünce adamı, mutasavvıf’ı Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin “Şeb-i Arus” adını koyduğu, Allah’a kavuşma ya da düğün günü, kısa bir süre için bile olsa, şu soğuk kış gününde esen poyrazı melteme, kara yeli imbata, çevirmeye yetti de arttı.

 Mevlana Celaleddin Rumi ve Şems’i Tebrizi, başta Ankara olmak üzere, kucağını açmış, Dünya/ âlemi; Konya’ya bekliyordu…

“Gel, gel, ne olursan ol yine gel, ister kâfir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel, bizim dergâhımız, ümitsizlik dergâhı değildir, yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel.”

Yaklaşık sekiz asır önce, çağın Velisi, düşünce adamı-ve filozofu tarafından yapılan daveti işiten bütün büyük başlar sürüler halinde Şeb-i Arus kutlamalarına akın ettiler.

Aralarında kimler yoktu ki?

Çift tırnaklılar, tek tırnaklılar, geviş getirenler, ot oburlar; et oburlar: sürüngenler, solucanlar, sülükler, kanatlılar el hâsıl canlıların her türü davete icabet sünnet deyip koştular.

Afrika’nın balta girmemiş ormanlarında yaşayan, Aslan, Kaplan, Kurt Çakal, Bizon, Zebra bile oradaydı.

Anadolu’nun 7 bölgesinden her ırk ve cinsten büyükbaş/ küçükbaş (öküz, boğa, tosun, kele, düve/ koç, koyun keçi teke vs de)  düşünürün şeref konukları arasında yerini aldı.

Tek tırnaklılar arasında yalnız İngiliz Tay’ını, Arap Aygırını ve Rum Katırı gözümüze çarpmadı..  Kim bilir belki de kendilerini kamufle etmiş, araziye uymuşlardı.

Kara kışın şu soğuğunda Mevlana’nın davetine icabet eden onca mahlûkatı bir arada: yan yana, omuz omuza görünce, Hacı Bektaş-ı Veli’yi, *“Dostluk ve muhabbet kaynamakta ocağımızda bizim, Aslan’la ceylan dosttur kucağımızda bizim”*mısraları ile yâd etmeden geçip gitseydik, tarih bizi affetmezdi.

Elbette Hacı Bektaş-ı Veli’nin de Mevlana Celaleddin Rumi ile aynı yüzyılda yaşamış, dönemin mistik, seyit, hümanist mutasavvıf ve filozof’u olduğunu sizler de biliyorsunuz.

Rumi * Cömertlikte akarsu gibi, Şefkatte güneş gibi, Kusur örtmekte gece gibi, Öfkede ölü gibi, tevazuda toprak gibi, Müsamahada deniz gibi ol. Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol.* derken: Hacı Bektaş-ı Veli * Bir Olalım, İri Olalım, Diri Olalım* mesajıyla çağa damgasını vurdu.

Onun içindir ki tarih onları en müstesna sayfaları arasına, altın harflerle yazdı!

Sekiz asır sonra bile, “Diri, İri ve Bir Olmanın” meşalesi hala onların ellerinde. Anadolu’nun mümbit toprağında yeşeren onca Eren’e, Evliya’ya, Veli’ye rağmen; ayrılık tohum saçanlar,  orman envalini tek tek sayan utanmazlar “Gel, Gel Ne Olursan Ol Yine Gel” davetine icabet ediyor, Şeb-i Arus’un ruhunu incitiyorlar.

Dağındaki, platosundaki, yaylasındaki mahlûkatlar, kin ve nefretle birbirine düşman hale getirenler Mevlana’yı okuyamıyorlar. Tıpkı okunası Kitap Evren’i okuyamadıkları gibi…

Kabuk bağlayan yaralar iyileşmeye yüz tutmuşken kaşıyarak kanatanların Konya’da işi ne?

Kamışlıktan kopartılan ney’den yükselen inilti ne Aslan’a ne Çakal’a ne de Büyükbaşlara etki ediyor.

Tırnak içindeki kaleme aldığım,”Gel” diye başlayan Mevlana Celaleddin Rumi’ye ait cümleyi hatırladınız mı?

Hatırlamadıysanız lütfen başa dönüp bir kere daha göz atın! Cümle içindeki kelimelere gözünüz bir kere daha değsin!

Rumi’nin “gel” diye çerçevesini çizdiği resim içinde hırsızlığa, yolsuzluğa, hukuksuzluğa davet yok!

Çağrı İnsan’a, samimi İnanca, tacire, bölücüye, servete, Saray’a, mala ve mülke itibar Yok!

 
Toplam blog
: 380
: 438
Kayıt tarihi
: 27.08.07
 
 

Karanlığın düşmanı Işık! Gecenin zifiri karanlığı, şafak sökerken yerini, ufukta yükselen Güneş Işı..