Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ekim '08

 
Kategori
Doğa Sporları
 

Şehire Sürgünüme Döndüm…

Şehire Sürgünüme Döndüm…
 

yüzümüz dağa dönük olsun...


Üç aylık bir Aladağ hasretini nihayet geride bırakarak, kırlaşmış zirveleriyle göz göze geldiğim dağlarıma kavuştum.

Çukurbağ köyü; son bıraktığımızdan farklı değil, elmaları toplamış kasalara dizmişler bile. İstanbul Dağcılık Kulübü üyesi 9 kişi ile köye ulaştığımızda, Traktörcü Mehmet’in evinde, annesinin demleyip ikram ettiği çaylarımızı yudumlarken, bedenlerimizi ısıtmaya başlayan güneşin ısısında kendimizden geçmek üzereydik. Sonra tanıdık o yolculukla, Sarımehmetin Yurduna doğru kamp atmak üzere yola cıktık.

Kamp alanı tur firmalarının mevsimsel olarak uzaklaşmış olmasına rağmen boş değil. Birkaç çadır var. Ve her taraf yemyeşil. Bu sırtımıza taş batmadan rahat bir uyku uyuyacağız anlamına geliyor. Çadırlarımızı bir taraftan kurup, güneşin sıcaklığına bedenlerimizi sunarken, havanın bozmamasını diliyoruz bir taraftan da.

Bu tırmanışta, bir dağ faaliyetine ilk kez katılacak arkadaşlar var aramızda. Heyecanlarını yüzlerinden okumak mümkün. Gönül ve Yıldız’ın ilk tırmanışı olacak bu. Umarım dağ kokusu onları da sarar ve dağlar vazgeçilmezleri olur.

Kamp kurma işi bitince, bu güzel kamp yerini mangalsız olmayacağını düşündüğümüzden, Niğde’den aldığımız köfteleri ve kanatları öğlen yemeği olarak yemek üzere ateşimizi yakıyoruz. Hem dağ faaliyetine gel, hem de mangal yap, oldukça keyifli olacak bu hafta sonu. Bütün olumluluklar bir arada. Ve hava açık, bulut bile yok. Ateşin yanması ile birlikte biraz yukarıdaki çalıların içinden güzeller güzeli bir kedi ortalığı yıkarak yanımıza yaklaşıyor. Ve biraz sonra biri kangal olmak üzere üç iri çoban köpeği daha misafirimiz oluyor.

Yemek sonrası, rotayı biraz gün ışığında görmek niyeti ile Kale tepenin sağından vadiye doğru giriş yapıyoruz. Ormanın içinden, zaman zaman yükselip zikzak çizen patikayı takip ederek ilerliyoruz. Ekipte kimse Mangırcı vadisine girmediği için bölgeye yabancıyız. Orman bitiminden sonra biraz daha ilerleyip geri dönüyoruz.

Kadir ve Konuralp, cadırlarına çekilmiş dinleniyor. Faik ise akşam yemeğine başlamış bile. Ve yavaş yavaş güneş ısısını bizden alırken, hava soğumaya başlıyor. Çevreden topladığımız odunlardan güzel bir ateş yakıp çevresinde yemeğimizi yiyoruz. Sonra çay, türküler, gökyüzünde yalnız gezerken kayan yıldızlar… Eznevit’in gölgesi ağır ağır düşüyor geceye ve yorgunluğunu hissediyorum günün… Dağda olmayı özlemişim…

”Sen orda dalından koparılmış bir zerdali gibi dur,
ben burda zerdalisiz bir dal gibiyim… “ A. Kadir

Gece kalkışımız yeni saate göre 01:00. Kampı terk edişi ise 02:00 olarak belirleyip yat veriyoruz. Çantalarımızı hazırlıyoruz uyumadan önce Mahmut’la. Sonra gecenin sessizliğinde heyecanla yan çadırda hazırlanmaya çalışan Gönül ve Yıldız’ın sesleri geliyor zaman zaman. Ve uyku karanlığa karışıyor. Uykusuzluğumu geceye atıyorum.

Aladağlara bu gelişimde acayip bir üşüme isteği geldi bana. Canım üşümek istedi. Şehirin sahte sıcaklığından, nemli soğuğundan uzak, sadece üşümek… İçim üşümeden, soğuğu bedenimde hissetmek…

Gece hazırlanıp çadırı terk ettiğimde o üşümeyi iliklerime kadar hissettim önce. Rahatladım, dağın ve gecenin kokusunu içime çektim sonra… Soğuk dost gibiydi burada, şehirden farklı…

Bütün ekip toplanıp, çadırlar bölgesini terk ettiğimizde saat 02:10’du. Kale tepenin sağından ormana girip, olmayan ayın olmayan ışığında gecenin ve ormanın içerisine daldık dokuz kişiyle. Orman bitiminden sonra iri kayaların üzerinde sanki dans eder gibi geçtik. Sonra yer yer kayalar ve carşak bölgeleri aşarak, gün aydınlanmışken Mangırcı kayalarına ulaştık. Burada rota sorunu yaşadık. “acaba önümüzde ki, Küçük Alaca mı? Yoksa Körtekli tepe mi? Sağa mı gitmeliyiz, yoksa sola mı? Alaca, acaba ne tarafta? Bu rotadan Alaca tırmanışı ile ilgili yeterli rapor ve fotoğrafa web de, ulaşamamıştık. Soldan gitmeye karar vererek ilerlemeye devam ettik. Ve hata yaptık. Alaca buzulu ve Alaca önümüzdeydi. Oysa yeterli olmayan bilgilerimiz bize buzul tarafından gitmeyeceğimizi söylüyordu. Geri dönüp farklı yönden yaklaşmak zaman kaybettirecekti. Onun için önümüzde yükselen Körtekli tepeyi çıkmaya karar verdik. Yukarıdaki duruma göre, son dolmuşa yetişmek hesaplarını yaparak Alaca zirveye devam edecek veya geri dönecektik. Dağa, karla kaplı kuzey yüzünden girerek, biraz yükseldikten sonra, doğuya geçerek tırmanmaya başladık. Tırmanış süresince Alaca ve buzulu görüş alanımızdaydı.

Zirveye; kopmadan ve ekip olarak ulaştığımızda, ilk zirvelerini yapan Gönül ve Yıldız’ı önce yolladık. Ayaklarını ilk zirvelerine dokunduklarında mutluluklarına tanık olduk. Sonra zirve fotoğrafları, uzakların fotoğrafları…

Son Çamardı, Niğde dolmuşunu kaçırmamak için, Alacalara veda ederek yine doğu yüzünden yavaş yavaş inişimizi sürdürdük. Önce çok temiz bir çarşaktan devam eden inişimiz etekte kayalar karşımıza çıkınca biraz yavaşladı. Sonra geldiğimiz yoldan, günesli ve bulutsuz bir gökyüzünün altında kampımıza doğru ilerleyişimize devam ettik.

Kampa ulaştığımızda saat 15:30’du ve Mehmet gelmiş bizi bekliyordu. Yaklaşık 13,5 saat süren faaliyetin yorgunluğunu kısa bir dinlenmeyle hafifletip hemen kampı toplamaya başladık. Zaten hava da yavaş yavaş kapanmaya başlamıştı bile. Acıkmıştık ve faaliyet süresince alabalık çiftliğinde balık yemenin hayalini kurmuştuk…

Traktörün üzerine bindiğimizde, gökyüzü tamamen bulutla kaplanmış, zirveler görünmez olmuştu. Zamanlamamız, kamp yerini terk etmemiz bizi gelmekte olan yağıştan kurtarmıştı. Niğde dolmuşunun gelmesine az bir zaman kalmasına rağmen yoldan telefonla verdiğimiz siparişler ve masamız hazırdı. Balıkların yanında hayalini kurduğumuz biralarda.

Sonra, Niğde’ye ulaşım. Yorgunlıktan dolmuşta uyuklama ve terminal…

Yorgun ve uykusuz hissediyorum kendimi. Otobüsün hareketi ile birlikte uyuyacağımı hissediyorum yol süresince. Şehire, sürgünüme geri dönüyordum yine. Ve bu geri dönüşü hiç sevmiyorum. Bir gün sürgünümden uzakta olacağım belki, şehire hiç dönmeyeceğim belki. Sürgünden uzak, dağlarda olmak güzel çünkü…

Yüzümüz dağlara dönük olsun…

Körtekli Tepe (3250 mt)Zirve Faaliyeti Ekip: Cem Ergün, Mahmut Uğur Önalp, Hayri Aytar, Suna Aytar, Konuralp Tolan, Faik Kayhan, Kadir Karaküçük, Yıldız Kurtoğlu, Gönül Ercan
http://picasaweb.google.com/erguncem/KortekliTepeZirve

Cem Ergun
"İDAK... İstanbul Dagcilik Kulubu"

 
Toplam blog
: 47
: 1425
Kayıt tarihi
: 20.09.06
 
 

İstanbul'da yaşıyorum. Kiraz ayının üçüncü günü doğmuşum. Dağlara dost, dağlara sevdalı ve sevdas..