Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Haziran '13

 
Kategori
Öykü
 

Şehr-i bir

Şehr-i bir
 

Ağaçlar


Bir sabah uyandılar. Kalplerinde daha önce hiç hissetmedikleri bir sıcaklık vardı. Aynalarda kendilerini gördüler. Gözleri gözlerinin yansımasına değdiğinde şelaleler aktı yaşlar yerine. İnanamadılar. Aileleri ile karşılaştılar sonra. Onlar hiç bu kadar güzel gözükmemişti oysa. Bunca zaman nasıl da fark etmemişlerdi.

Bazıları pencerelere yöneldi, bazıları balkonlara, bazılarıysa sokağa çıktılar. Hepsi de gözlerini tekrar açıp kapadı. Çünkü ağaçlar böylesi yeşil hiç olmamıştı. Çiçekler ve çimenler böylesi kokmamış, meyveler bu denli bereketli olmamıştı. Ayakkabılarını çıkarttılar çarçabuk, koştular yeşilin kucağına. Kimi meyve topladı, paylaştı tanımadıklarıyla, kimi çimenlerde dans etti.

Şaşırmanın ötesine geçmişti tüm şehir. Hani bir iki tanesi olsa rüya zannedeceklerdi. Hepsi mi aynı rüyanın içindeydi? Birbirlerini çimdiklediler gülümseyerek, bir yandan da canları yanmasın diye öperek. Yok bu bir rüya değildi. Neydi o zaman? Peki bunca zaman bu güzellikleri neden görmemişlerdi? Kendilerini, ailelerini, arkadaşlarını, komşularını, hatta tanımadıklarını neden daha önce görmemişlerdi?

Bunca lezzeti, güzel kokuları, renkleri neden fark edememişlerdi? Kediler dolandı ayaklarına, miyavlayarak “sevin bizi” nidaları attılar. Tüyleri hiç bu kadar parlak, sesleri hiç bu kadar yumuşak olmamıştı. Karıncalar yol verdiler, çimenlerin üzerine yatmak isteyenlere. Kuşlar seranadlar söylediler. Her yer bülbüllerle doldu, bülbüller dışarıda olanlara güller sundu. Kırmızılar, pembeler, beyazlar sardı dört bir yanlarını.

Bir ara acıktıklarını fark ettiler. Simitçi geçerken seslendiler. Her biri diğerine ısmarlamak derdindeydi. Eller ceplere, cüzdanlara yarış etti. Olmadı, bulamadılar. Simitçi gülerek seslendi “ burada para geçmez, benim kıyafete, suya ve meyveye ihtiyacım var” diye. Birbirlerine bakakaldılar. Bakakaldılar da şaşakaldılar.

Şaşkınlığı bozan yine simitçi oldu” e hadi, yok mu meyveyle simit değiş tokuş edecek olan?” Kimi elindeki kirazdan verdi, kimi yanındaki şişeden bardağa su doldurdu, kimi de sırtındaki hırkayı çıkarttı. Simitler afiyetle yenirken, karşı apartmandaki teyzeler ellerinde çaylarla geldi. Çaylar ikram edildi. Teyzeler de simitten nasiplendi.

Kimse işe gitmek istemedi, zaten iş de neydi? “Hadi” dedi biri “ çimenlerin üstünde yoga yapalım.” Yine evlerden koşarak peştemaller getirildi. Bülbüllerin, serçelerin şarkılarıyla yoga yapıldı. Dinlenenlerin ellerine karıncalar masaj yaptı, kediler destek oldu.

Derken ezan sesi duyuldu. Yine evlerden sular geldi. Abdest alındı. Hep birlikte saf tutuldu. Namaz hiç bu kadar huşu içinde kılınmamıştı. Akşam vakti evlerden yemek kokuları yükseldi. Masalar bahçelere kuruldu. Kimin mutfağında ne piştiyse,  o ikram edildi. Seneler sonra ilk kez Halil İbrahim Sofrası tam anlamıyla yaşandı.

Gece oldu kimsecikler evine gitmek istemedi. Hikayeler anlatıldı, şarkılar söylendi. Danslar edildi. Gece  birlikte yıldızlar seyredildi.

Ertesi gün korkuyla uyandılar. Bitti zannettiler. Bitmemişti. Daha yeni başladığını anladılar. Herkes önce yanındakini kucakladı. Yogalar yapıldı, namazlar kılındı, yemekler yendi. Konuştukça kimin ne hüneri olduğu öğrenildi. Hünerler  birlikte yapılırsa güzeldi. Kimi matematik öğretti, kimi resim yaptırttı. Kimi pasta tarifi, kimi çocuk psikolojisi anlattı.

Sonra birileri kitaplar getirdi. Her güne bir konu seçtiler. İçlerinden birileri okudu, geri kalan dinledi. Günler geçti, “bu böyle olmaz” dedi biri “bir şeyler üretmeli”. Değirmenler yaptılar, rüzgar gülleri. Ekmeklerini, enerjilerini  ürettiler.

Zaman durmadı, geldi geçti. Mevsimler değişti. Yağmurda, soğukta birbirlerini evlerinde ağırladılar. Hayvanları koruma altına aldılar. Çiçeklere, ağaçlara gözleri gibi baktılar. Her akşam yatarken yaşadıkları güne şükredip, bir sonraki güne yine aynı şekilde uyanmak için dua ettiler. Her sabah tekrar birarada oldukları için şükrettiler.

Çalıştılar, ürettiler,paylaştılar, kıymet bildiler. Birbirlerini hoşgördüler. Gözlerindeki ışık, yüreklerindeki sevgi her geçen gün daha da büyüdü. Bir sabah geldi, uyandılar. Etrafta kimsecikleri bulamadılar. Her zamanki gibi seslendiler, cevap alamadılar. Şehirleri susmuştu. Korktular. Eskiye döndüklerini zannedip, aynaya koştular.

Aynalar yalan söylemedi, gerçekleri gösterdi. Baktıkları aynada sadece BİR vardı. Gerisi gözlerinde ve yüreklerinde saklıydı.

 

Çimen Erengezgin  

 
Toplam blog
: 164
: 608
Kayıt tarihi
: 08.09.11
 
 

Yazar ve Yoga Eğitmeni ..