Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Aralık '21

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Sevgililer gerçek midir

ARZU OLMADAN AŞK NEDİR Kİ!

BAŞLAYALIM! Aşk, ürkütücü, sinsi, dikenli buna karşın altın görünümlü halkaların oluşturduğu kırılgan bir zincirdir. Bu sanal takı, olumsuz durumlarda asker künyesinde olduğu gibi yalnızca kopartılır. Çıkartılamaz. "Kırılmalar, sarsılmalar, kaymalar, çatlamalar, kararmalar, çarpışmalar, titreşimler, çöküşler, düşüşler, eksilmeler, bölünmeler, sarsıntılar, körelmeler, dökülmeler, ıssızlıklar, sessizlikler, patlamalar, dağılmalar, kuşatılmalar, eğriler, zigzaglar, sapmalar, kopmalar, yuvarlanmalar, çırpınmalar, yapışmalar, ayrılmalar…" Halkalar halkalar! Önce, dünyanın o en karmaşık sevdasını birkaç dakikalığına belleğimizden atalım mı? İnsanın ilk hallerinden birisidir çocukluk! Ve onlar birbirlerini anlamazlar. Ancak zaman denen uçan halı dalgalandıkça sorunlarını çözer. Bu sorun, çocuk ergenliğe ulaştığında çözülmüş gibi algılanır sanki. Yine de insanlar, geniş anlamda birbirlerine ulaşamazlar, anlaşamazlar. Net biçimde anlayamaz ve anlaşılmazlar. Herkes birbiri için ne kadar gerçektir, kimse bilemez. Dünyada kaç lisan varsa tümünün, bir yenisine daha gereksinimi olduğu her zaman akla gelir. Herkesin anlayacağı; kediden bebeğe, köpekten çocuğa, yetişkinden erişkine, Eskimo’dan Aborjin’e dek. Evrenin kültürel eksiği! Bir; evet yalnızca tek lisan olabilir belki de! Doğrudan bir uzlaşma yolu. Bir yeryüzü dili! Belki de böylesi tüm dünyaya bir uyum getirecektir. Hepsi bu! İşte evrenin en eski macerası aşkta da gerçeklik arayışı vardır. Sevgililer, birbirleri için ne kadar gerçek olduklarını bilemezler. Bu yüzden aşkın içinde ‘gizem’ de diyebileceğimiz ‘tatlı / sert’ ve ‘hain / haşin’ oyunlar vardır. Örneğin; bir sporcuya hayran olan genç kadın, bu duygusunu sevgilisiyle “O’nunla tek beden olduğumu hissediyorum sık sık!” diye paylaşır. Delikanlı kıskandığını belli etmemek için “A ne güzel! Üç kişi!” der demez, genç kız kafasındaki şeytan uçurtmasına taklayı attırıverir: -“ İyi de, biraz kalabalık olduk; ne dersin?” Görüldüğü gibi; aşkta herşey bir milimetrelik cam inceliğindedir. En küçük bir basınçta; şangıırrr! Her yerini kesebilirsin. Bu işte, sıraya girip bir süre iyice yıprandıktan sonra, reddedilme riski hep bulunur. Yılmayacaksın. Hatta çiftten birisi diğerine şöyle ulaşabilir: “Ben senin hayatının bir bölümünde yer aldım ama sen benim hayatımın tamamıydın.”

TEK BAŞINA OYNANACAK BİR OYUN DEĞİL

SÜRDÜRELİM! Hani, mutlu olduklarını sanan çiftler vardır ya. İç sesleriyle bunun bilincinde olduklarını kendilerine kanıtladıktan birbirlerine parıldayan yalanlar söylerler. Ne kadar yalan, o kadar mutluluk! Gülmeyin, çok denenmiştir. Devam! Bazı “aşk”ların rotasında, ağırlıkla erkeklerde görülebilen “seviyor’u oynamak da vardır. Bir şekilde yakalandıklarında da “onunla yüzleşecek kadar güçlü değilim” deyip tüyerler. Ve artık yapacakları şey, yeni bir “O” arayışına girmektir. Aşktaki “asansör tavırlar” ruhsal bir albüm oluşturabilir aslında. Yine örneğin; “Aşık oldum” diyerek karşılarına çıkan ‘sevgili’ye kendisini rahatça teslim edebilenler, günü geldiğinde de yaşadıklarını yok sayarak kaçarlar. Bu nasıl bir iç dünya haritasıdır, değil mi? Geçelim! Aşkın yaşam öyküsünde, ilişki ilerledikçe ortaya çıkan belirtiler “zaman öncesindeki varsayımlar”ı bir bir elemeye başlar. İşte bu süreçte çift; el yordamıyla birbirlerinin ne kadar gerçek olduğunu anlamaya çalışır. Aşk, tek başına oynanacak bir oyun olmadığından her bir sevdalı, her bir aşk süresince, “A’dan Z’ye bir insan” tanıdığını hiç farkında olmadan öğrenir. Ama bu “tanımak” karşısındakinin “gerçek sevgili” olması anlamına gelen bir ipucu değildir. Ara sıra da aşk, olumlu anlamda kontrolden çıkıp pembe zigzaglar çizmeye başlar. “Başımı döndürüyorsun! Seni sevmek de ne demek; kuduruyorum, çıldırıyorum, kopuyorum, deliriyorum!” moduna ayarlı, o ‘bal’ı bile kıskandıran süreç! Anlarsınız ya! İşte filmin bu karelerinde çizgi üstü davranışlar ve karşılıklı verilen pahalı armağanlar, içten bir ilişki için fazla gelebilir. Bu durumda da karşıdaki sevgilinin sanki şükran duyma boyutları araştırılıyormuş gibi bir toz bulutu kalkar havaya. Bu da aşırı iyi niyete karşın "aşk ilan eden o romantik gitar”ın tellerini bir anda gerip akordunu bozabilir. Haydi, biraz daha karıştıralım işi… Hanımların ya da genç kızların genlerindeki geleneksel duygusallık ve içtenlik; onların incinmelerini kolaylaştırır. Ancak kaderde yine, hayata bakıp, umuda sıkıca sarılmak vardır. O da ne yapsın; bir pastanede oturup “A! İşte bu adam! Senin yeniden sevebilme fırsatın; kızım. Hadi bakalım!” der ve girişir. İlişkinin finalindeki anahtar sözcüklerden birisi de “Sen benim çıkışımsın” falandır. Bu nedir? Tabii ki zarif bir evlenme teklifi. Bir de, çiftlerin bazılarında kadın ya da erkek; biraz kibirli takılırlar. Nasıl mı; şöyle: -“Evet! Artık benden hoşlanmanı istediğime karar verdim!...” Gıcık!... Bu da değil tabii!

YA YALNIZ KALAMAZSA BİR DAHA?

BİTİRELİM! Bir de… Evet, bir de bazı duygular öne geçmeye başlar ki; bunlar iç çözümler gerektirir ve kişiyi bağlar. Şöyle; iç özgürlüğüne düşkünse sevdalılardan birisi, tam şurada panikleyebilir. Nedir? Birden “yalnız kalamama” korkusu tarafından kuşatılmıştır. İşte bunlar da aşkın tekerlekleri, bozuk yollardan geçerken, sevgilililerin üzerine sıçrayan çamurları. Aşkta “yarın” korkusu varsa, bugünün tadına vararak yaşatmaz onları! Eğer çift bazı durumlarda kaygı duyarsa, ölçüyü aşmamak koşuluyla bu duygu, “yapıcı” olabilir. Söz aramızda; aşk engelleri yalnızca filmlerde aşar. Tabii yönetmen isterse. Biraz daha takılalım konuya! Bazı ilişkilerde de durum, “degrade” geçişle birisinin; diğerinin istekleriyle boğuşması biçimine dönüşür. Herşeyden şikayet etme başlarsa o birliktelik, çaktırmadan aşkın bile önüne geçer. Arkadan “hayır” lar gelir ki; “hayır” demek aslında bir sanattır. Hele bir aşkta. İşte bunu da herkes pek beceremez. Nabız sevdalıların ellerinden kaçınca, bu kez aşk; ‘İnsan Davranışları Dersi”ne ya da ‘Akıl / Amaç Okuma Gösterisi’ne dönüşür. Ki, taraflar bu soyut ortamda da oksijensiz kalabilir. Artık iş ciddiye dönüşmüş, birbirlerinin gerçek sevgili olduğuna inanmışlardır. Ancak sadece ısırdıkları pasta dilimleri değil, hayatları da ikiye bölünecektir artık. “Kim benim kalbimi ele geçirirse kurtarıcım da odur” demenin faturası da bu ama şimdi. Al sana aşk! Yitiren de olacaktır kazanan da. Ancak işin aslı “Hiçbir aşkın gerçek sevgililere kısmet olmayacağı!” Onlar birbirleri için ne kadar sevgilidirler! Bunu da dünya yüzünde yine hiç bir aşık bilemeyecek. Düşlerdeki o ortak lisan bulunana dek. Ya da sevdiğinize verdiğiniz değer üzerinden birbirinize sorumlu davranıyorsanız… Bilinmez; belki de budur AŞK!...

Levent ÜSKÜDARLI / Aralık 2021

DÜŞÜNCE: Seviyeli müzik dinlerken yaşandığı gibi “okumak” da; “insanı yoran, hoş bir çaba” istiyor sanki. Kimbilir!

KİTAP ÖNERİSİ: “TOHUM ÖLMEZSE” / Andre Gide (1860 - 1951)

MÜZİK SEÇKİSİ (KLASİK) Franz Schubert (1797 - 1828) Improvviso per “piano”  No 3 D 935 (12:04)

MÜZİK SEÇKİLERİ (CAZ) Billie Holiday – I'm A Fool To Want You. * Ella Fitzgerald – Nature Boy. * Sarah Vaughan – My Funny Valentine. *June Christy – Something Cool. * Nina Simone – Just Say I Love Him. * Frank Sinatra – As Time Goes By. *Tony Bennett – Autumn Leaves. * Dinah Washington – This Bitter Earth.

FİLM ÖRNEĞİ: EVERYBODY KNOWS / “HERKES BİLİYOR” / Yönetmen: Asgar Ferhadi / Oyuncular: Javier Bardem, Penélope Cruz, Ricardo Darin / 2018 / İmdb 6.9

BİR DİZİ FİLM: THE PIER / “İSKELE” / Yönetmen: Alex Pina / Oyuncular: Alvaro Morte, İrene Arcos, Veronica Sanches, Marta Milans / Toplam 2 sezon &16 bölüm/ 2018 / İmdb 7.3

 

 
Toplam blog
: 86
: 39
Kayıt tarihi
: 09.12.08
 
 

1951 / İstanbul. Öğretmen bir ailenin tek çocuğu. Sade bir düzen içinde soluk alıp veren o "eski ..