Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Şubat '07

 
Kategori
Sevgililer Günü
 

Sevgilisi olmayan kızlar

Sevgilisi olmayan kızlar
 

Sevgilisi olmayan kızlar Sevgililer Günü'nde ne yaparlar? Bu büyük sorunun yanıtını önce AnaBritanica'da aradım. 20. cildin 569. sayfasına geldiğimde konunun ansiklopediler üstü olması gerektiğini düşündüm. Yanıtı bilse bilse mahallemizin en deneyimli ablası Güzin Abla bilebilirdi. Cep telefonundan aradım.

Sevgilisi olmayan kızlar 'Sevgililer Günü'nde, sevgilisi olamayan bir kız arkadaşlarının evinde toplanırlarmış. İki paket makarna haşlayıp üzerine bol sarımsaklı yoğurt dökerek yerlermiş. Bu sarımsaklı yoğurt partisi çok yaygınmış. Nedenini merak ettim. Güzin Abla; "O gün dışarı çıkmaya korkarlar" dedi.

"Neden? " dedim.

"Herkesin elinde çiçek, çikolata görmek istemedikleri için evden çıkmazlar, kimseyle konuşmamak için bol sarımsaklı yoğurtlu makarna yerler" dedi.

Kadınları anlamak zor zenaat. Bakın bir yazarımız çocukluğundan bir anıyı öyküsüne aktarmış;

KADINLAR MATİNESİ

Mahallenin çocukları Hilmilerin evinde, iğde ağacının altında toplandık. Baharda kokusuyla mahalleyi kasıp kavuran iğdenin kırmızı kadife yastıkları parlıyordu. Birini koparıp soydum. Ağzına attım. İğde un gibi dağıldı, ağzım buruldu. İtişen çocukların önünden afişlerle süslü bir kamyonet konseri duyuruyordu. Atlas Sineması’nda yarın kadınlar matinesi vardı.

Ertesi gün mahalleli sinemadaydı. Sahne kırmızı kadife perdelerle örtülüydü. Salonu çoğu siyah çarşaflı, başörtülü kadınlarla çocuklar doldurmuştu. Kalabalık arasında annem, ziraat mühendisinin hanımı, hâkim bey’in karısı ve diğer komşu kadınlar vardı.

Darbukacının sert vuruşlarıyla sazlar bilinen kodalardan birini çalmaya başladı, perdeler açıldı ve saz heyeti göründü. Yer kapma telaşıyla saatler önce salona giren izleyiciler, beklemekten sıkılmış, mahalle dedikoduları, çocukların yüznumaraya gidiş gelişleri, orta sahanlıkta koşuşturmaları çoğalmış, çarşaflar sağa sola açılıp gerdanlardaki ter damlaları, çarşafın altındaki beyaz tülbentlerle silinmeye başlanmıştı. Bacakların arasına kıstırılmış çantalardan, kuru köfteler, yaprak sarmaları, şeker tanecikli ev kurabiyeleri, peynirli poğaçalar çıkıyor, gazoz eşliğinde sağa sola ikram ediliyordu.

Sazlar da sunucu da erkekti. Önce dansöz, ardından uvertürler, son olarak da organizatörün hanımlar için hiçbir fedakârlıktan kaçınmadan getirttiği, ünlü sinema oyuncusu assolist çıkacaktı.

Çiftetelli çalınmaya, kadınlar coşkuyla alkışlamaya başladılar. Çocuklar şaşkın, sahneye bakıyorlardı. Önce kulisten kastanyet şakırtıları geldi. Darbuka daha bir kuvvetle patlarcasına vurmaya, def zillerini olanca gücüyle şıngırdatmaya başladı. Klarnetçi yanaklarını ve boğazını şişirerek, alnından kaşlarına, oradan yere damlayan tere aldırış etmeden sazını üflüyor, udlar ve kanunlar daha güçlü ses çıkarabilmek için tellere vuruyor, oturan kemanları göz ucuyla yöneten baş kemancı ayakta, omzundaki beyaz mendile dokunmadan yayını hızla çekiyordu. Seyirciyi coşturan sonsuz ışıltısı, yılan gibi kıvrılan ince beli, rüzgâr gibi savrulan kızıl saçları, sürmeli gözleri, yay gibi kaşları ve üzerine yapışan bakışların ağırlığı altında ezilen baştan çıkarıcı göbek çukuruyla dansöz sahneye girdi.

Sıralar dalgalandı. Sinema salonunu yıkacakmış hissi veren bir haykırışla kadınlar coştular. Dansöz, birbirine bağlanan oyun havalarıyla coştukça coştu. Çocukluğundan bu güne Sulukule’de öğrendiği bütün numaraları gösterdi. Arkaya doğru eğilirken beli yay gibi kıvrıldı, saçları yeri süpürmeye başladı, neredeyse ağzıyla yerde duran bir bardağı alabilecek kadar kıvrıldı, dakikalarca sahnede döndü. Elbisesindeki pulların ışıltısına kapılan çocukların büyülenen bakışları günlerce sürdü ve adı yıllarca pullu teyze olarak anıldı. Göbek atması bitip, sahneden çekildiğinde salondaki kadınların hepsi ayakta çılgınca alkışlıyorlardı. Alkış uzadıkça bis için sazlar yeniden çiftetelli çalmaya, kastanyet şakırdamaya, ayakkabılarını kuliste bırakmış, sahnede yeniden kıvırmaya başladı. Kadınların coşkusu bir kat daha arttı. Gördüğü ilgiden sarhoş olmuş, oynuyordu.

Ayakta alkışlayanlardan bazıları bir süre sonra hep bir ağızdan “Aç..aç..aç..aç…” diye tempo tutmaya başladılar. Dansöz hem göbeğini, kalçalarını titretiyor, hem göz ucuyla “ne yapayım” der gibi başkemancıya bakıyordu. Kemancı başıyla “çıkar” işaretini verince salondaki coşku daha da yükseldi. Pullu eteğini çıkardığında salon yıkılıyordu. Seyirci isteğini yaptırmış olmanın cesaretiyle tempoyu artırmıştı. Sazlar başlarını yere eğmiş, artık dansı izlemeden, kemanın sesini dinleyerek çalıyorlardı. Tezahürat o noktaya vardı ki donunu çıkarmakla çıkarmamak arasında, ne oynadığını düşünmeden dönüyordu. Sonunda durdu ve “siz istediniz” der gibi tarçın rengi donunu çıkarmaya başladığı anda kemancı ve sazlar utançlarından seyirciye arkalarını döndüler, biri fırlayıp sahneden çıktı gitti. İlk donu izleyen ikinci ve ten rengi üçüncüsü izleyenlerin dayanma gücünü çoktan aşmıştı.

14 şubatta marketten yoğurt ya da makarna alan kız görürseniz görmemezlikten gelin...

 
Toplam blog
: 20
: 2287
Kayıt tarihi
: 31.01.07
 
 

Merhaba, Yıllardır okumaya ve yazmaya çalışıyorum.  'Blog' teknik olarak yazı ve fotoğraflarımı i..