Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Temmuz '08

 
Kategori
Deneme
 

Sevginin gücü

Sevginin gücü
 

"Seviyorsan, saçlarının beyazlığını, yani herşeyini vereceksin..."


Otomobil, sinyalizasyonu olmayan kavşağa girdiğinde, genç şoförün, kamyona çarpmamak için frene ardı ardına dokunması bile durmasını engelleyemedi. Toz duman arasında otomobille birlikte canlarda havada uçuştu.

Cankurtaran çağrıldığında, ölen ve yaralılar asfaltta sere serpeydi. Olay yerine koşuşan kalabalık, suskun, bir o kadar da şaşkındı. Cankurtaranın henüz gelmediği olay yerine itfaiye nasıl olduysa erken gelmişti.

Hurdaya dönen otomobilin kapısı itfaiyece zorlandığında, açılmadı. İtfaiye eri, kırık camdan başı direksiyona düşen genci geriye kaldırmak istediğinde, amirinin sert ikazıyla karşılaştı.

“Sakın dokunma! Ambulansı bekleyelim. Daha vahim sonuçlar yaratmayalım.” Dediğinde itfaiye eri,

“Ama amirim, şoför çok kan kaybediyor. İlk müdahaleyi yapmamız gerekmez mi?” sorusuna bu kez amiri;

“ Çabuk kesme makinesini getirin!” komutu ardından yapılan çalışmayla otomobilin yamulan kapısı sökülüp, ufak tefek, sarışın ve temiz yüzlü genç şoför dışarıya güç bela çıkartıldığında, ambulansta mavi ve kırmızı ışıkların döngecinde olay yerindeydi.

Hastanenin acili, her zamanki gibi çok kalabalıktı. Sedyelerin biri girip, diğeri çıkıyordu. Telaş ortalığı sarmıştı. İnleyen hastaların sesi yankılandığında serum ve diyazem de kanı çekilen damarlara zikrediliyordu.

Ambulanstan indirilen sedyedeki baygın genç, koşuşturmalar arasında acile sokuldu. İlk müdahale ile önce yatağa bağlandığında, boyunluğuyla zaten hareketsizdi. Serum ve iğne ilk tedavi şekliydi. Doktor, yanındaki hemşirelere talimatlarını yağdırdıkça, ağır yaralı gencin üstünde tıbbın bütün mucizesi deneniyordu.

Seçil, aldığı acı haberle acilin koridorunda feryat ederek dili damağı kururcasına sevdiğine koştu. Arkadaşları güçlükle teskin etmeye çalışsalar da “ Beni Tolgama götürün!” , “ Ölmedi değil mi?” şaşkın bağırışı, diğer hasta ve yakınlarını oldukça rahatsız etmişti.

Tolga, kolları ve bacakları alçıya alınmış, boyunluğu ile yaşama sımsıkı sarılmıştı. Seçil ise, gözyaşları içinde yoğun bakım odasına alınan sevdiğine günlerce baktı. Kulağına sevgisini fısıldadı. Onu hayata döndürebilmek uğruna elinden ne geldiyse yaptı. Yorgunluktan bitap düştüğü bir günün sabahında, kalem ve kâğıda sarıldığında, biran olsun rahatladığını hissetti.

“ Tolgam, sakın beni bırakıp gitme. Yalvarırım güçlü ol. Sen yoğun bakımda yaşam savaşı verirken, bense burada perişanım. Sanki yaşayan bir ölüyüm. Sensiz nefes alamıyorum. Bir tanem, anladım ki insanın başına bir şeyler gelmeden kıymet bilinmiyormuş. Senin cansız yattığın ama yüreğinin bana kavuşmak için mücadele verdiğini bilmek, içimi ferahlatıyor. Sakın yenilme, tamam mı?. İnan seni bir saniye bile yalnız bırakmadım. Bedenim yanında olmasa bile, ruhum seninle. Seni hep monitörden izledim. Tıpkı bir bebek gibi esniyordun. Artık gözlerini aç sevdiğim. Bana, “Seçilim, her şeyim, bir tanem” de.

Gelecekte o kadar mutlu olacağız ki, birbirimizi düşünmediğimiz bir saniye bile olmayacak. Bu satırları yazarken gözyaşlarıma hâkim olamıyorum. Ağladığım için bana kızma. Bir tanem dayanamıyorum elimde değil. Geceleri sönen bir sümbül gibiyim. Üç gündür boğazımdan bir lokma geçmedi. Güçlü ol. Seni bekleyeceğim. Yaşama yenildiğinde, beni de hayata yenilmiş bil. Emin ol ki, en kısa zamanda senin yanında olurum. Aşkım, doktorlar müsaade ettiğinde sen uykudayken ellerini sımsıkı tuttum. Seni öptüm ve kulağına sevgimi fısıldadım. Hissettin mi? Sanki bir ara dudaklarının gülümsediğini gördüm. Doğru mu? Sen benim aldığım nefessin, kanımsın, canımsın ve her şeyden önemlisi de yaşama nedenimsin. Seni bekliyorum bebek yüzlüm. Artık ne olur kapatma gözlerini. Kalk o yataktan! Her dakika Allah”ıma “ Onu bana bağışla” diye dua ediyorum.”

Trafik terörüne ulusça ne canlar verdik. Ne yuvalar dağıtıp, yetim ve dullar bıraktık. Üretken beyinleri, sanatçıları toprağa verdik. Ve onlarca öğrencileri ulaştıramadık Kapadokya’nın egzotikliğine, Bayram dönüşlerinde kurban olduk sevdiklerimize. Barış’ları kaybettik sanatın baharında, dizilerin yarımlığında…

“Yaşam zaten ölümün bahanesi “ değil mi?

Barışınız ve güzel yaşamınız içinizde hiç eksilmesin…

Sevgiyle kalın.

erterd@msn.com

Temmuz - 2007 – Bursa Ertuğrul ERDOĞAN

 
Toplam blog
: 300
: 466
Kayıt tarihi
: 06.05.08
 
 

Ertuğrul Erdoğan, 1958 yılının sonbaharında Ankara'da doğdu. 1968 -1980 yılları arasında babasını..