Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Haziran '10

 
Kategori
Haber
 

Şeyh Sait İsyanı (13 Şubat-30 Nisan 1925)

Şeyh Sait İsyanı (13 Şubat-30 Nisan 1925)
 

Şeyh Sait Cumhuriyetin en büyük isyancısıydı. Şimdi törenlerle anılıyor. Şeyhler kıymete mi bindi.


85 Yıl önce bugün Cumhuriyete karşı en önemli isyan hareketini gerçekleştiren Şeyh Sait ve arkadaşları Diyarbakır’da idam edilmişlerdi. Şimdi ise, Şeyh Said'in fotoğrafları bulunan dev pankartlar Diyarbakır caddelerine asılıyor, fotoğrafları duvarlara yapıştırılıyor. Etkinliklere Şeyh Said’in torunları Abdillulah Fırat, Diyadin Fırat, Bedri Fırat, Samed Bilgin, Felat Özsoy ile Tahsin Sever de katılıyor.

Her yıl sadece kentteki İslami Kürt dernekleri tarafından düzenlenen etkinliklere geçmiş yıllarda pek katılmayan Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) ile Demokratik Toplum Kongresi (DTK), bu yıl etkinliklere destek verme kararı aldı.

Bu durum, BDP ile İslami Kürt oluşumlarının yakınlaşma işareti olabilir.

Şeyh Sait isyanının, Mart 1924’de Hilafetin kaldırılmasına tepkiler, Kürt bağımsızlık hareketine yönelik kışkırtmaların yanı sıra, Musul meselesinin çözüm çabalarının bir yansıması olarak ortaya çıktığı söylenebilir.

Petrol bölgesi olması dolayısıyla İngilizler’in yakından ilgilendiği Musul, Mondros Mütarekesinin 7. maddesi bahane edilerek “Yöredeki Hristiyanlara kötü davranıldığı” gerekçesiyle Kasım 1918’de işgal edilmişti. Birleşik Krallığın bir parçası yapılmak isteniyordu. 1922’de Şeyh Mahmut Berzenci Süleymaniye merkezli bir yayı bağımsız Kürdistan Krallığı kurduğunu duyurmuş ve kendisini Kral ilan etmişti. Lozan’dan sonra İngilizler’in Irak’ın tümünü birleştirme isteğine karşı çıkınca Süleymaniye’yi bombalayıp işgal ettiler. Sözde Krallık son buldu. 24 Temmuz 1924 tarihinde kesin olarak Birleşik Krallık Mezopotamya Mandası'na bağlanmıştır.

Türkiye ise Musul Vilayetinin Misakı Milli sınırları içinde olduğunda ısrar etmiş, Lozan’da anlaşma sağlanamayınca konunun Türkiye ile İngiltere arasında görüşmeler yoluyla çözümlenmesi kararlaştırılmıştı. Türkiye, “Musul’un büyük çoğunluğunun Türk ve Kürtlerden oluştuğu gerekçesiyle referandumla kendi kaderini tayin istedi. Talep İngilizlerce yöre halkının cahil ve bilinçsiz olduğu gerekçesiyle reddedildi. Konu, anlaşmazlık üzerine Milletler Cemiyeti’ne taşınacaktı. Buraya güçlü tezlerle gitmek isteyen İngiltere, Doğu ve Güneydoğu’yu istikrarsızlaştırma çabasına girişti. Diyarbakır’da kurulabilecek bir Krallığa destek vermek vaat ediliyordu. Şeyh Sait isyanına destek verildi.(Yalnızkurt.com) Nitekim, Milletler Cemiyeti’nde Türkiye topraklarında karışıklık Şeyh Sait isyanıyla gerçek oldu ve lehimize karar alınamadı.

İstikrarsızlaştırma çabaları bununla da sınırlı değildi. Doğuda ayaklanma çıkınca, Batı Anadolu ‘da ve İstanbul’da da Hilafetçi ayaklanmalar çıkartılacak, Ankara iki ateş arasında kalacak ve Vahdettin İstanbul’a gelecekti.

Yapılan propagandalar ” Cumhuriyet Yasaları ile İslamiyet’in, dinin, namaz, oruç, kuran, nikah, ırz ve namusun kalkacağı bütün aşiret ağalarının ve hocaların Ankara ‘ ya sürülecekleri ve bunlardan, yasalara uymayanların denize atılacağı” şeklinde olup halkı devlete karşı ayaklanmaya kışkırtıyordu.

Şeyh Sait Elazığ’ın Palu kazasından ve Nakşibendi tarikatının büyüklerinden varlıklı bir kişiydi, .Erzurum’un Hınıs ilçesine geçtikten sonra ağalığına ilaveten tarikat etkinliği arttı. Dağılmış olan Kürt Teali İslam Cemiyeti ileri gelenlerinden, Seyit Abdülkadir , Ceyranlı , Hüsman , Halit, Hacı Musa ve eski Mebuslardan Yusuf Ziya ve ailelerinin katıldığı gizli bir komite kurarak , dinsel faaliyetlerinin yanı sıra Kürdistan bağımsızlığı için çalışmalarını sürdürdü. Yusuf Ziya’nın aracılığı ile Hınıs’ta oturan Şeyh Sait ve ailesi de örgüte katıldı. Dini bir ayaklanma fetvası hazırlandı. Cumhuriyetin ve Mustafa Kemal’in dinsizliği, din kurallarına aykırı davrandıkları ileri sürüldükten sonra, mal ve canlarının helal olduğu belirtiliyordu.

İlkin Diyarbakır'ın Eğil nahiyesine bağlı Piran köyünde arama yapan bir jandarma müfrezesiyle çatışmaya girerek isyanı başlattılar (13 Şubat) Genç vilayetinin merkez kazası Darahini'yi basarak (16 Şubat) valiyi ve öteki görevlileri esir alan Şeyh Said, halkı İslam dini adına ayaklanmaya çağıran bir bildiriyle hareketi tek bir merkez altında toplamaya çalıştı. Bu bildiride 'din uğruna savaşanların lideri' anlamına gelen mührünü kullandı ve herkesi din uğruna savaşa çağırdı. Mistan ve Botan aşiretlerinin desteğini aldıktan sonra Genç ve Çapakçur (bugün Bingöl) üzerinden Diyarbakır'a yöneldi. Maden, Siverek ve Ergani'yi ele geçirdi. Şeyh Abdullah'ın yönettiği başka bir ayaklanma kolu da Varto üzerinden Muş'a doğru harekete geçti. Varto'yu ele geçiren isyancılar, Muş'a ilerledilerse de halktan toplanan yardımcı kuvvetlerle Murat Köprüsü civarında mağlup edilip, Varto'ya geri çekilme­leri sağlandı. Gelişmeler üzerine hükümet doğu vilayetlerinde sıkıyönetim ilan etti (21 Şubat). Ayaklanmacıların üzerine gönderilen ordu birlikleri Kış Ovası'nda Şeyh Said kuvvetleri karşısında tutunamayarak Diyarbakır'a çekilmek zorunda kaldı (23 Şubat). Ertesi gün Elazığ'a giren Gökdereli Şeyh Şerif yönetimindeki başka bir ayaklanma kolu kenti kısa süre de olsa denetim altına aldı. 7 Mart'ta Şeyh Said'in emrindeki 5000 kişilik bir kuvvet Diyarbakır'a saldırdı.

Öte yandan Bükreş'te toplanan Hilafet Kongresinde Vahdettin taraftarları Türkiye'de suikastlar düzenleyerek ve isyan çıkararak karşı ihtilale teşebbüs kararı almışlardı. Karşı ihtilali hazırlamakla görevli ihtilal komitesi, ülke içinde gizli beyannameler dağıtıyor, gezici hocalar ve seyyar satıcılar eliyle devrim (inkılap) hamlelerini kötülüyor, hilafet lehine telkinde bulunuyordu. Hilafet komitesi, Şeyh Sait'le anlaşarak ihtilal hazırlığı yapmıştı.

Ülkede çok partili hayata geçme çabaları da sürüyordu. Ancak bu arada kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, kısa zamanda padişah taraftarı şeriatçı ne kadar muhalif varsa hepsini içine almıştı.

O tarihte Başbakan Fethi Bey olup, İsmet İnönü İstanbul’da dinlenmekteydi. Fethi Bey olayı fazla önemsemeyip, basit önlemlerle çözülebileceği kanısındaydı. Ancak isyanın süratle yayılması; Diyarbakır, Elazığ ve Genç vilayetlerini içine alması ve genişlemeye başlamış olmasından ötürü hükümet bir ay süre ile bölgede sıkıyönetim ilan etmek durumunda kaldı. Olayın vehameti Ankara’ya yansıyıp, Türkiye Cumhuriyeti devrimlerini tehdit edebileceği anlaşılınca Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal İsmet Paşa’yı Ankara’ya çağırdı ve bizzat karşılayıp görüştü. Ardından Fethi Bey parti grubundaki eleştiriler üzerine istifa edince İsmet Beye hükümeti kurma görevi verildi. Güvenoyu alan yeni hükümetin ilk işi, isyan karşısında hükümete yetkiler veren Takrir-i Sükun Kanunu ve biri Ankara'da diğeri isyan bölgesinde olmak üzere iki tane İstiklal Mahkemesi kurulması hakkındaki kanunu, TBMM'nden çıkarmak olmuştur.

Bir gece Mustafa Kemal Çankaya’da, İsmet Paşa, Fevzi Çakmak ve ikinci başkan Kazım Paşalarla ayaklanmanın bastırılması için alınacak önlemleri görüşmek üzere toplandılar . Hazırlanan plana göre ayaklanma bölgesi büyük askeri kuvvetlerle sarılacak, harekat Erzurum, Erzincan, Sivas, Diyarbakır, Mardin üzerinden yollanacak birliklerce ve hava kuvvetleri desteği ile yapılacaktı. Ordu birlikleri Erzurum, Mardin, Diyarbakır ve Malatya bölgelerinde yığınak yaptılar.

Bu sırada Diyarbakır'ı kuşatma altına alan Şeyh Said kuvvetleri, hükümet kuvvetleri tarafından püskürtülerek geri çekilmeye başladı. Şeyh Sait Dersim ve Muş yöresi ağalarını da ayaklanmaya çağırdı ise de; şeriat ve hilafet adına yapılan bu hareket, özellikle Diyarbakır yenilgisinden sonra ilgi görmedi. Geniş çaplı bir sevkiyatın ardından toplu saldırıya geçen (26 Mart) ve bir bastırma harekatıyla ayaklananların çoğunu teslime zorlayan askeri birlikler, İran'a geçmeye hazırlanan ayaklanma önderlerini Boğlan'da (bugün Solhan) sıkıştırdı. Şeyh Şerif ve yanındaki bazı aşiret reisleri Palu'da yakalanırken, Şeyh Said de Varto yakınlarında yakın bir akrabasının ihbarıyla Carpuh Köprüsü'nde ele geçirildi (15 Nisan 1925).

Ayaklanmanın bastırılmasından sonra ilk iş olarak merkezi Diyarbakır’da olmak üzere bir genel müfettişlik kuruldu.

Ayaklanmayı destekleyen eski Şuray-ı devlet reislerinden Kürt Teali Cemiyeti reisi Seyit Abdülkadir ve 12 arkadaşı İstanbul'da tutuklanarak yargılanmak üzere Diyarbakır'a getirildiler. Yargılanma sonucunda Seyit Abdülkadir ve 5 arkadaşı ölüme mahkûm olarak, idam edildiler (27 Mayıs 1925).

Diyarbakır'daki Şark İstiklal Mahkemesi önceden verilen emre itaaten Şeyh Said ve 47 ayaklanma yöneticisi hakkında da ölüm cezası verdi (28 Haziran). Cezalar, başta Şeyh Said olmak üzere, ertesi gün infaz edildi.

Şeyh Said Ayaklanması'nın bastırılması Cumhuriyet yönetiminin Doğu Anadolu'da denetimi sağlamasında önemli bir dönüm noktası oldu. Öte yandan ayaklanmayla ortaya çıkan gelişmeler, bir süre önce çok partili yaşama geçiş yönünde atılan adımların kesintiye uğramasına yol açtı. Ayaklanmaya karıştığı gerekçesiyle hakkında soruşturma açılan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, çok geçmeden hükümet kararnamesiyle kapatıldı.

Mustafa Kemal’in 30 Ekim 1922’de TBMM’de söylediği sözlerin gereği yerine getirilmişti.

Egemenlik ve saltanat hiç kimse tarafından hiç kimseye, ilim icabıdır diye; görüşme ile, münakaşa ile verilmez. Egemenlik, saltanat kuvvetle, kudretle ve zorla alınır….İhtimal bazı kafalar kesilecektir” (1922 (Nutuk II, S. 691)

Geçmişin “Vatan haini” diye asılanları, bugünün kahramanları gibi anılıyorlar. Bakalım daha neler göreceğiz, daha ne kadar açılacağız.

KAYNAKLAR :

-Metin Töker, Şeyh Sait ve İsyanı, Bilgi Yayınları, Ankara, Temmuz 1994.

-Uğur Mumcu, Kürt - İslam Ayaklanması 1919-1925, Tekin Yayınları, İstanbul, 1991.

-Ahmet Mumcu, Tarih açısından Türk Devriminin Temelleri ve Gelişimi,

-Faik Bulut, Devletin Gözüyle Türkiye'de Kürt İsyanları, Yön Yayıncılık, İstanbul, 1991.

-Tahsin Sever, 1925 Kürt Hareketinin Yapısı ve Hedefleri, Payamaazadi, 2006

-Atatürk.net

-Yalnız-Kurt.com

-tr.vikipedia.org

 
Toplam blog
: 61
: 25799
Kayıt tarihi
: 09.07.08
 
 

Ankara'da yaşayan Afyon doğumlu, Gazetecilik Halkla İlişkiler Radyo-TV bölümü mezunuyum.. Kamuda ..