Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Eylül '06

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Sezon sonu aşk(!)ların ''kullan at'' bedenleri!..

Sezon sonu aşk(!)ların ''kullan at'' bedenleri!..
 

Yaz hızla bitiyor… Sonbaharın ferahlatıcı serinliği ile birlikte gelen indirimler, halkımıza rahat bir soluk aldırdı! Sezon sonu indirimler aşklara da yansımış durumda. Piyasada büyük ucuzluk var! Sakın kaçırmayın! Sezona özel, seri sonu "Kullan At Bedenler" dizili olduğu raflarda siz sayın müşterilerini bekliyorrr!..

Gazete ilanı gibi oldu değil mi?

Acı ama maalesef gerçek! Teknoloji çağını yakalamış olmamızla beraber, evlerimizde kullandığımız bir çok malzemenin "Kullan at" şeklinde tek kullanımlık modelleri üretilir oldu! Kullan at bardaklar, kullan at tabaklar, kullan at çatallar- kaşıklar, kullan at masa örtüleri, kullan at kadın pedleri, kullan at el havluları, vs… Saymakla bitmiyor.. Bir hastaya iğne vurulacağı zaman artık, eskiden olduğu gibi tenekeden mamul muhafaza kaplarında dakikalarca kaynatılıp kullanılmıyor enjektörler! Ki en sağlıklı ve işe yarar kullan at eşya da bu tek kullanımlık enjektörler oldu galiba! Tabii sağlık deyinde, artık akbabalar misali AIDS gibi bir bela dolaşır olduğundan insanlığın başında, kullan at prezervatifler de çok işe yarıyor! Çünkü artık prezervatiflerin kullanım alanı oldukça genişledi! Ve ellerin ellere, gözlerin gözlere değmesi, ruhların birbirini tamamlaması gibi detaylar gerekmeksizin, bedenler bedenlere rahatlıkla değebiliyor! Hem de "Kullan at bedenler! Tek gecelik bedenler!"

Daha önce "El Değmemiş Aşkların Hijyenik Mutlulukları" diye bir yazı kaleme almıştım.. O yazımı kaleme alırken fark ettim ki, şimdiki mutluluklar(!) el değmek bir yana, tek günde, tek gecede beden bedene yaşanan ilişkiler olduğu için, burada "Mutluluk" kavramından bahsetmek uygun olmayacaktı. Ancak kısa süreli "Haz"lardan bahsetmek olasıydı ve tabii ki o haz duygusunun geçici olarak yarattığı mutluluk sanrısından! Bu mutluluk(!)ları yaşarken de söz konusu mutluluğun hijyenik olabilmesi için ihtiyaç duyulacak tek malzeme bir prezervatif olabilirdi ancak! Ve içim acıyarak fark ettim ki, insanlarımızın pek çoğu artık bu prezervatifleri sıfatına yakışır şekilde bir kez kullanmakta ve ardından atmaktaydılar.. Tıpkı o anda birleştikleri bedenleri de bir kez kullandıktan sonra attıkları gibi..

Duygu yok, özlem yok, sabır yok! Sadece arzular var ortada görünen. İpini salıvermişiz hayvani duygularımızın ya da kendisi koparıp kaçmış bir şekilde! Ama fark etmediğimiz çok önemli bir şey var kiii… Arkasından koşup yakalamaya çalışırken, bizi de peşi sıra yerlerde sürükleyen, bedenlerimizi ve en önemlisi ruhlarımız kan revan içinde bırakan da yine gem vuramadığımız, zaptetmekte zorlandığımız bu hayvani duygularımız!

İç acıtan, insan olmaktan uzaklaştıran ve eski zamanların masumiyetini, sadakatini ve duygunun ağır bastığı, uğruna nice fedakarlıklar yapılan aşklarını özleten detaylar bunlar!

İnsan olmak nerde başlıyor acaba? Bizi hayvanlardan ayıran en büyük özellik gerçekte hangisi? Hayvanlar da tıpkı bizim gibi yiyorlar, içiyorlar, boşaltıyorlar, boşalıyorlar, uyuyorlar, uyanıyorlar, sevişiyorlar, sonra gene uyuyorlar, acıkıyorlar.. Dillerini her ne kadar anlayamasak da, kendilerince konuşuyorlar veya en azından ifade ediyorlar.. Seviyorlar, bağlanıyorlar.. Bağlandıkları insanları veya hayvan arkadaşlarını özlüyorlar.. Gördüklerinde sevinçten deliye dönüp yerlerinde zıp zıp zıplıyor ve ayrı kaldıklarında yasını tutuyorlar.. Hatta bazıları (Muhabbet Kuşları örneğin) tek eşliler ve eşlerini kaybedince başka birini hayatlarına sokmak dahi istemiyorlar, falan falan.. Yani demek ki onların da duyguları hatta korumaya çalıştıkları (iç güdüsel de olsa) bir takım değerleri var! Hatta düşünüyorlar ve çoğu zaman düşünerek hareket de edebiliyorlar.. Benzer taraflarımız çok! Nerde faklıyız gerçekten bulmakta zorlanıyorum..

Ama sezon sonu ilişkilerin kullan at bedenlerinin birbirleri ile kurdukları temaslarda insana dair bir özellik bulmakta da çok zorlanıyorum nedense!?? Hani nerdeyse "hayvanlar yapmıyor bizlerin yaptığını" diyeceğim ama dilim varmıyor yine de!

Bir insan olarak, insanların kurdukları ve geliştirdikleri ilişkilerde "İnsana dair" bir şeyler arıyor gözüm de, gönlüm de!.. İnsanca geliştirdiğimiz ve korumak ihtiyacı hissettiğimiz, sıkı sıkıya sarılmaktan büyük mutluluk duyduğumuz bir maneviyat arıyor mesela! Ki hayvanlarda da var bu özellikler eğer dikkatinizi çektiyse!? Ama burada insana dair olanı bu değerlerin üzerine kafa yorması ve geliştirmeye çabalaması olabilir mi acaba? Önem vermesi.. Ciddiye alması, vs..???

Maneviyatın göz ardı edildiği ve beslenmediği durumlarda tamamen maddesel hazlar ön plana çıkıyor. Duygular elle tutulamaz, gözle görülemezken, ama görünmediği halde hissedilip bizleri çok mutlu eden manevi ( ve soyut) kavramlar olarak bir kenara çekildiğinde.. Gözle görünür elle tutulur (ve somut) maddesel şeylerin peşine düşer oluyor insanlar.. Örneğin dokunabilecekleri bedenler gibi! O bedenden alacağı birkaç dakikalık haz, gerçek ve kalıcı mutluluk duygusuyla, inanılmaz bir hızla yer değiştiriveriyor bir anda! Manevi değerler ortadan kaçıp gittiğinde, karşısındaki bedenin içinde nasıl bir kalp atmakta olduğu, kafatasındaki beynin nasıl çalıştığı ve o beynin kıvrımlarının nelerle dolu olduğu zerre kadar önemsenmiyor! Varsa yoksa görünenler! Gözler, saçlar, dudaklar..Ve nerdeyse tamamı açıkta bırakılmış memeler, baldırlar ve bacaklar!.. Gözle görülür ve elle tutulur şeylerin peşinde koşan, maneviyattan uzak insanlar için de hatta, ne kadar çok açıkta bırakılmışsa, ne kadar çok görünüyorsa o kadar cazip hale gelebiliyor bütün bu sıraladıklarım! Ve karşı cins de bunu çoktan fark etmiş olduğu ve benzer mutluluk(!) lar peşinde koştuğu için açılıyor, açılıyor, açılıyor.. Hatta açılmakta sınır tanınmıyor.. Fakat nedense birbirine açılan gönül kapıları değil, sadece bedenler oluyor!..

Yürekler açılmıyor hiç birbirine mesela! İnsana yaşandıkça değer katan yıllarının kapıları aralanmıyor.. Onu "O" yapan yaşanmışlıkları ve tecrübeleriyle, anıların ve geçmiş yılların gizem dolu sandıkları, kutuları..O kutularda saklanan ve sadece "O" kişiye özel duygular ve hassasiyetler açılmıyor.. Gariptir ki bunların açılması da beklenmiyor zaten karşı tarafça! Tek açılan bir şey var ortada.. Pandora"nın kutusu misali, açılmış da içinden aslında korkunç olması gereken bir sürprizmişçesine fırlamış ve ortadaki yayın ucunda bir ileri bir geri sallanan bedenler, bedenler.. Çıplak bedenler kalıyor sadece ortada!..Hiç bir duygusal tasarruf yapılmadan, belki de bir kez kullanılıp atılacak bedenler!

Ama bu "somut ve soyut", "maddi ve manevi" karmaşası arasında en önemli detay kaçırılıyor farkına bile varılmaksızın!..İnsan oğlu bedensel olarak bir "madde" ise de, ruh itibariyle "manevi" bir varlık. Bu yaşanan yoz ilişkiler insanları bir süre sonra tatminsizlik duygusunun kucağına itip, ruhlarında onulmaz gedikler açabiliyor..Hem de hemen hepsinde açılıyor bu derin yaralar.. Ve bu maddi (görünen –somut beden koşuşturmalarının) içinde ihmal edilip hasta bırakılan şey içimizdeki (soyut-görünmeyen) ve sadece maneviyat gıdasıyla beslenen "RUH" oluyor..

Ve en sonunda.. En sonunda ne mi oluyor?!!

İhmal edilmiş bu ruhlar bir gün intikam peşine düşüp, içinde vücut buldukları bedenleri bir hayalet gibi kovalamaya ve rahatsız etmeye başlıyorlar!

Sözde (!) mutluluklar yaşamış bir sürü insan, kapısında "Hoş geldiniz" yazılı bir tabela bulunduran Psikiyatr"lara koşuyor!

Beden kovalamaktan yorgun bedenlerin ruhları, psikiyatr kapılarında derman arıyor!..

 
Toplam blog
: 117
: 2206
Kayıt tarihi
: 22.06.06
 
 

1969 İstanbul'unda açmışım gözlerimi bu dünyaya... Ege Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu, şimd..