Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Şubat '14

 
Kategori
Deneme
 

Şiir ve bilimin yol arkadaşlığı IV

Şiir ve bilimin yol arkadaşlığı IV
 

“Sanatı ve bilimi birleştirecek ortak dil hiç bu kadar uzakta görünmemişti, ancak bu dilin peşine düşmek eğitici ve eğlendirici olabilir.”


Bilimin gelişmesi ile şiirin seyri aslında birbirine karşıt değildir. Dikkatle analiz edilirse, şiirle bilimin birbirlerine tamamlayıcılık özellikleri de vardır. 

Öncelikle amaçları ortaktır :gerçeğin algılanması. Nesnel öğeleri ele alıp inceleyen bilim, nesnel olguları açıklar (bilimsel açıklama). Oysa şiir, gerçek öğeleri “anlamları” üzerinden giderek ele alır. Yani düşsel (l’imaginaire) bir açıklamadır onun ki. 

Evrende iki temel düşüncenin olduğu ileri sürülür : evreni oluşturan bilimsel düşünce; ve karakteri (kişiliği) oluşturan imgesel düşünce. İmgesel düşünce çoğunlukla içgüdüseldir : söylenir, konuşulur, yazılır. Sanat yaşamsaldır. İfade ediliş şekli önemlidir. Örneğin okul sıralarında öğrencilerin büyük bir kısmı, poetik bir olguyu ifade etmekte başarısızdırlar. 

Duyguları, yaşanmışlıkları, özenli ve denetimli bir biçimde ifade etmek kolay değildir. Yaşamayı ve onu yeniden kurgulamada karşılaşılan güçlükleri kırmada şiirin/sanatın katkısı küçümsenemez. 

Şiir, dilin gelişmesine katkıda bulunur. Zira dil sadece analiz, açıklama, iletişim, vb..fonksiyonları  ile değil, ayni zamanda poetik (mesaj) işlevi de  geliştirir. Özellikle eğitim sürecinde öğrencilere verilecek derslerde, dilin tüm fonksiyonlarını kapsayacak ölçüde ve kayıtlı tüm şiirlerde duygu, mizah (humour), düşünce, imge, ritim, vb…bulunmasına özen gösterilmelidir.

Bu çalışmada şiir ile bilim arasındaki ilişki, basılı yayınlardan ve internet üzerinde yapılan taramalardan derlenmiştir. Aslında şiirle,  farklı bilim dalları arasında ilginç bir ilişki yumağı ortaya çıkmaktadır. Türkiye açısından birkaç makale dışında ciddi bir şiir-bilim konusunu işleyen yayın çok sınırlıdır. Toplanan bilgiler sonunda şiirle bilim arasındaki bağlantılar üzerindeki yaklaşımlar şu başlıklar altında toplanabilir : genel olarak bilim ve şiir, doğa bilimleri ve şiir, matematik ve şiir, astronomi ve şiir, kozmolojik şiir, bilim-kurgu şiir, sosyal bilimler (özellikle psikiyatri ile şiir çok ilişkilendirilmektedir) ve şiir, vb… Ancak bu yazıda üç örnekolay ele alınarak konu işlenmeğe çalışılmıştır . Bunlar :

1.      Genel olarak şiir, bilim ve teknoloji,

2.      Matematik ve şiir,

3.      Astronomi ve şiir..

konuları şiir ve bilimin yol arkadaşlığı konusunda örnekolaylar olarak sunulmuştur..

ÖRNEKOLAY I : ŞİİR BİLİM İLİŞKİSİ

Şiir ve bilim ilişkisi üzerine ilk örnek olayda,  W. Eastwood’un 1961’de yayınladığı  “Bilim şiiri kitabı : Bilim ve teknolojinin şiirsel ilişkisi”[1] adlı kitabının eleştirisini gündeme taşıyan John Lenihan’ın  bir makalesi özetlenecektir[2].

“Bugün bilim şüphesiz uzmanların işi, ancak günlük yaşam ile bilim arasındaki uçurumu koruyan başka nedenler  de var. 18. yüzyıla kadarki çalışmalarda , bilim de sanat da ayni dili kullanıyordu. Günümüzde de,  şairler ve bilim adamları , konuyla ilgili özel bilgi  ve deneyimi olmayan insanlarla iletişim  kurmanın zor olduğu soyut bir dünyada çalışıyor.

Bronowski’nin Eastwood’un antolojisindeki son denemede söylediği gibi , aradaki uçurum “sanatı ve bilimi, uğraş dışı  biri ile bilim adamının ortak bir kavrayışta  tek başına birleştirebilecek bir evrensel dil”  ile kapatılabilir mi? Suçun büyük bir kısmını , uzmanlık alanını anlaşılır kılmak işini zor veya tatsız bularak kendisinin sorunun bu olmadığına inandıran bilim adamına mı yüklemeli ? Çoğumuz, bilimin tadını çıkarmak  için gereken azıcık çabayı göstermeyecek kadar tembel miyiz yoksa?

Eastwood bu soruları “deneyimlerin düzene konulması ve hayal gücünün çok önemli olması açısından bakıldığında, şair ve bilim adamının birbirinden farksız olduğu” görüşünden hareketle aydınlatıyor. Şiir hayat ile ilgili olduğundan , bilim ve teknolojiden de söz etmelidir. Bu doğru ama örneklerine pek sık rastlanmıyor.

Antolojiyi hazırlayan tarımdan tıbba kadar geniş bir alanda dolaşıyor. Şiir ile nazımın ayni şey olduğunu kabul ederek çoğunlukla , Johnson’ın (“ölçülü söz dizisi”) ve Newton’un  (“bir çeşit yaratıcı saçmalık”) yaptığı tanımları doğrulayan türden örneklere yer veriyor, ancak konuyla yakından ilgilenenler açısından bu doyurucu olmayabilir. Samuel Butler’ın gelişi güzel yazılmış , 14 sayfalık Aydaki Fil’i (sonunda teleskopun içinde bir fare olduğu ortaya çıkar) için söyleyecek pek bir şey yok. Oliver Wendell Holmes tarafından yapılan bir diğer anaokul şakası, Boston’lı bir hekimin  mahvoluşunu anlatmak için stetoskopun  içindeki bir sineği konu alır ve  marazi  ruh halinin izlerini taşır :

Başını salladı; - hastalık ciddi-

Korkarım ki yakında öleceksiniz;

Sizden ricam,küçük bir otopsi,

Geride kalanları sevindireceksiniz.

Bunun gibi birkaç acayip şeyi  bir tarafa bırakacak olursak, antoloji dört değişik şiir türü içeriyor. İlk olarak Lucretius, Dante, Shakespeare, Milton ve Pope’un fiziksel evrenin değişik yönleri üzerine , Caucer ve Ben Jonson’ın  da simya üzerine yazdıkları yer alıyor. İkinci ve en uzun bölüm, bilim ve mühendisliğin  esinlediği bazı konularla ilgili şiirler ve alıntılardan oluşuyor. Bu bölümde daha az ünlü şairler yer alıyor. Akenside’ın Bilime İlahi adlı şiirinde  olduğu gibi, bu şairlerin şiirlerinin bir kısmı yalnızca güzel söz söyleme  sanatı kapsamındadır :

Bilim ! güzel, coşkun bir ışınsın sen

Zihnin aydınlık gündüzünden gelen…

Şiir sanatı, diyor Wordsworth, bütünüyle bilimin çehresine sahip ateşli bir ruhtur. 1833 yılında Buharlı Gemiler, Viyadükler, ve Demiryolları’nı yazarken  de benzer bir düşünceyi dile getiriyor :

Ne kadar bozsa da sizin varlığınız

Doğa’nın güzelliğini, engel olamazsınız

Aklın geleceği görme becerisine

Bu beceri gösterebilir ruhunuzu size.

1844 yılında, Kendal ve Winderemere demir yolu planlandığında  Wordsworth düşüncesini değiştirmiştir :

Bu düşüncesiz saldırıdan

Nasibini almamış tek bir köşe kalmayacak mı?

Üçüncü olarak Eastwood gülünç manzumelerden örnekler veriyor.  Whewell, 1919 yılında yayımlanan  Elementary Treatises on  Mechanics ( Mekanik Bilimi Üzerine Temel Yazılar)  adlı kitabında farkında olmadan şöyle bir şey yapmıştı : 

Öyleyse hiçbir kuvvet , ne kadar büyük olursa olsun,

bir ipi bu kadar düzgün bir biçimde

yatay bir çizgi boyunca

tamamen düz olacak şekilde geremez.

James Watt, E.V. Knox’un , Alfred Noyes tarzının muzip bir parodisi olan  Buharcılar adlı şiirinde görünür :

O büyük bir makine ustasıydı, o James Watt’tı

Ve “Buhar” diye sayıklayıp çalışırken bile

Yorucu saatleri cazip kılmak  için şarkılar yazardı

Ve sayfayı bölerdi küçük nota çizgileriyle-

Eski Çin’de, uzak Çin’de

Batı ışığı görmeden önce,

Filozoflar buharı yoğunlaştırmanın

Verimli bir yolunu bulamamışlardı.

Elle çalıştırılan araçlarla

İlerledikleri aydınlanmamış yolda;

Çinliler anlamamıştı

Piston çubuğunun yararlarını.[3]

Antolojinin sonunda, modern şairlerin bilim ve teknolojinin egemenliği altındaki bir çevreye nasıl tepki gösterdiğine yer veriliyor. Eastwood’un seçtiği şairlere bakılırsa, modern şairler tepkilerini çok açık biçimde göstermiyorlar. C. Day Lewis, Parer ve McIntosh’un 1920 yılında Avustralya’ya  yaptıkları destansı uçuşu anlatıyor. Stephen Spender, Bir Havaalanının Çevresinde adlı şiirde derin düşüncelere dalıyor.  Patric Dickinson ise Jodrell Bank teleskopu ile ilgili şunları yazıyor :

Artık

Gizli mesajlar alıyoruz

Hayal bile edemediğimiz

Uzayın derinliklerinden

Çoktan sönmüş bir yıldız anlatıyor :

Bir zamanlar ne aşk vardı ne de tanrı

Ve yapayalnızdı insanlar.[4]

John Wain’in elektronik beyni kendisini yapan ile sert konuşur :

Bana senin bir parçan olduğumu        söylüyorsun,

Yalan söylüyorsun,

Ben

Kendimim. Beni yapma nedenin, yanlıştı.

Kesinlik istedin : sayılar, şemalar,

Oysa kesinlik gerçeğin bir parçasıdır,

Gerçeğin parçası, ama onun kutsal gövdesi değil.

Şimdi sana gerçeğin bir tane olduğunu öğretmeli miyim,

Bütünlüğünün sabit bir merkezde toplandığını ?[5]

Sanatı ve bilimi birleştirecek ortak dil hiç bu kadar uzakta görünmemişti, ancak bu dilin peşine düşmek eğitici ve eğlendirici olabilir.”

ÖRNEKOLAY II : ŞİİR VE MATEMATİK

Jerry P. King, Matematik Sanatı[6] adlı kitabında  matematik-şiir, matematikçi- şair hakkında  bazı değerlendirmeler yapmaktadır . İşte bunlardan bazıları :

““En yüksek sanatın gösterebileceği kesin kusursuzluğa muktedir, yüce bir güzellik.”[7]

Bertrand Russel (Matematik için…)

Matematikçiler kendilerini sanatçı olarak görseler de sanatçılar onları ayni gözle bakmazlar. Bir şairi resimleyen  Diego Rivera, şairin fikirler ve sembollerle uğraştığını vurgulayan soyut bir tablo meydana getirmişti, ama fikirler ve sembollerle gerçekten de en üst düzeyde uğraşan kişi olan matematikçi için gerçekçi bir resim, çerçevesiz gözlük takmış zayıf bir insan resmi yapmıştı. (s.V)

Robert Frost bir ara Vermont’ta çiftçiler arasında yaşamış, onlar toprakla uğraşırken o da şiirle uğraşmıştı. Çiftçiler atların çektiği sabanlarla toprakta derin yarıklar çiziyor, Frost da  beyaz kağıtlar üzerine bu yarıklar kadar düzgün satırlarla şiirler yazıyordu. Çiftçilerle ayni tarlalarda dolaşıyor, aynı karanlık ormanları seyrediyordu. Ancak çiftçilerden farklı bir duygulanım içindeydi. Onların göremedikleri ve değerlerini anlayamadıkları bir şeyler görüyordu. Çiftçilerin gerçekliği gördüğü yerde Robert Frost soyutluk ve mecaz görüyordu. Kıştan kalmış ufak karlı bir leke Frost için unutulmuş bir günden kalan bir gazete parçasıydı. Çim biçicinin kesmeden bıraktığı bir öbek  çiçek paylaşılan değerlerin bir sembolü oluyor, karanlık ormanlarda yağan kar dinsel boyutlu bir deneyime dönüşüyordu. Sıradan bir çayırlık karşı konulamaz bir çağrıya dönüşüveriyordu[8].

Çayırdaki pınarı arındırmaya,

Yaprakları tırmıklamaya gidiyorum.

Beklemeye, suyun berraklaşmasını,

Uzun kalmayacağım- gelir misin benimle?

Robert Frost sıradan şeylerde çiftçilerin göremediği şeyler görürdü. Görürdü, çünkü bakmasını bilirdi ve her gerçek sanatçı gibi gördüğünün  bir gerçeklik değil, bir sembol ve mecaz olduğunu bilirdi. Matematikçiler de şair gibi mecaz ve benzeşimleri değerli bulurlar. Frost gibi onlar da mecazlarını  beyaz kağıt üzerinde enine çizgilerle çizerler. (…) Matematikçiler şiirlerini “matematik” ile yazarlar.

(…) Görmeyi öğrenmek için bizim de Robert Frost gibi  çayırlara gezmemiz gerekir.”

Lynn Sten şunları yazıyor : “sanat dünyasında hiç benzeri olmayan bir nesnelliğe sahip olmasına karşın , yaratıcı matematiğin güdüsü ve standardı bilimden çok sanatınkini benzer. Matematiksel teoremlerin sınıflandırılmasında estetik yargı hem mantıktan hem de uygulanabilirlikten üstün tutulur: matematiksel idelerin değerlendirilmesinde, kesin doğru olmasından  ya da yararlı olma olasılığından çok güzellik ve zarafet etken olur[9].” (s.96)

“ (…)Matematikle ilgili olarak “estetik duyarlı” hakkında yazarken Poincaré öğretimi düşünmemektedir.(…)Belki matematikte şiir olduğu gösterilirse şairlerde matematik öğrenmeye yöneltilebilirler. Belki de beşeri bilimciler Poincaré’nin “matematiksel zarafet için doğal duygularımız” dediği şeyi kendi içlerinde geliştirebilirlerde, zorunlu matematik derslerinden  asgari gerekliliklerden fazlasını alırlar.” (s.103).

Nasıl ki şiirde bile güzellik,  bir ölçüde içerdiği fikrin önemli olmasına bağlıysa, bir matematik probleminin “güzelliği”de, büyük ölçüde, onun ciddi oluşuna bağlıdır. (…) Güzellik ilk sınavdır. (s.106)

“Eğer sanatı, sanat dünyasının çekirdeğinde olan insanların gördüğü, işittiği gibi görüp, işitmek, sanattan onlar gibi hoşlanmak için  zaman ve çaba  sarfedecek olursak, bu dünyanın başlıca önemli faaliyetlerine  daha yakınlaşabileceğimiz ortadadır. (s.134)…

“Collingwood kendi “sanat teorisi”ni ileri sürerken şunları yazıyor[10] : “(…) bir sanat eseri , deyimin tam anlamıyla,  el yapması bir şey, sanatçı tarafından fiziksel olarak  meydana getirilen  veya algılanan bir şey değildir. O yalnızca sanatçının zihninde  var olan , düş gücünün yarattığı bir şeydir ve de, yalnızca görsel ve işitsel  düş gücünün eseri değil , genel bir düşsel deneyim bütünüdür. (…) Bir sanat eserinin gerçek nesne diyeceğimiz bir şey olması  gerekmez; düşsel dediğimiz bir şey de olabilir. Sosyal bir karışıklık, bir bunalım, ya da bir savaş gemisi  veya benzeri şeyler, gerçek dünyada yeri olan  bir şey olarak ortaya  çıkıncaya kadar yaratılmış değildirler. Ancak bir sanat eseri , yalnızca sanatçının kafasında yaratıldığında da tamamen yaratılmış olabilir (..) gerçek sanat eseri görülen ya da duyulan  bir şey değil, zihinde canlandırılan bir şeydir.” (s.138)

(Robert Frost) “ilk kitabı olan A Boy’s Will (Bir Çocuğun İradesi)’deki son şiir olan “Reluctance”ı(Gönülsüzlük)  okumuştu. Son altı dizede pırıl pırıl gözleriyle –yemin ederim- doğrudan bana bakıyordu :

Olayların sürüklenmesine bırakmak kendini,

Zarafetle teslim olmak aklın yoluna,

Ve kabullenmek, baş eğerek,

Bir aşkın ya da bir mevsimin tükenmesini,

Ah! Ne zaman daha küçük bir suç sayılmıştır

İnsan yüreğine ihanetten ? (s. 245)

“Evet’ Matematik eğitimine yavaş yavaş estetiği katma zamanı gelmişti, Robert Frost kitlelere şiiri götürmüştü. Şimdi biz de onlara matematiği götürecektik . (:..). “Matematik , Robert Frost’unu bulamadı. (…) Matematiği doğru olarak öğretmek için  galiba gerçekten bir şair gerekli. (…) Matematik eğitiminde bir devrim olacaktır, bu güneşin hergün doğması kadar kesindir. Ancak bu, ardından  -daha önce değil-  şiirin geldiği bir devrim olacaktır”. (s.248) .””…

Eastwood , daha önce bahsettiğimiz “Bilim Şiirleri Kitabı”nda gülünç manzumelerden örnekler veriyor. Bunların arasında , 1855’ten 1872’ye dek Glasgow Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapan Macquorn Rankine’in Aşık Matematikçi şiiri de var :

Genç, çekici ve tatlı bir hanıma

Delice aşık oldu bir matematikçi

Uğraştı durdu, açılarla ve harmonik orantılarla

İspat etmek için kadının kusursuz oranlarını ve eğrilerini

Matematikçi denklemleri başarı ile çözer, ancak kadın son dizede bir süvari ile kaçar. Antolojiyi hazırlayanın  araştırmaları, kendilerini şiirle ifade eden  birkaç bilim adamından  örnekler vererek  yararlı bir biçimde derinleştirebilirdi[11].

T. Ayhan ÇIKIN

(Devam edecek )

[1]W. Eastwood, 1961, A Book of science verse : the poetic relations of science and technology, London : Macmillan, 1961,xvi, 279 p. ;

[2]  John Lenihan, 2010, “Şiir Bilim İlişkisi”, in : Bilim İş Başında, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, 10. basım,  Ankara, s.101-109.

[3] E.V.Knox 1973 The Steam-givers in These Libertiees ( Özgürlükler, Buharcılar) Londra : Methuen  (akt. J.Lenihan, 2010, agm,  )

[4]Patric Dickinson 1960  Jodrell Bank, The World I See (Jodrell Bank, (Gördüğüm Dünya) (Londra : Chatto and Windus ((akt. J.Lenihan, 2010, agm,  )

[5] John Wain 1956 A Word Carved on a Sill ( Bir Eşikte Yontulan Sözcük) (Londra : Rudledge and Paul).

[6]Jerry P. King, Matematik Sanatı, Çev. Nermin Arık,TÜBİTAK, Popüler Bilim Kitapları,:49, Ankara, 2003, s.IX-X

[7] Bertrand Russel, Mistisizm ve Mantık, çev. Ayseli Usluata, Varlık Yayınları , İstanbui. 1972

[8] Robert Frost, The Poetry of Robert Frost. New York : holt, Rinehart & Winston, 1969, s.1 ; akt. King, s. IX-X

[9] Lynn Sten (Ed.), Mathematics Today, s. 10; akt. King, s.96

[10] R. G. Collingwood, The Principles of Art (Londra: Clarendon, 1938, s. 130.

[11]W. Eastwood, 1961, a.g.e. , s.  (akt. J.Lenihan, 2010, agm,  )

 
Toplam blog
: 174
: 482
Kayıt tarihi
: 29.01.07
 
 

Şair ve bilim insanı (Tarım Ekonomisi). 1 Ocak 1946, Muğla doğumlu. 1968'de asistan olarak girdiğ..