Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Haziran '11

 
Kategori
Sosyoloji
 

Sınıflaşma - Sınıf sorunu

Sınıflaşma - Sınıf sorunu
 

Sınıflaşma olgusu üzerine pek çok tartışma söz konusu olmuştur. Birçok sosyal bilimci aynı kavrama farklı içerikli anlamlar yüklemiştir ve terminoloji konusunda özen göstermemiştir.Örneğin Marx sınıf sözcüğüne aynı kitabında class-katman-zümre(stand) sözcüklerini kullanmıştır. Bu kavramları birbirinden ayıran özelikler vardır fakat buna özen gösterilmemiş, aynı anlamda kullanılmıştır. Geniş halk kitlelerine de bu kavram empoze edildiğinden artık sınıflaşma olgusu kimisi için karşı çıkılmaz olmuştur, kimisi içinde karşı çıkılması gereken bir şey olmuştur. Biz de, sınıflaşma olgusu hakkında bazı yanılsamaları dile getirip bunlara cevap olmaya çalışalım...

Hangi toplumda bakarsak bakalım o toplumda çok azda olsa şu yâda bu biçimde belirli bir iş bölümüne rastlarız. En ilkel insan topluluklarında sınıf sistemi yoktu. “kabile” toplumlarında çok az iş bölümü vardı. Burada mülkiyet topluma ait olup, topluluk üyeleri arasında paylaşılırdı. İlkel toplumda; erkek avcılık, kadın ise toplayıcılık yaparak günlük gereksinimlerini karşılıyorlardı. Zamanla artan ve gelişen bir takım gereksinimler sonucu iş bölümü gelişti. İş bölümü ve bunun bir sonucu olarak zenginliğin artması özel mülkiyet kavramını da beraberinde getirdi. Bu durum üretici olmayan azınlığın ele geçirildiği ve ‘artık ürün’ oluşmasını da kapsar. Aynı zamanda belirli bir takım iş kollarında çalışan bireyle yaptıkları işlerin kendilerine sunduğu avantajları kullanarak “statü” farklılaşmasının önünü açmıştır. Bu statüler erken dönemde farklı iş kollarındaydı. Sonra aynı iş kollarında da bu farklılaşma göründü. Örneğin Sümerlerde erken dönemlerde tüm rahiplerin toplumsal statüleri aynıydı; ancak zamanla tapınak rahipleri diğerlerinle oranla daha yüksek bir statüye sahip olmuşturlar.

Statü farklılaşması zamanla bir takım ayrıcalıkların kurumlaşmasını sağlar. 1789 devrimini gerçekleştiren Fransız burjuvazisinin mecliste önemli bir güç haline gelmesiyle yüz kızartıcı suçlar nedeniyle mahkemelik olan vekillerin beraat etmesine dönük yasal düzenlemeler getiren milletvekili dokunulmazlığı ilk ortaya çıktığı Fransa’da burjuvaya ait bir ayrıcalıktı.

Marksist kurama göre sınıflaşma olgusu sınıf bilincini sınıf idolijisine dönüşmesi sonucu ile ortaya çıkar. Marksist tanımda “işçi sınıfı” (proletarya) belirli bir ücret karşılığı emek gücünü satan ve üretim araçlarına sahip olmayan sayıca fazla insan kitlesidir. Örneğin otomobil tamir eden ama otomobil üretecek araçlara sahip olmayan kişi bu sınıfa girer. Marx “tüm tarih boyunca sınıflar arasında belirli türden bir çarpışma gerçekleşmiştir. Tarih sınıf savaşımlarının tarihidir” der. Marksist düşünceye göre; kapitalizmin gelişmesi, işçi sınıfın mülksüzleşmesini ve işçi sınıfının sayıca çoğalmasını beraberinde getirmiştir. İşçi sınıfı, sermaye sahibi burjuvazi ile birlikte kapitalist toplumun temel sınıfıdır.

Yukarda belirttiğimiz Marksist düşüncede tarihi sınıf savaşımlarından ibaret görmek aşırı indirgemeci bir görüştür. Tüm yazılı tarih ‘‘sınıf mücadelelerinin tarihi” olsa da bu sınıfı oluşturan öğelerin hepsinde aynı olduğu yada sınıf çatışmasının gelişim aşamasının her yerde aynı olacağı anlamına gelmez. Toplumu köle-efendi-serf- işçi-burjuvazi-bürokrasi toplumu şeklinde adlandırma yanlış terminoloji üretmeye çok açıktır. Köle, serf, işçi, küçük burjuva gibi sınıflara yanlış özne değeri ve yanlış devrimci rolü yükleme olduğundan istenilen amaca ulaşılamamıştır. Bilindiği gibi kölelik, serf, işçi sınıfı da yarı toplumda (çoğunlukla yarı köylü, zanaatkâr) olumlu öznel devrimci rol oynayamamıştır. Bu sınıflar da büyüdüğü oranda yozlaşmış, üst sınıflarla uzlaşmış ve işlevselleşmiştir. Doğru tutum tüm sınıflaşmalara karşı çıkmaktır. Ezilen ve sömürülen tüm sınıflaşmalar iktidar ve devlet zoruyla ve hegemonik idolojierle gerçekleştirilmiştir. ‘Yaşa işçi sınıfı’ demek hegemonik iktidar güçlerini övmek demektir.

Dahren Dorf sosyal ayrım biçimlerinden birçoğunun sınıf çatışmalarına evrilmediğni vurgular. Marksist tarzda bir devrim olabilmesi için, işçi sınıfının sefalet çekmesi ve gittikçe homojenleşmesi, kapitalistlerinde onlara karşı savaşa girmesi gerekir. Dahren Dorf ise bunun yerine “emeğin ayrışmasına” işaret eder. İşçiler artık daha çok becerilerine göre ayrılmaktadır (vasıflı-vasıfsız-yarı vasıflı) . Sendikalar genelde bu grupları birleşmekten çok, ayırır. Aslında daha da önemlisi “orta sınıf”ın ilerlemesidir. Orta sınıf Marx tarafından büyük oranda görmezden gelinmiş kapitalistlere yâda işçi sınıfına katılacağı beklenmiştir. Dahren Dorf sınıfı şu şekilde açıklar; ‘‘düzenin zor yoluyla sağlandığı birliklerdeki otoritenin dağılımında yaşanan uyumsuzlukların yarattığı çatışan guruplardır.’’

Sınıflaşma tarihinde ortayı işgal eden burjuvazi ve bürokrasi kanser rolündedir. Orta sınıf (burjuvazi ve bürokrasi toplamı) her nekadar masum görünse de topluma en büyük zararı veren sınıftır. Aydınlar, liberaller orta sınıfı, cumhuriyet ve demokrasi rejiminin sınıf tabanı olarak sunarlar. Hâlbuki orta sınıf bunların inkârı rolündedir. Zihniyet bakımından poztivistdir. Özden, derinlikten yoksun yüzeysel olguları ölçüp biçmekten ötesini görmeyen çıkarları gereği görmek istemeyen yapıdadır. Sermayenin, ekonomik, politik, askeri, ideolojik ve bilimsel tekelciliğini küresel çapta geliştiren orta sınıftır.

Toplumsal sınıfların süregelen geçerliliğin sorgulayan ve modern dünyada risklerin bireyselleştiğini öne süren Ulrich Beck‘in çalışması Marksist ve Weberci geleneklerden kopmuş önemli bir temsilcidir.

Ulrich Beck’ e göre günlük yaşamda karşılaştığımız engellerin çoğu sınıfsal konumlarımızın özelliklerinden çok, bireysel eylemlerimizin sonuçları olarak kabul edilmektedir. Risklerin günlük yaşamla, ilişkilendirilebilecek bir dizi tehlikenin yanında nükleer savaş tehdidi ve çevre felaketlerini de kapsar. Buradaki önemli nokta eski düzene ait toplumsal ağların zayıflaması ile birlikte insanların bu yeni ve bunlara benzer tehlikelerle kolektifin parçası olarak değil, bireysel olarak başa çıkmak durumunda kalmalarıdır. Beck’e göre hislerin bireyselleştirilme eğilimi ile birlikte yeni modernlikte insanlar yenilgi ve krizleri kendi kişisel denetimleri dışında gelişen süreçlerin sonuçları olarak görmektedir. Öreneğin işsizlik dünya ekonomisinde durgunluk nedeniyle iş taleplerinde genel bir düşüş yaşamasının sonucu değil, kişinin yeterli becerilere sahip olmamasının bir sonucu olarak görülebilir. Riskin bireyselleşmesi önceleri siyasal eylem gerektiren durumlarda, şimdi ise bireysel düzeyde, yalnızca kişisel eylemlerle çözülebilecek durumlar olarak yorumlanması anlamına gelir.

Toplumsal eşitsizliğin artması bireyselleşmenin yoğunlaşması ile ilişkilendirilebilir. Bireycilik, sınıf ayrımının yerini artık almış sayılır. Bireyler, geleceğin onlara getireceği şeylerin edilgen bir biçimde kabul etmek yerine gelecekle ilgili kendi hesaplarını yapmak zorunda kalmaktadır. Düştüğü zor durumların kendi hatasından kaynaklandığını düşünen insan sayısı artmıştır.

Modernlik çağda gençlerin karşılaştığı riskler ve fırsatlar ebeveynlerinin karşılaştıklarından çok faklıdır.1960-70 lerde okul emek piyasası deneyimlerinin toplumsal sınıfa bağlı olduğu açıktır. Ailesi işçi sınıfında olanlar mümkün olan en erken yaşta pek az nitelik kazanmış olarak okulu bırakır. Ve genellikle toplu halde fabrika ve şantiyelere girerlerdi. 1990’larda aile-okul-iş arasındaki geleneksel bağ zayıfladı. Gençlerin alternatifleri de haliyle arttı. Buda bireyin bir belirsizliğe kolektif olarak değil, bireysel olarak çözüm gerektirdiği fikrini güçlendirdi. Bunu bireyler artık benimsemiş durumda.

Sonuç olarak, sınıflaşma ahlaki ve politik anlamda olumsuz bir gelişme olarak görülmemiş iyi, ilerici, özgürlüğün gereği zorunlu bir aşama olarak değerlendirilmiştir. Objektif olarak sınıfsal oluşumu meşru görmek iktidar ve devlet sınıflarına hizmettir. Kölelik, serflik, proletaryalık (işçi sınıfı) özgürlük için ödenmesi gereken bedeller olarak yorumlanıp bunlara yanlış özne yüklenmiştir. Her üç sınıflaşma biçimlerinin aynı özde olduğu ilerleme ve özgürlükle alakalı olmayacağı ancak bu yönlü sınıflaşmaya karşı ahlaki, politik, entelektüel bir mücadele ile aşılabilir.

KAYNAKÇA; Anthony Giddens: SOSYOLOJİ-Başlangıç okumaları

Karl Marx : kapital 3. cilt

GÜRSEL YAMAÇ 

 
Toplam blog
: 10
: 761
Kayıt tarihi
: 10.02.11
 
 

Muş'un Durugöze (tifnik) köyünde doğdum. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinde sağlık, Eskişehir Üniver..