Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ekim '09

 
Kategori
Öykü
 

Sır- 13. bölüm

Sır- 13. bölüm
 

"RESİM:ALINTI"Sevdiği kadının şehirden ayrılması, kapının önünde öylece kalmaktan daha acıydı.


SIR

13.BÖLÜM

“Kanasın kanasın

Bırakın yaram kanasın

Kaderimse böyle sevmek

Bırakın anam ağlasın”

Huzursuzca doğruldu Selim. Bir ümitle önce cep telefonundan sonra ev telefonundan aradı sevdiğini. Ama nafile ses yoktu. Ulaşamıyordu sevdiğine.Tuana’nın radyo programını düşündü yeniden. Her kelimesi tek tek geçti zihninden.

“Kesinlikle bir şey var. Tuana’yı üzen bir şey bu. Ne kadarda kasvetliydi sesi. Canım benim şu an yanında olmak acılarını dindirmek için neler vermezdim. Ama yarın ilk işim. Toplantıdan sonra İstanbul’a uçmak olacak. Harun ne derse desin burada daha fazla kalamayacağım. Seni görmem gerek. İyi olduğunu bilmem gerek.” diye geçirerek aklından az önce yaktığı purosundan bir nefes çekti sıkıntı ile.

...

Son bir kez baktı Tuana odadan çıkmadan önce. Yatağı, konsülü, fotoğraf albümü, çalışma masasının üzerinde duran sevdiği adamın resmi. Selim’in hediye ettiği solmaya yüz tutmuş orkideler ve hemen yanı başında duran zümrüt taşlı yüzüğü. Islandı kirpikleri bir kez daha. Sarsak adımlarla ilerledi çalışma masasına ve sevdiği adamın çerçevedeki resmini aldı bakmadan valizinin fermuarlı gözünü açarak yerleştirdi resmini. Sonra soğukkanlılıkla taksi durağının numarasını tuşladı ve bir taksi istedi.

“Evet, bebeğim gitme vakti…” diye mırıldanarak çıktı evinden.

...

Huzursuz bir gece geçirmişti Selim. Düşüncelerinin beynine hâkim olduğu karanlıkta gözlerine uyku girmemişti bir türlü. Aklı ve yüreği İstanbul’ da kalmıştı genç adamın. İsteksizce doğruldu yatağından. Üzerini bile değiştirmeden öylece uzanmıştı odaya girdiği ilk anda yatağının üzerine sevdiğinin sesini radyo programından olsun duyabilmek için. Valizini açtı diğer takım elbisesi de kırışmıştı. Hemen oda servisini arayarak bir görevli çağırdı ve ütülenmesi için verdi. Aynadaki yüzüne baktı sonra.

“Berbat görünüyorum.” diye düşündü. Traş oldu alelacele ve arkasından soğuk, kısa bir duş aldı. Bornozu ile gezindi odanın içinde bir süre. Havaalanını arayarak öğleden sonra için ayırttı biletini.

Sade kahve ve çift kaşarlı tosttan oluşan kahvaltısına baktı. Tosta dokunmadı. Sade kahveyi uyanabilmek için isteksizce yudumladı. Ütülenip gelen elbisesinin içine Tuana’nın hediyesi olan lila rengi göleğini giydi ve morun tonlarından oluşan çizgili kravatını bağladı…

...

Bambaşka bir yerdeydi Tuana şimdi. Çok zorlanmıştı bu kararı vermek için ama işte olmuştu doğup büyüdüğü şehirden ilk defa tatil için ayrılmamıştı. Hesapsız kitapsız ayrılmıştı çok sevdiği İstanbul’dan. Nereye gideceğini, ne yapacağını bilmiyordu. Sadece en az bir süre için bu şehirden ayrılması gerektiğini duyumsuyordu, kafasını dinlemeye, kendi kendisi ile kalmaya ihtiyacı vardı her zamankinden çok. Terminale ulaştığında İzmir’e çevrildi rotası. Sonra Foça’da buluverdi kendini.

“Ayça ile Fırat’ın nişanından sonra. İlk kez adım atıyorum topraklarına Foça. Neden geldim buraya bilmiyorum. Ama ayaklarım beni sana getirdi.” diyerek baktı gökyüzüne.

Aynı sevimli pansiyonda idi şimdi. Aynı odayı istemişti. Tanımıştı tombul kadın onu. Hiçbir şey sormadan vermişti kızın istediği odanın anahtarını. Öyle ya ne aşklar görmüş ne ayrılıklara tanık olmuştu tombul pansiyon sahibi.

“”Her şey yerli yerinde.” iye mırıldandı Tuana. Göz gezdirdi odanın her köşesine tek tek. Balkona çıktı sonra gözleri kilitlendi Foça’nın kendine özgü manzarasına. Öylece oturdu balkonda. Ne kadar oturduğunu o da bilmiyordu.

...

“Selim nen var? Toplantıda mıydın değil miydin? Ruh gibisin.”

“Katılmamı istedin, katıldım işte. Benden bu kadar.Gidiyorum ben.”

“Selim ciddi değilsin değil mi? Dönmeyeceksin İstanbul’a.”

“Toplantıya katıldım. İmzalar atıldı. Olay istediğimiz gibi sonuçlandı.”

“Yani… Ne demeye çalışıyorsun?”

“İstanbul’ a dönüyorum demek.”

“ Kararlısın yani.”

“Anlamıyor musun Harun? Tuana’yı çok merak ediyorum. Haber alamıyorum ondan. Bir şeyler oluyor eminim. Dün akşam ki radyo programı kesin bir şeyler oluyor.”

“Artık kal desem de dinlemeyeceksin beni, tanıyorum seni.”

Evet, anlamında başını salladı Selim.

“Merak etme görüşmeleri hallederim ben.”

“Sen de bana güvenmiştin biliyorum. Yükü senin omuzlarına yıkmak…Elif ile zamanınızdan çalmak istemezdim ama gördün işte bedenim burada da olsa ruhum sevdiğim kadının yanında.”

“Selim.”diyerek kavradı arkadaşının kolunu Harun.

“İşine karışmak istemiyorum ama çok uzatmadın mı bu yaz eğlencesini.”

“Tuana benim için yaz eğlencesi değil Harun. O benim sevdiğim kadın.”

“Peki ya karın?”

Selim’in benzi uçmuştu. Bu gerçeği duymak istemese de gerçekten kaçmaya çalışsa da ensesinde hissetti kabus gibi o soğuk şamarı. Hiçbir şey söylemeden baktı arkadaşının gözlerine.

“Selim kendimi çok suçluyorum ben… Keşke diyorum keşke o masaya gidelim diye ısrarcı davranmasaydım Marmaris’te. Hayatın benim yüzümden alt üst oldu.”

“Benim bir hayatım yoktu Harun. Sen bilmesen de… Bazı şeyler var ki ne kadar yakın dostum olursan ol sana bile anlatamayacağım şeyler…” diye düşündü Selim. Sonra arkadaşını ferahlatmak istercesine.

“O zaman sen de Elif ile tanışamazdın.” dedi.

“Ben bekâr bir adamım. Ama sen… Karını hiç görmemiş olsam da… Evlisin. Karına da Tuana ‘ya da yazık. Çok zor durumdasın Selim.Nasıl kurtulacaksın bu durumdan?”

Buruk bir şekilde gülümsemeye çalıştı Selim.

“Karımı tanıştıramıyorsam bir sebebi var elbette dostum.”diye düşündü.

“Sonucun böyle olacağını bilemezdik. Aşk ısmarlama değildir. Bir anda yerleşiverir yüreklere. Ben Tuana’yı çok sevdim Harun. İyi ki ısrar etmişsin o masaya gidelim diye.”

...

Selim’in bindiği uçak gökyüzünde süzülüyordu kocaman bir kuş gibi.

...

İkindi vakti olmuştu neredeyse. Güneşin batışına odaklanmıştı şimdi Tauna.

“O gün de babanla birlikte seyretmiştik gün batımını…” diye mırıldandı.

“Anlatmıştım sana. Menekşe renkli bir akşamüstüydü…” diyerek elini karnının üzerinde gezdirdi.

Dün gibi yaşıyordu sanki o gün orada yaşananları.

...

Soluğu Tuana’nın evinde aldı Selim. Arabasını park ederek indi aşağıya. Başını kızın oturduğu apartmana çevirerek penceresine baktı. Ve hızla çıktı merdivenleri. Bir an önce sevdiğine kavuşmak, O’nu kollarının arasında tutabilmekti tek düşündüğü. İyi olduğunu gözleri ile görüp, neler olduğunu O’nun o güzel sesinden dinlemeliydi. Kapıyı çaldığında kalbi yerinden çıkacak gibiydi. Çok değil birkaç dakika sonra açılacaktı kapı.

...

Tuana’nın sevgi dolu gözleri buluştu önce Selim’in kilerle gün batımında... Sonra dudakları birleşiverdi.

”Seni seviyorum...” dedi adam.

”Bir daha söyle.”

“Seni çok….Çok...Çok seviyorum...”

"Ben de seni çok seviyorum aşkım.”

Nasıl oldu da balkondan içeri girmişler ve uzanmışlardı yatağa. Nasıl bir vücut olmuştu bedenleri. Zaman durmuştu birbirinin kollarında. Başka bir diyarda soluk alıp veriyorlardı şimdi. Öpücüklere boğuluyordu Tauna. Sıcacıktı erkeğin dudakları. Kuş gibi çırpınıyordu kalbi. Kanat çırpıyorlardı bir masal ülkesine.

...

Bir daha çaldı kapıyı Selim. Ama umduğu gibi değildi hiçbir şey. Kapı duvardı. Neredeydi Tuana’sı? Bu saatte nerede olabilirdi? Radyo ya... Tabii orada olmalıydı. Ama bu akşam programı yok ki diye hatırladı Selim. Kapana sıkışmış gibi hissetti kendisini… Bir umut radyoya doğru yol aldı. Yoktu Tuanası. Neşe’nin sözleri yankılandı kulaklarında defalarca.

“Tuana ayrıldı şehirden.” diyordu.

“Nereye gittiğini bilmiyorum. Bir süre için gitti sanırım. Nereye gittiğini inanın ki bilmiyorum Selim Bey.”

Sevdiği kadının şehirden ayrıldığını duymak, kapının önünde öylece kalmaktan daha acı gelmişti Selim’e. Tuana gitmişti, Ona söylemeden. Yok olmuştu.

“Evet, bir gariplik vardı.” demişti Neşe.

“Ben de fark ettim. Kendinde değil gibiydi.”

“Can damlam neler oluyor? Neredesin şimdi?” diyerek yumruk yaptığı elini direksiyona indirdi çaresizce. Düğüm düğümdü boğazı. Endişeliydi. Kalakalmıştı orada öylece ne yapacağını onu nerede arayacağını bilemeden. Hiç bu kadar çaresiz hissetmemişti kendisini, yaşadığı onca şeye rağmen her zaman ayakta dimdik durmayı başarabilmişti ama şimdi her şey çok karışık ve çözümlenemez gibiydi. Nereye gideceğini bilmeden çevirdi arabanın kontak anahtarını. Bastı ayağının altındaki gaz pedalına.

 
Toplam blog
: 755
: 776
Kayıt tarihi
: 13.06.07
 
 

Ankara'da doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimimi Ankara'da tamamladım. AÜİF iş idaresi b..