Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Kasım '09

 
Kategori
Öykü
 

Sır- 17. bölüm

Sır- 17. bölüm
 

"RESİM:ALINTI"“Ağlama Tuana. Bak ben ağlıyor muyum? Yalnız kalmak isteyen sendin hem. Her ne kadar s


''Bu kaçıncı mevsim

Bu kaçıncı bahar

Bu sahte gülüsün ne anlamı var

Yüzüme bakmaya cesaretin yok mu?

Yoksa sakladığın bir şeyler mi var?''

Yaşlı kadın bir süre izledi gözyaşları içindeki kızı. Yalnız kalmalıydı bir süre için. Uzandı kendi gözyaşlarını da sildi ve ağır adımlarla yaklaştı kızın oturduğu masaya.

''Merhaba… Oturabilir miyim biraz?''

''Siz. Tabii. Buyurun.'' diyerek gözyaşlarını gizlemeye çalıştı genç kadın. Ardından da gülümsemeye.

'' Az önce istemeden sizi gördüm.''

''Öyle mi ?''

''Delikanlı geldiğinde sevinmiştim. Gelişi ile gözüme girmişti. Bu sabahta sizi görünce yani bir arada… Aranızdaki buzlar eridi sanıp sevinmiştim.''

''Siz bizi mi gözlüyordunuz?''

''Yanlış anladınız küçük hanım.''

''Ben… Tanıdım sizi. Geçen yaz gelmiştiniz ilk… Ne kadar da mutluydunuz…''

''Bizi hatırladınız demek…''

''Bir gördüğümü bir daha unutmam kolay kolay. Diyeceğim o ki… Az önce delikanlı pek bir bozuk ayrıldı buradan. O gittiğinden beri de gözünüzün yaşı dinmedi. Birbirinizi çok sevdiğiniz belli. Ama neden bu gözyaşları?''

'' Keşke keşke anlatabilseydim. Biriyle paylaşmaya o kadar ihtiyacım var ki aslında. Ama yapamam… Anlatamam…''

'' Bak güzel kızım… Sen, benim gençliğime o kadar benziyorsun ki…'' diyerek uzandı kızın elini tuttu yaşlı kadın ve yıllar öncesine gitti adeta.

''Ben de kırık bir aşk hikâyesi yüzünden kaçıp gelmiştim Foça’ya yıllar yıllar önce. Ben senin kadar şanslı değildim ama. Sevdiğim adam gelmedi peşimden. Çok bekledim Onu. Gelsin diye dualar ettim. Gelmedi. Ben de inat ettim dönmedim bir daha. O gün bugündür burada, bu küçük sahil kasabasında ayaklarımın üzerinde durmaya çalışıyorum. Belki de bu yüzden kalbim ayrılıklara değil kavuşmalara tanık olmak istiyor. Ve güzel kızım siz birbirinize o kadar çok yakışıyorsunuz ki…''

''Durum çok karışık… Selim… Onun evli olduğunu öğrendim.''

Yaşlı kadın acı ile dudağını ısırdı ve kuvvetlice kavradı kızın elini.

'' Ben başkasından öğrendim.''

''Sormadın mı Ona?''

Başını salladı hayır anlamında Tuana.

''Yanlış yapmışsın. Onunla konuşmalıydın.Ya sana söyleyen kişi doğru söylemiyorsa.''

''Öyle biri değil Elif. En yakın arkadaşım benim.''

''İsteyerek değil ama belki de yanlış duymuştur, gerçeği bilmiyordur. Düşünsene şöyle bir, bir şey duyuyorsun ve suçladığın adamın bundan haberi bile yok.Yani neden kaçtığını, neler olduğunu bilmiyor.''

''Ona bunu bildiğimi söyleyemem. Karşımda zor durumda kalmasını görmek istemiyorum. Bana yalan söylemesini istemiyorum. Onu o kadar çok seviyorum ki…''

''O zaman… Sen de Onu kandırmış olmuyor musun? Yani bunu dile getirmeyerek…''

''Biliyor musunuz? Üstelik ben bebek bekliyorum.''

''Ve bunu da bilmiyor değil mi Selim?''

''Bilmiyor. Evli olduğunu öğrenince söyleyemedim. Bebeği dünyaya getirip getirmeyeceğimi bile bilmiyorum henüz. Tek bildiğim bizim bir geleceğimizin olmadığı.''

''Güzel kızım…Az önce anlattıklarımı hatırlıyor musun?Benim hikâyemi.''

Başını salladı kız.

''Onun yanına git.''

''Birazdan gelecek ve sonra İstanbul’a dönecek.''

''Kaçarak hiçbir şeyi çözemezsin. Aksine olayların üzerine gitmelisin. Güçlü olmalısın. Ben derim ki Onunla İstanbul’a dön. Ve eğer ne yapacağına karar veremiyorsan… Bırak kendini akışına hayatın ve kaderin ne ise onu yaşa. Ama ne olursa olsun öyle ya da böyle sevdiğinin yanında ol. Onu da kendini de boş yere üzme… Ne yapalım evliyse… Onun ne yaşadığını da bilmiyorsun ki…''

''Ben bunu bile bile Onunla devam edemem.''

'' İnsan hayata bir defa geliyor. Size bir şans ver. O delikanlının gözlerinde aşk var. Öyle olmasa kalkıp gelmezdi buralara. Senin de öyle… Zamana bırak biraz…''

''Zamanım yok ki… İş işten geçmeden belki de bebeği aldırmam gerekecek.''

''Şiiiiştt… Bunu onunla paylaşmalısın. Sen bu bebeğin annesi isen o da babası. Tek başına karar veremezsin.''

''Bilemiyorum.''

Selim’in yaklaştığını fark etmişti Tauna.

''Geliyor.'' diye fısıldadı.

''Size bir şans ver. Eğer gene de yapamayacağım diyorsan o zaman harekete geç. Unutma öfke ile kalkan zararla oturur.'' diyerek olumlu bir tasdik bekledi kızdan.

''Selim.''

Selim elindeki kutuyu uzattı kadına.

''Telefonun…''diyerek durakladı.

''Şeyy… Benim mutfağa bakmam lazım.''diyerek kalktı yaşlı kadın.

''Telefonun açık olacak değil mi Tauna? Aradığımda sana ulaşabileceğim… Sesini duyabileceğim değil mi?''

''Selim.''

''Biliyorum yalnız kalmak istiyorsun. Seni daha fazla meşgul etmeyeceğim. Gidiyorum.'' derken boğazı düğüm düğüm olmuştu her ikisinin de. Yutkundu Selim.

''Ağlama Tuana. Bak ben ağlıyor muyum? Yalnız kalmak isteyen sendin hem. Her ne kadar seni almak için geldiysem de… Elleri boş dönen benim.'' derken hıçkırıklara boğulmuştu Selim de.

''Vedalaşma zamanı…'' diyerek kadının ellerini avuçlarının arasına aldı. İki elini de ayrı ayrı götürdü dudaklarına. Gözleri kadının gözlerinden içeri girdi ve o bakışları öylesine sızlattı ki kalbini. Ve aniden çekti Onu kendine… Sarmaladı sımsıkı… Sıkıca sardı… Hiç bırakmak istemediği her halinden belli oluyordu. Mümkün olsa oracıkta göğsünü yaracak ve sevdiği kadını içine sokuverecekti. Bir daha hiç kaybetmemek üzere.

''Canım benim… Canım… Biricik sevgilim… Bize neler oluyor? '' diye fısıldadı hüzünlü bir ses tonu ile kadının kulağına. Tuana’nın gözyaşları ıslatıyordu adamın yanağını. Selim kızın yüzünü aldı avuçlarının içine ve dudaklarını olabildiğince ateşli bir şekilde öptü. Öptü... Öptü…Ve aniden bıraktı. Son kez baktı kadının gözlerine ve arkasını dönerek hızla adımlarla ilerledi.

 
Toplam blog
: 755
: 776
Kayıt tarihi
: 13.06.07
 
 

Ankara'da doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimimi Ankara'da tamamladım. AÜİF iş idaresi b..