Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Nisan '07

 
Kategori
Siyaset
 

Sivil, darbe yapmaz

Sivil, darbe yapmaz
 

Yıl 1991…

O yıl “Erken seçim” yapılacak. Partiler, erken seçim için çalışmalara başlamışlar.

Fazilet partisi, Kayseri’de birinci sıradan bir aday gösterdi. Adı Abdullah GÜL…

Cumhuriyet çocuğu. En azından 1950 yılının “Cumhuriyet Bayramı”nda doğmuş. Gencecik ve güler yüzlü, samimi ve dürüst görünüşlü…

Demokrasinin gereği, tüm düşüncelerin TBMM çatısı altında temsil edilmesidir. Böyle düşündüğüm için de o seçim döneminden itibaren bir Kayseri’li olarak ilk günden itibaren desteledim ve her ortamda da, yazılarımda da bu güne kadar karınca kaderince bu desteğimi sürdürdüm.

Evet… Sayın Abdullah GÜL, 3 Kasım 2002 seçimlerinde tek başına iktidar olup, arkasından bir de Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olunca, o güne kadar bana gösterdiği “İlgi”yi birden bire kesti. Ya da etrafındaki bir kısım “Yalaka”lar buna neden olmuş olabilir. Bunu da şundan dolayı söylüyorum. 3 Kasım 2002 tarihinden sonra birçok kez sadece “Kutlama” amaçlı olarak kendisini aradığım halde, o güne kadar her aradığımda görüşebildiğim Abdullah GÜL ile o tarihten bu güne kadar görüşemedim.

Benim için elbette önemli değil. O güne kadar “Dost” idik de o günden sonra “Aramadı” diye dostluğumuzu bozacak değildik ya. Ayrıca Sayın Abdullah GÜL’ün benim dostluğuma ve desteğime de ihtiyacının olmadığı bir gerçek.

Sadece bu nedenle bizim “Delikanlılık” kitabımızda ve demokrasiye olan inancımızdan dolayı, ayrıca da hemşeri ilişkileri içinde Abdullah GÜL hakkında olumsuz yazı yazmamam gerekir diye düşünerek yazmadım. Daha doğru bir ifade ile “Kalleşlik” yapmama, dostluğumu “Çıkar” ilişkisi ile ilintili olmadığına inanarak ve bunu gösterme uğruna yazmadım.

Bu gün de yazmak niyetinde değildim. Partisi ve Başbakan hakkında yazdıklarım zaten yeter de artar bile…

Bu gün ilk ve belki de son yazacağım. Son kez yazacağım çünkü Kayseri ve Kayseri’li olarak Sayın Abdullah GÜL’e sahip çıkıyoruz ve bunu da devam ettirmek istiyoruz. Ben inanıyorum ki, Abdullah GÜL, Recep Tayyip ERDOĞAN kadar değil. Veya en azından ben öyle olduğuna inanmak istiyorum.

Hemşerililiğimden de diyebilirsiniz. Olsun deyin… Bunda kendimi kınayacak bir şey göremiyorum.

Ama…

Bir konuda dikkatini çekmek istiyorum.

Sayın Abdullah Gül, Cumhurbaşkanı Sezer'in rejim uyarılarına "Türk halkı bunlara inanmıyor" diye tepki göstermiş. KKTC ziyareti dönüşünde Esenboğa Havalimanı'nda gazetecilerin sorularını yanıtlayan Gül, Sezer'in konuşmasını tam olarak dinleyemediğini ancak Türkiye'de siyasal rejimin tehlike altında olduğuna inanmadığını söyledi. Gül, "Türkiye'ye sadece Türkler değil, yabancılar da güveniyor" diye konuşmuş. Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın sınır ötesi operasyonla ilgili sözleri için de Gül, "Bu konuyla ilgili yapılan açıklamaların hepsi planlı ve hazırlıklıdır" demiş. Gül, Büyükanıt'ın "sözde değil özde bağlı" sözlerini de, "Bundan kimsenin şüphesi yok. Zaten Genelkurmay Başkanımız da bundan şüphesi olmadığını açıkça söylemiştir" diye yorumlamış.

Bir; "Türk halkı bunlara inanmıyor" dediğine katılmıyorum. Sayın GÜL ve Partisi, halkın sesini ve tavrını algılamakta zorluk çekiyor. Bu gün (14 Nisan 2007) yapılan mitingi görmezden geliyorlar. Ya da bağımsız olması gereken TBMM başkanı vasıtasıyla taraflı olarak bu mitingi hafife almaya “Darbe” olarak nitelemeye çalışıyorlar.

İki; "Türkiye'ye sadece Türkler değil, yabancılar da güveniyor" diyor Sayın GÜL… Öyle olması doğal değil mi? Türkiye’nin ekonomisi yabancılar tarafından kontrol ediliyor. Elbette kendi kontrolleri altında bulunan Türkiye’ye güvenecekler.

Üç; Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın sınır ötesi operasyonla ilgili sözleri için de Gül, "Bu konuyla ilgili yapılan açıklamaların hepsi planlı ve hazırlıklıdır" demiş.

Yani?...

Buradan anlaşılan şu…

Siyasi irade ne yapılacağına karar vermiş, bu karar doğrultusunda işler yürütülüyor ve Genelkurmay Başkanı da bu plan çerçevesinde “Basın Toplantısı” yaparak “Siyasi irade karar versin, yasalar çerçevesinde biz yapacağımızı yaparız” diyor…

Yani, planlı programlı ve önceden karar verildiği gibi…

O zaman Genelkurmay Başkanı’nın bu toplantıda söylediği bütün sözler bu program gereği ise, Sayın BÜYÜKANIT, bu program çerçevesinde konuştuysa, Cumhurbaşkanının nasıl olması gerektiğini tarif eden “Sözde değil, özde” tarifi de mi bu program çerçevesinde?...

Ve bu program Milli Güvenlik Kurulu toplantısında son şeklini aldıysa…

Öyle ya, Sayın Abdullah GÜL’ün sözleri insanı buraya getiriyor…

O zaman Sayın Ahmet Necdet SEZER’in sözlerine neden “İnanmıyor” onu sormak gerekir. Milli Güvenlik Kurulu Başkanı Sayın SEZER değil mi? Bütün bu olaylar salonda konuşulmadı mı? O zaman Sayın SEZER’in konuşmasının aslı ve özü de konuşuldu.

Sayın Abdullah GÜL’den ben şu açıklamayı yapmasını bekliyorum.

“Evet, toplantıda bu meseleler görüşüldü. Biz siyasi irade olarak Türk Silahlı Kuvvetleri ile görüş birliği içindeyiz ama ne TSK ne de siyasi irade olarak bizler Sayın Cumhurbaşkanı ile aynı kanaatte değiliz. Bu güne kadar olmadık, zaten bundan sonra da olmayız”

Bunu neden istiyorum?

Bakın aynı konuda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in dünkü konuşmasını eleştirerek, "Sayın Genelkurmay Başkanı'mızın açıklamaları gayet dikkatliydi. Ancak Sayın Cumhurbaşkanı'nın konuşmalarında aynı hassasiyeti bulamadım" demiş.

Gelelim bunu neden istiyorum sorusuna…

Türk Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanı, yani en üstteki komutanın tüm söylediklerine “Katılma” iradesini gösteriyorsunuz da, diğer taraftan Cumhurbaşkanı’nın ayni minvaldeki sözlerine karşısınız?

Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN “Delikanlı” olmaktan söz ederken bu eylemi nasıl icra ettiğine bir diyeceğim yok. Ana hemşerimin “delikanlı” olmasından son derece kıvanç duyarım.

Hemşerim sen sen ol, ne Erdoğan’ın ne de Arınç’ın peşine takılma… Bak Tandoğan meydanını dolduranlara… Onlara kulak ver. O görüntü “Sivil darbe” değil. Çünkü darbenin “Sivil”i olmaz. Sivilin yaptığına “Demokrasi”nin gereği denir, o da “Darbe” değildir.

14 NİSAN 2007

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..