Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Nisan '07

 
Kategori
Siyaset
 

Şeriat nasıl gelir?

Şeriat nasıl gelir?
 

İlk çocukluk yıllarımdan bir olay hatırlıyorum. Ankara’dayım. Mahallede “Komşuya yarın radyo gelecekmiş, ” dediler. Yarın oldu. Çocuklar sabahın köründe komşunun kapısının önündeyiz. Koşuyoruz, oynuyoruz ama, gözümüz komşunun kapısında.

Radyonun nasıl bir şey olduğunu bilmiyoruz. Şöyle istenildiğinde ses veren, sonra şarkı, türkü söyleyen ve çalgı çalan adamları içinde barındıran bir şey olduğunu işitmiş olanlarımız var ama, yani bu radyo denilen şey neyle gelecek, nasıl gelecek? Kamyonla mı getirilir, yoksa kırk elli kişi ucundan kulağından tutarak oflaya puflaya taşıyarak mı getirirler, bilenimiz yok. Ve biz sekiz on çocuk kapının hemen önünde oynaşıyoruz. Dediğim gibi gözümüz komşunun kapısında ve bir de sokağın öbür ucunda.

Öğle vakti oldu, sokak bomboş.. Ara sıra gelip geçenler oluyor. Hatta radyo gelecek komşuya da girip çıkanlar oldu. Koltuğunun altında büyücek bir kutu taşıyan ev sahibi amca bize gülümseyerek, hatta başlarımızı okşayarak evine girdi ama radyodan haber yok. Derken bu evin kapısı önünde fazlaca oyalanmış olmamız içeriden birilerinin dikkatini çekmiş olacak ki, çıkıp sordular. “Çocuklar! Siz niye başka bir yerde oynamıyorsunuz bakayım?” İçimizden cesur biri yanıtladı: “Bu eve radyo gelecek dediler, biz onu bekliyoruz.”

Kadıncağız büyük bir heyecanla kapının dışına geldi. “Yavrularım, ” dedi. “Sabahtan beri niye söylemiyorsunuz? Radyo geldi, madem merak ediyorsunuz, gelin içeri.. Size radyomuzu göstereyim.. Boşuna beklediniz burada. Hadi gelin içeri..” Evet bizim “hangar” kadar hayal ettiğimiz ve bu eve nasıl sığacağına akıl erdiremediğimiz radyo meğer içine şöyle şişmanca bir kedi sığacak büyüklükte bir kutuymuş. Şimdi buradan konuya geliyorum. Bizim insanımız “Şeriat” ın ne olduğunu bilmiyor.

Bana öyle geliyor ki, “Hadi canım sende.. Bu ülkeye şeriat meriat gelmez, ” diyen kafalar şeriat’ı şöyle kapıdan bacadan gelecek, gelirken insanların gözüne kulağına batacak, önüne çıkılınca gelmesi engellenecek bir “şey” sanıyorlar. Şeriat öyle bir gelir ki, gelişinde kimsenin ruhu duymaz. Ancak, sonrasında farkedilir. Bir de öyle blok halinde, “Güm!” diye gelmez. Bir de öyle istenmeyen, ondan rahatsız olunan bir biçimde gelmez. Güler yüzüyle, okşayıcı haliyle gelir.

Üniversitelerin kapısında ağlaşan başörtülü genç kızları gözünüzün önüne getirin.. Kırk yıl önce bunların sayısı “bir tek” bile değildi. Bir tek genç bayan çıktı, “Okula başımı örterek gireceğim, ” dedi. Ne vardı bunda? Buyursundu, girsindi.. Ama sonra ne oldu?

Bir iken iki, iki iken iki yüz, sonra beş yüz oldular.

Benim gençliğimde öğretmen olarak çalıştığım köyde yirmili yaşlarda kızlar başlarını örtmezlerdi. Şimdi isanlar neredeyse kızlarının doğarken başörtülü doğmayışından yakınacak haldeler.. Elli yılda nereden nereye gelindiğini siz hesap eyleyin. Ve bundan beş on yıl önce bu köyden biri, bir akrabasına şöyle dedi: “Biz şimdi koca köyde seksen kişiyiz diye ses çıkarmıyoruz. Sayımız sekiz yüz olunca sizi yatırıp keseriz bile.” Evet, tanıklarım var, tam tamına böyle dedi.. Elbette şaka niyetine..

Yıllardır “mesele” deyip geçtiğimiz sözcüğü şimdi ikiye bölüp de öyle söylüyor. Çünkü İmam Tayyip öyle konuşuyor. Genç arkadaşım “Selamün aleyküm” diyor. Şimdi hemen “Ne varmış bunda?” denilecektir. Böyle selamlaşanlara sorun. “Allahın selamı” imiş.

“Bu söylemin neresinde Allah lafı geçiyor?” dediğinizde yanıt veremiyorlar. Sonra bir soru daha: “Yeryüzünde Arapça konuştuğu halde müslüman olmayan topluluklar var. Bunların bir kısmı da belki Hıristiyandır. Peki bu gayri müslim araplar birbirine ne diyerek selamlaşıyorlar?”Lafı uzatmadan buradan söylüyorum. Türkiye’ye şeriatı getirebilmek için yasa değişikliğine gerek yok. Ortalığı boş yere velveleye vermeyecekler.. Her şey kendiliğinden oluşma sürecine zaten girmiş durumda.. Bunlar bekçilik edecekler. Hızlandırıcı rol oynayacaklar. Ve günün birinde Türkiye’de bütün kadınlar sokağa türbanla çıkacaklar. Bunlar elbette gönüllü olarak takacaklar bunu. Hele bir takmasınlar da başlarına geleceği görsünler.

Bakkaldan rakı istediğinizde adam ananıza söver gibi rakıyı verirse ve bu tavrı Türkiye çapında yaygınlaştırmayı başarırlarsa buyurun, içkiyi yasak etmeye gerek yok ki. Cuma günü namaz vaktinde sokakta görülen üç beş kişiye birilerinin öldüresiye dayak attığını düşünün.

Buyurun Cuma namazına.

Bende anı çok, bakınız ne anlatacağım. Balıkesir’in ilçelerinden birine görevli gönderildim.. Adı şöyle “Dursun”. Kırk yıl kadar önce.. Bir ramazan günü.. Çarşıda bütün lokantalar kapalı. Kara bıyıklı, kır sakallı adamlar her köşe bucakta ellerinde tespih.. Cesaret edip dükkanlardan yiyecek bir şey de isteyemiyorum. Kasabada bir tanıdığım var. Çaresiz ona telefon ettim.

“Ağabey, seni rahatsız etmek istemiyordum ama, ben açlıktan ölüyorum, ” dedim.

“Bekle, Zeynelciğim geliyorum, ” dedi. Az sonra arkadaşım geldi. Cadde boyunca ilerliyoruz. Bana dedi ki: “Ben bir kapıyı açacağım sen kendini acele içeri atmaya bak..” Vitrini gazeteyle kaplanmış üzerinde de “Mübarek Ramazan dolayısıyla kapalıyız” yazılı bir lokantanın kapısı önünde durduk. Arkadaş kapıyı açtı, ben içeri daldım. Şimdi lokantadayız. O da ne? İçerisi ana baba günü.. Her masada beş altı kişi.. Her masanın üzerinde yetmişlik rakı şişeleri.. Gözler kayık, insanlar neşeli.. “Şerefe arkadaşlar! Şerefe yeni gelenler!” O gün öğle üzeri açlık tehlikesi gçirdiğim bu güzel kasabamızdan akşam üstü çakırkeyf bir halde arkadaşımdan ayrıldım.

Ne demek istediğimi acaba tam anlamıyla diyebildim mi?

Şeriat altmış yıldır geliyor, geldi bile..

 
Toplam blog
: 49
: 774
Kayıt tarihi
: 19.11.06
 
 

Ben uzun zamandır yazıyorum. Türkiye'den epey uzakta oturuyorum. Üç çocuğun babası ve pek çok çocuğu..