- Kategori
- Doğal Hayat / Çevre
Sokağın kral kedisi
Küçüklüğünden beri diğerlerinden farklıydı ki benim ilgimi çekmişti.
Karşı evin çit arkasındaki alanını mekan bellemişti. Orada doğduğundan olacak.
Her balkona çıkışta onu izlerdim. Diğerleri yüzükoyun uyusa mesela bu sırt üstü yatardı.
Enteresandı.
Genelde beyaz renklerin hakim olduğu gövdesi, iri bir kafası vardı.
Dayı dayı yürüyüşü Çiçek Abbas’taki Şener Şen’i andırırdı. En çok da o hoşuma giderdi. Bu mahallenin kıralı benim diyen bir havası vardı. Acıktığı zaman insanların poşetlerini yem torbası sanan, ona gözünü dikenlerden değildi.
Belli ki bunu da racondan saymıyor, köşedeki konteynerlardan besleniyordu .
O orada ise hiçbiri kontenyere çıkamıyordu. Züğürt te olsa, aç da olsa ağaydı.
Tavizsizdi ama öyle daha değerliydi benim için. Herkes yemimi suyumu verse ben de kedi olurdum, ne olacak ki?.
Kedi olmak kolay mı öyle? Nafakanı çöpten çıkarmak... Dalaşmak... Ünvanını korumak?
İşin içinde bir de mahallenin ufaklarını korumak da vardı. Onlara sataşanları püskürttüğünü görmüştüm kaç kere.
Sanki yürürlükten kaldırılan andımızı okumuş gibiydi. Küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak.
Adı yoktu, boynunda kordelası da. Ama özgürdü...
Kendine güveni arttıkça mahalledeki denetim alanı da artmıştı. Sorumluluğa da. Öyle sanıyordu.
Sırtüstü yatıp neşeyle oynadığı günler çok çabuk geride kalmıştı. İnsanın 10 yılı onların 1 yılıydı sonuçta.
Bir gün sağ arka ayağını çekerken zorlandığını gördüm.
Ondan sonra 3-4 ay geçti ona hiç rastlamadım.
Öldüyse yazık.
Kısa hayatına çok şey sığdırmış insanlar gibiydi.
Pişmiş ete soğan doğramadan, etliye sütlüye karışmadan, mahallelinin poşet poşet verdiği yemlerle karnını doyurup, köşelerdeki suluklardan içip, sırt üstü yatıp, yuvarlansa, eminim ki sağlam bir şekilde bugün yaşıyor olacaktı.
Tıpkı insanlar gibiydi. Dayı dayı yürüyüşünün ardında bir asalet, bir zerafet vardı ki ‘’kedidir kedi’’ diyen insanların fark etmesi mümkün değildi.
İnsanın sahte kabadayısına inat.
Kanındaki ‘’liderlik ruhu’’ ile birlikte doğmuştu.