Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ocak '15

 
Kategori
Sinema
 

Son Umut (The Water Diviner)

Son Umut (The Water Diviner)
 

Akşam, Russel Crown'un Son Umut ( The Water Diviner) filmini izledim. Filmi izlerken aklıma gelen ilk düşünce,  bazı sahnelerin dünya kopyalarında bulunup bulunmadığı kuşkusu oldu.

Filmin Türk oyuncuları, Hasan Binbaşı'yı canlandıran Yılmaz Erdoğan'la, Çavuş Cemal'i canlandıran Cem Yılmaz'ın filmin senaryosuna katkılarda bulunduğu anlaşılıyor.

Örneğin, Cem Yılmaz'ın "Av Mevsimi" filminde çok sevilen bir türkü söyleme sahnesi vardı. Aynısı, Son Umut filminde de yer almış... Değişen sadece türküler olmuş.. Bunu, filmin senaristlerinin akıl edeceğini hiç sanmıyorum.

Ama benim asıl kaygım, filmin dünya kopyalarında Türkiye kopyasındaki mesajların olmama ihtimali... Örneğin, kahramanlarımız İstanbul'dan Afyon'a kaçarken yolda yedikleri baskın filmin dünya kopyalarında da "Yunan çeteleri" tarafından yapılıyor gibi gösteriliyor mu?

Yoksa, o kopyalarda "Türk eşkiya çeteleri" gibi mi yansıtılıyor mesela!!

Çanakkale savaşları Anzaklar için milli bir karakter gösterir. Bir bakıma İngiltere adına da olsa, Anzak olarak katıldıkları tek savaştır Gelibolu... Bu nedenle Avusturalyalı kimliğini Gelibolu'da bulur Anzaklar...

Avusturalyalı sinemacıların Çanakkale'ye ilgisi bundandır. Ancak, Batılıların bize bakışlarını biliriz... Tarihin gerçeklerini saptırarak Müslüman Türk'ü karalamak adına ne kara filmler yapıldığını biliyoruz... Belki bu yüzdendir yoğurdu üflememiz...

Yukardaki kaygılarımı ya da kuşkularımı dile getirdikten sonra, filme dönersek, film üç oğlunu İngiltere ve Kraliçe adına hiç tereddüt etmeden Gelibolu'ya gönderen Avusturyalı bir babanın (Russel Crowe'un canlandırdığı Conner), oğullarının yolunu gözlemekten yorulup intihar eden annenin hatırasına hürmeten onların mezararını bulmak için savaştan dört yıl sonra Türkiye'ye gelişini ve ölen oğullarının mezarını arayışını hikaye ediyor.

Yer yer geri dönüşlerle Çanakkale'de ne tür dramlar yaşandığını, dünya savaş sahnelerinin en yürek paralayıcılarının bu küçük coğrafyada gerçekleştiğini de anlatmaktan geri durmuyor film.

Çanakkale Savaşları esas itibariyle bize pahalıya mal olmuş savaşlardır. Üstelik, ödenen bu pahalı bedele rağmen karşılığı alınamamış bir savaştır.

Osmanlı'nın bu son destanı ne yazık ki, aynı zamanda nerdeyse tüm entellektüel gücünün yitirilmesi sonucunu doğurmuş, bu durum, bundan sonra Türkiye üzerinde yapılan her türlü operasyonu kolaylaştırmıştır.

Kısacası, Çanakkale'de ne uğruna hayatlar verilmiş, gençlikler feda edilmişse, daha sonra onların hepsi yok sayılarak bir "modernleşme" yoluna girilmiştir. Bu Türkiye'nin aci gerçeğidir, kim ne derse desin!

Son Umut, bir Avusturalya-Türkiye ortak yapımı gibi gözükecek kadar yerli ögelerle bezenmiş... Yerli öğeler sadece Yılmaz Erdoğan ve Cem Yılmaz (bir de Salih Kalyoncu var) değil, elbette İstanbul'da başrollerde...

Özellikle filmin küçük yıldızı Orhan'ın Avusturyalı Baba Conner'i götürdüğü Sultan Ahmet camisinde, Avusturyalı'nın o gökyüzü gibi masmavi kubbeyi bakarken duyduğu hayranlık belki de filmin "en gerçek" sahnesini oluşturuyordu.

Eğer, kaygılarım sütten ağzı yandığı için yoğurdu üfleyerek yiyen bir Müslüman Türk'ün paranoyaları değilse, bu film hem görselliği hem içeriği açısından Türkiye ile ilgili olumlu mesajlar veren bir film olmuş...

Hiç değilse, Batılıların Türkiye'ye bakışlarındaki alışılmış "kalıp"ları yer yer aşılmış.. Bu yüzden izlenmeye değer diyorum.

 

 

 
Toplam blog
: 1645
: 822
Kayıt tarihi
: 19.01.08
 
 

Edebiyat, kamu yönetimi ve gazetecilik tahsili... 27 yıllık eğitimcilik hayatından sonra emeklili..