- Kategori
- Ekonomi - Finans
Sosyal ekonominin kaynakları
SOSYAL EKONOMİNİN ÖNEMİ
İkinci dünya savaşı sonrasından bu yana, özellikle Fransız literatüründe, 1980’den sonra da tüm Avrupa Birliği kaynaklarında sosyal ekonomi konusunda yoğun yayınlar görülmeğe başladı. Sosyal ekonominin alanı, gelişmiş ülkelerde Devlet korumacılığının yerine alması gereken bir sistem şeklinde ifade edilirken, gelişmekte olan ülkelerde ekonomilerin düzelmesine bağlı sorunların çözümüne katkı sağlaması açısından değerlendirilmektedir. Giderek büyüyen işsizlik sorununun aşılması konusunda da yararlanılması düşünülen bir yaklaşımında önemli bir öğesi konumuna gelmiştir. Ekonomik bunalımların çözümüne özgül bir katkı sağlayan, ülkelere göre farklılıklar gösterse de, giderek pek çok ülkede uygulama alanı bulan sosyo-ekonomik bir oluşumdur.
İspanyolca konuşulan ülkelerde “halk ekonomisi” (économie populaire),“emek ekonomisi” (économie du travail)ve son yıllarda da “dayanışma ekonomisi”(économie solidaire) olarak adlandırılmaktadır. Anglo-saxon ülkelerinde ise “toplum kalkınması veya ekonomisi” ( économie ou développement communautaire)olarak ifade edilmektedir. Fransızca ve hollandacanın hakim olduğu ülkelerde ise “sosyal ekonomi veya kooperatif ekonomisi” olarak adlandırılmaktadır. Bu farklı terminolojiler, tamamen birbiri yerine geçen terimler değildir. Fakat bu kuruluşlar dayanışma ve işbirliği esasına göre organize olduklarından geniş bir görünüm (spectrum) zenginliğine sahiptirler. Git gide geleneksel sektörler olan özel ve kamu sektörleri yanında üçüncü büyük sektörolarak kabul görmektedirler.
Farklı ülkelerde bu kuruluşlar farklı adlarla anılsalar da , İkinci Dünya savaşından bu yana başta Fransa olmak üzere“sosyal ekonomi” adı altında toplanmaktadırlar. 1980’lerden sonra Anglo-saxon ülkeleri de dahil tüm AB ülkelerinde “sosyal ekonomi”adı altında anılmağa başlamıştır.Sosyal ekonomi kavramı, bir slogan kavramdeğildir, ekonominin diğer sektörlerine tamamlayıcı veya bu sektörlerin ekonomik sistem içinde gerçekleştiremediği “ekonomik ve sosyal boyutlu”faaliyetleri gerçekleştirme aracı olarak kabul görmektedir.
Bununla birlikte sosyal ekonomiyi günümüzde çok özel bir dikkatle izlemek gerekir. Zira bu kurumların rolü, sürekli değişim içindeki toplumlarda çok daha önemlidir. Neden önemlidir ? Öncelikle sosyal ekonominin oluşumunu, işleyişini, gelişme araçlarını özel ve kamu sektörü içinde araştıran ve değerlendiren kişi veya kurum pek yok gibidir. Bu nedenle mevcut “sosyal ekonomi kuruluşları” kendi sektör sorunlarını bizzat kendileri araştırmak durumundadırlar. İster gelişmiş ülkelerde olsun, isterse gelişmekte olan ülkelerde olsun, bu ülkelerdeki güncel gerçeklikleri yakalamak önemlidir.
Sosyal ekonominin tanımını veren bir çok kaynak, onun içeriğini şu noktalarda toplamaktadırlar (http://www.crida-fr.org/03_actualites/panels/Panel%207%20France/ISTR-EMES%20paper%20Draperi.doc):
1. Sosyal ekonomi, kooperatifler, yardımlaşma sandıkları (mutuelles), dernekler ve vakıflardan oluşan bir sektördür ( Bazı kaynaklar vakıfları dahil etmemektedirler);
2. Sosyal ekonomi, demokrasi, özgürlük ve dayanışma değerleri etrafında organize olmuş kişi birliklerinin tümünü ifade eder;
3. Sosyal ekonomi girişimleri, ne sermaye şirketi, ne de kamu girişimi olmayan girişimlerin toplandığı bir sektördür; ki bu durumda Üçüncü Sektörden bahsedilir.
“Sosyal ekonomi”terimi XIX. Yüzyılda da kullanılmışsa da, uzun yıllar üzerinde pek durulmamıştır. Ancak 1970’li yılların sonunda yeniden gündeme oturmuştur. Özellikle Fransa’da 1981’de DIES’in kurulması ile birlikte “sosyal ekonomi” terimi resmen tanımlanmıştır[1]. Yine Fransa’da sosyal ekonomi kurumları CEGES[2] bünyesi içinde federatif olarak örgütlenmişlerdir.
Örneğin 1980’de Fransa’da CNLAMCA[3] (Comité National de Liaison des Activités Mutualistes, Coopératives et Associatives) nın öncülüğünde, sosyal ekonominin girişimlerini, amaçlarını ve rolünü açıklamak amacıyla, “Sosyal Ekonomi Şartı”( http://www.cress-fc.org/charte_es.php) kabul edilmiş ve bu metin 1995’de yeniden güncelleştirilmiştir. Sosyal ekonomi sektörü içinde yer alan pek çok organizasyon bu şartı uyacaklarına dair imza koymuşlardır.
Sosyal ekonomi sektörünü oluşturan ve sosyal ekonomi şartını kabul eden organizasyonların temel hedefi, faaliyetlerini “sürdürülebilir kalkınma” çerçevesi içinde gerçekleştirmektir. Sürdürülebilir kalkınma, doğa üzerinde gerçekleştirilecek üretim sürecinde doğal kaynakların sınırlılığını hesaba katmak demektir. O nedenle, insanların üretim süreci içinde doğaya verdiği zararları göz önünde tutarak, doğal kaynakların gelecek kuşaklara bırakılma bilincini geliştirmeyi amaçlarlar. Kısacası sürdürülebilir kalkınma“gelecek kuşakların kapasitesini tehlikeye atmaksızın, onların ihtiyaçlarının da yanıtlanmasına dikkate alan, mevcut ihtiyaçları karşılayan kalkınma”(1987 - Mme Gro Harlem Brundtland, Premier Ministre norvégien) demektir. Bu konuda Birleşmiş Millet’lerin 1992 Rio Dünya Zirvesi’nde ayrıntılı tartışmalar yapılmıştır . (http://www.un.org/french/events/rio92/rioround.htm).
Sosyal Ekonominin Tarihsel Kökenleri
Çağdaş sosyal ekonomi, başlıca terimlerini 19.yüzyılda bulmuş olsa da, onun tarihi çok eski toplumlara kadar uzanır. Sosyal ekonominin doğuşu, yüz yıllık örgütlenme özgürlüğünün araştırılması ile içiçelik taşımaktadır. Çok eski ve ilkel toplumlarda gıda temininde, savunmada, yol,su bentleri, konut,vb.. yapmada, hasatlarda insanlar ortaklaşa hareket ederek, kendi koşullarına uygun yardımlaşma biçimleri bulmuşlar ve uygulamışlardır. Firavunlar devri Mısır’ından önce de kolektif yardımlaşma fonları ve loncaları mevcuttu. Eski yunanda cenaze törenleri ve ayinleri ortaklaşa organize ediliyordu. Roma İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra, bilhassa Avrupa’da sanat ve bilimlerde geleneksel dernekçilik, sığınma yurtları, kilise dernekleri,vb.. kurulmuştu.
IX. yüzyılda Avrupa’da yakın şehirler arasında ilk ticari şirketler, karşılıklı yardım esasına göre kurulmuştu. XI. Yüzyıldan itibaren yardımlaşma dernekleri, karşılıklı yardımlaşma uygulamaları, ilk kez dini kurumlar dışına çıkarak laik gruplaşmalar şeklinde örgütlenmeğe başlamıştır.
Gerçekten, Ortaçağın dernekçi realitesi çok zengindir. Bunlar çok çeşitli adlar ve biçimler altında dile getirilmişlerdir : hayır dernekleri, rehberlik dernekleri, yardımlaşma dernekleri, vb.. İslam dünyasında ortaçağ sonlarında kentler arası ticari ortaklıklar, eski Afrika ve Amerika yerlileri arasında zanaat yardımlaşma dernekleri oldukça yaygındı. Türkler arsasında Orta Asya’da ve Anadolu’da yüzlerce yıldır, informel ve formel biçimde çeşitli yardımlaşma biçimlerinin olduğu bilinmektedir; bunların uzantıları hala günümüzde canlılığını korumaktadırlar.
Bütün bu çokluğuna ve çeşitliliğine karşın, bu dernekçi yaklaşımlar aldatıcı olabilirler. Çünkü bu gruplaşmaların büyük çoğunluğunun yasal, ilkesel ve çalışma kuralları belirli formatlar şeklinde düzenlenmemiştir. Ancak Devlet ve dini kurumları temsil eden örgütlerin dışında kalanlar pek sürekli olamamışlardır.
Bununla beraber feodal bir düzenin egemen olduğu toplumlarda dinsel ve devlete ait örgütler dışında da yeni organizasyon tiplerinin doğması (loncalar gibi,..) gecikmemiştir. Ancak egemen güçlerin iktidarları, onları uzun yıllar baskı altında tutmuşlardır.
XVIII. yüzyılda, çok sayıda yasa dışı dernekler, 1789 devrimini de yanına alarak, yeni düşünceler üretmeye ve yaymaya başlamışlardır. Bununla beraber dernekleşme özgürlüğü, pek çok Avrupa ülkelerinde (İngiltere, Almanya, Hollanda) ve bilhassa ABD’de 19. yüzyılda kazanılmaya başlamıştır. Örneğin Belçika’da dernekleşme özgürlüğü 1861 tarihli Anayasa ile güvence altına girebilmiştir. Buna karşın sosyal ekonomi sektörünün en önemli biçimi olan kooperatifler ve imece sandıkları için ancak XIX. Yüzyılın sonları ile XX. Yüzyılın başlarına kadar beklenmesi gerekmiştir.
Sosyal Ekonominin İdeolojik Çoğulculuğu
Yasal olarak tanınmadan önce yardımlaşma sandıkları ve kooperatif tipinin çoklu inisiyatifleri, batı ülkelerinde doğmuşlardır. XIX yüzyılın bu köylü ve işçi birlikleri, çağdaş örneklerine kadar, politiko-kültürel bir çoğulculuk sergiler. Her sosyal ekonominin gideceği yolu belirleyen pek çok geçerli düşünceleri etkilemiştir :
Dernekçi sosyalizm:
Fourier, Owen, Saint-Simon, Proudhon ve diğerlerinin ütopyaları ile bu hareket temel bir rol oynar. 1870’e kadar, üretici kooperatiflerini hayata geçirmeğe uğraşan dernekçi sosyalizm düşünürleri, sosyal ekonomi ile sosyalizmi sık sık özdeşleştirmişlerdir; ki bu noktada uluslararası işçi hareketi egemen bir öğe olarak ortaya çıkacaktır. Karl Marx’ın bizzat kendisi kooperatifçilik üzerinde ayrıntılı bir şekilde durmasa da, onun uygun bir zaman diliminde ortaya çıkacağını belirtir. Bu kollektivist tezler geleceğe bırakılmıştı. Ancak işçi hareketinin önemli bir bölümü, toplumun dönüşüm süreçlerinde merkezi bir fonksiyonla sosyal ekonomiyi yadsıma yolunu seçmiştir. Bununla birlikte Jean Jaurés gibi sosyalistler, yoksul çevreleri iyileştirmek ve bu ortamdaki insanları eğitmek için kooperatifçiliği bir araç olarak kabul edecek ve onu uygulamaya sokmak için çaba gösterecektir (Fransa’da ilk sosyal atölyeler örneği). Öyle ki, politik mücadelenin hizmetinde propagandayı örgütlemek ve kaynakları bir arada toparlamak için onu güçlü bir araç olarak göreceklerdir.
Sosyal dincilik:
Din adamlarının önemli bir bölümü toplumsal hareketlere katılırlar. Örneğin Sosyal Hıristiyanlık, sosyal ekonominin gelişmesine katkıda bulunmuştur. 1891’de Kilise-Kurumu düzeyinde yayınlanan “Rerum Novarium” papazlık genelgesi, sosyal ekonomiyi cesaret veren dini bir belgedir. XIX yüzyıl Hıristiyanları , liberalizmin olumsuz etkileri ve jacobinizmin tuzakları ile devlet içinde bireyin absorbsiyonuna ve bireyin yalnızlaşmasına karşı mücadele etmek için “ara kurumlar” (corps intermediaire) oluşturmağa çalışmışlardır. Ayni zamanda yardımlaşma kavramı, bireysel özerkliğin gelişmesine katkıda bulunur. İlk tarım kredi kooperatifini Almanya’da kuran Raiffeisen böyle bir perspektif içinde hareket etmiştir.
Liberal okul :
Liberal okul , sosyal ekonomi içinde her açılımı kapsar. Her şeyin üstüne ekonomik özgürlüğü yerleştiren ve devlet müdahalesini reddeden bu yaklaşım, bilhassa “kendi kendine yardım” ilkesi üzerine kurulmuştur. Bu anlamda karşılıklı yardımlaşma dernekleri çalışanlara yardımcı olmuştur.
Charles Gide’in “dayanışmacılık “ örneği de düşünülebilen bir başka yaklaşımdır. XIX yüzyıl, büyük ideolojilerin kavşağını oluşturan bir zaman dilimidir. Bu büyük ideolojilerin kavşağında modern sosyal ekonomi kavramı biraz sıradan bir olay gibi kalmıştır.
Sosyal Ekonomi ile ilgili İlgi Çekici Rakamlar
Sosyal ekonomi hakkında düzenli istatistiki yayınlar oldukça yetersizdir. Örneğin Belçika’da gerçekleştirilen bazı araştırmalara göre üçüncü sektörde, 250-300 bin civarında bir işgücüne tekabül eden bir istihdam yarattığı tahmin edilmektedir. Öte yandan dernekler bünyesinde gönüllü çalışanların da 100-130 bin işgücü istihdam yarattığı bildirilmektedir (J.Defourny,1994).
Uluslararası düzeyde, yüz civarındaki ülkede, kooperatiflere bir milyara yakın insanın üye olduğu bildirilmektedir. Kooperatif sektör, dünya dış ticaretinin neredeyse üçte ikisinden fazlasını kontrol eden ÇUŞ’lerden yüzde 20 daha fazla (100 milyonun üzerinde) istihdam yaratmakta ve dünya nüfusunun yarısından fazlası insanın geçimine katkıda bulunmaktadır (ACI Raporları).
Uluslararası Yardımlaşma Birliği (AIM : L’Association International de la Mutualité) içinde örgütlenen karşılıklı yardımlaşma tipi örgütlerin büyük çoğunluğu Avrupa’da olmakla beraber, Latin Amerika dahil, 110 milyondan fazla bireysel üyeyi bir arada toplayabilmiştir.
Dernekler hakkındaki bilgiler daha sınırlıdır. Çok sayıdaki ülkelerde dernekler, kendilerine özgü bir hukuki statüye sahip değildirler. Pek çok ülkede dernekler, ekstrem hukuki yapılar içinde olup önemli bir kısmı informel karakterde hizmetler vermektedirler. Örneğin Belçika’da 90 bin civarında dernek bulunduğu, bunlara her yıl yaklaşık 4 bin adet eklendiği bildirilmektedir. Yedi sanayileşmiş ülkede (ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Japonya ve Macaristan), “non-profit sector” ün 12 milyona yakın istihdam yarattığı, gönüllü çalışanlarında 4,7 milyon kişi olduğu tahmin edilmektedir(L.Salamon et H. Anheier, 1994).
Sosyal ekonomi sektörünün ekonomideki ağırlığı üzerine çalışmalar oldukça yenidir. O nedenle sayısal veriler kesin olmamakla birlikte , önemsenecek düzeyde payları olduğu kestirilmektedir. Örneğin sosyal ekonomi sektörünün en önemli üyesi olan kooperatifler, dünya düzeyinde bir milyara yakın ortağa sahip olup 100(yüz) milyondan fazla ücretli istihdam etmektedirler. Dünya nüfusunun yarısından fazlasının geçiminde kooperatifler söz sahibidir. Avrupa Birliğinde kooperatiflerin 63 milyon üyesi ve 370 milyar Avro iş hacmi; yardımlaşma sandıklarının (mutuelles) 72 milyon ortağı ve 62 milyar iş hacmi; derneklerin 40 milyon üyesi ve 3 milyon ücretli çalışanı bulunmaktadır (http://fr.wikipedia.org/wiki/%C3%89conomie_sociale_et_solidaire) . Örneğin AB ülkelerinde 2002-2003 döneminde kooperatiflerin 11 142 883 kişiyi istihdam ettiği hesaplanmıştır, ki bu da toplam ücretli istihdamının % 6’sını teşkil etmektedir {Rafael Chaves et José Luis Monzón [CIRIEC,2007] }. Bu oran AB-15’lerde % 7’dir. 2007 yılı için Fransa’da sosyal ekonomi, tarım dışı sektörlerdeki istihdamın % 10’unu, ulusal gelirin de % 8’ini temsil etmektedir (http://www.eesc.europa.eu/groups/3/index_fr.asp?id=1405GR03FR).
T. Ayhan ÇIKIN
[1] DIES : Délégation Interministérielle à l'Economie Sociale
[2] CEGES : Conseil des Entreprises et Groupements de l'Economie Sociale
[3] CNLAMCA : Comité National de Liaison des Activités Mutualistes, Coopératives et Associatives
Dr. Ayhan ÇIKIN