Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Haziran '09

 
Kategori
Futbol
 

Spor ve şiddet

SPORDA ÖZELLİKLE FUTBOLDAKİ AŞIRI ŞİDDETİN NEDENLERİ ÜZERİNE DÜŞÜNCELER.

İstanbulda ilk ve son derbi maçı heyecanımı stadyumda canlı olarak izlediğim FENERBAHÇE - GALATASARAY maçı ile tatmıştım. Maç Ali Sami Yen stadında 22 şubat 1987 yılında oynandı ve rahmetli KAYHAN KAYNAK ın (Allah rahmet etsin) golü FENERBAHÇE ye 1-0 lık bir derbi galibiyeti kazandırmıştı.
O yıllarda derbi maçları hangi takımın sahasında oynanırsa oynansıntaraftarlara eşit şekilde yer ayrılırdı. Ben o maçta anayola bakan kale arkasındakı açık tribündeydim. Hem kapalı tribün hemde açık tribünler yarı yarıya farklı taraftarlarca doldurulurdu. Maç saat 14.00 de başlıyacak olmasına rağmen sabah 9, 05 te stattaki yerimizi abimle beraber almıştık. Hemen bir saat kadar sonra zaten stad dolmuştu ve karşılıklı tezahüratlar, birbirine atışmalar, ıslıklarla geçen heyecanın ardından maç başlamıştı. Oyunda üstün olan takım özellikle ikinci yarıda GALATASARAY dı. Fenerbahçe ilk yarıda güzel bir gol buldu. İkinci devre GALATASARAY skoru eşitlemek ve hatta öne geçmek için ne gerekiyorsa yapıyordu. Birde 72. dk da ABDÜLKERİM in kırmızı kart görmesi üzerine bir FENERBAHÇELİ olarak son dakikaları çok daha büyük bir heyecan ve boğazlarımız kuruyarak ve biraz da endişeli izlemiştik açıkçası. Maç bitince 1-0 kazanan takımımın taraftarları olarak coşku ile stattan çıkıp caddelerde sloganlar ve tezahüratlarla farklı bir yöne dağılırken hiçbir GALATASARAY lının taşkınlık yapıp bu sevincimizi bozmaya yönelik sözlerini yada saldırılarını hatırlamıyorum. Onlar da bence mağlup olmanın üzüntüsü ile ancak rakipten oyun olarak daha üstün olmanın garip duygularıyla bir dahaki derbide buluşmak üzere içlerindeki karışık duygu fırtınası eşliğinde bu haldeki takımı nasıl yenemedik.? bırak yenmeyi tek atak yapan takıma mağlup olduk dercesine ve futbolun doğasında olan hiç bir maçın sonucunun önceden tahmin edilmesinin güçlüğü bahanesine de sessizce sığınarak belkide bazen öfkeli ama asla zararlı olmadan evlerine dönüyorlardı. Hem maç öncesi tribün paylaşımı eşit ve adildi hemde maç sonrası kazanan sevinirken kaybeden üzünütüsünü kendince yaşıyordu.
Bu tür yaşanan derbi maçlarından sonra yavas yavas artan bir gerilimle ve bir dönem hızlanarak 2000 li yıllara gelindi.Ancak 80 li yılların sonunda çıkan spor gazetesi Fotospor ile başlayan süreçte bunu başka bir iki spor gazetesinin takip etti. Bu dönemdeki spor gazeteleri bir ara aşırı şekilde tiraj rekabetine girdiler ve futbolu bırakmış oyuncuları yazar ve futbol yorumcusu diye köşe yazarı yaptılar. Her yazarın köşesini tuttuğu takımın renginde boyadılar. İlk kutuplaşma ve sporda centilmenliği ortadan kaldıran bu spor gazeleri onların yönetici yayıncıları ve yazarları oldu. Amaçları her gün farklı başlık atıp gazelerini sattırabilmekti. Bu amaçla yapılan her türlü gazete başlıklı saldırı rakibi küçük düşürme hatta aşağılama ve küfüre varan yorumlar birbirini takip etti.
Bu dönem de özellikle 15-30 yaş arası lise ve üniversite gençliği 12 eylülden sonra yasaklanmış ve engellenmiş bir çok faaliyetten sonra kendilerini bir şekilde ifade etmek , toplumsallaşmak ve bir gruba bağlı olmak adına sıkı sıkıya takımlarına bağlandılar. Taraftarı oldukları takımın mağlubiyetine zaten tahammül edemezken birde aşağılayıcı hafife alıcı başlıklar atan gazete sayfaları onları büsbütün şiddete yöneltti. Mağlubiyetin öfkesini o dönemlerde oyunculardan çıkarmak moda idi. Yol kesmek antrenman sahası basmak taşlı çivili soplarla oyuncu kovalamak meşhurdu. Kendini taraftar olarak adlandıran bu gruplar maalesef kendi takımlarına ve klüplerine en çok zararı verdiler.
-Ze roberto, veron galatasarayda
-Patrick kluvert bjk da
- Beşiktaş. fısssss..
-Milyonluk eşekler.( bu başlığın altına takımın onbiri ters basılmıştı)
-Trabzonspor Turku yu Hami* le bıraktı.
ve gibi daha niceleri gibi başlıklar nasıl bir düşüncenin sonucu olabilir.Ve amaçlanan nedir bu başlıklarda.
Spor gazeteleri ve yorumcuları 1990 yılından başlıyarak bu güne kadar son yıllarda televizyona da taşınan şekliyle futboldaki şiddetin baş sorumlularıdır. Maalesef gazete patronları daha fazla tiraj yapmak milyonlarına milyonlar ilave etmek için her yolu denemişler her yolu mübah kılmışlar sosyal sorumluluk anlayışı onlara vız gelmiştir.
Bu gün bile televizyonlarda ve gazeleterde yorum yapanlar Bisse den Sarar dan giyinenerek futbol yorumculuğuna soyunmuşlar ve ama hepsinin analizini yapıp listelesek en fazla lise eğitimli olduklarını görürüz. Bu gün en saygın spor yayın ve programı yapan NTV de SERGEN YALÇIN sadece ama sadece reyting için konuşturulup binlerce dolar veriliyorsa bu durumun açıklaması sadece vahim olmasıdır. S. Yalçın ın kişiliği konuşma tarzı ve kültürü asla ve asla bir spor yorumcusu olmaya müsait değildir.Futbol oyunu olarak yetenekli olmasına söz edecek değiliz. Ama kendisine ekranlarda yorumcu olarak değil de NTV spor un futbol takımında yer verilmiş olsaydı daha yaralı olurdu diye düşünüyorum. Milliyet gazetesinin de köşe ayırdığı Türkçe yi kullanmada son derece başarısız konuşma olarak bile aşırı agresif gerek okuyucuya gerekse dinleyiciyi küçümseyen ve aşağılayan beni kimse okumak zorunda değil, beni kimse dinlemek zorunda değil diyebilen B. Gökberk in sosyal sorumluluğundan nasıl bahsedebiliriz. Peki ya bu kişiye köşe ayıran gazete patronlarına ne demeliyiz. Bu konuyu basın özgürlüğü olarak algılarsak bu algılama her spor köşe yazarı istediğini yazabilir anlamına mı gelir? Bu durum, düşüncesini istediği gibi yazma ve yayma özgürlüğü olamaz kanaatindeyim.
Futbol yorumcuları kendi köşelerinde takımlarının amigoluğuna soyunmuş bir çoğu klüp başkanların dan maddi manevi destek görmüş kişiler asla ve asla yazdıklarının nereye gittiğini düşünmeden yazmakta ve günü kurtarmanın peşine düşmektedirler. Nitekim bu gün yazdıklarının tam aksini bir sonraki gün yada hafta yazıp savunabilmektedirler. Bu futbol yazarları ne pahasına olursa olsun haklı çıkmak için her şeyi denemekteler ve denemeye de yazmaya da devam etmektedirler. Basınımızdan bu tarz futbol yorumcuları eksilmedikçe sporda şiddetin azalması maalesef mümkün olmayacaktır. Son 20 yılda artarak devam eden şiddet nedeniyle rakip sahada maç izlemek maalesef bir sürü tecavüze mazuz kalmak anlamına gelmektedir. Şiddet sonrası da bu yazarlar topu ya emniyete yada seyircilere taraftarlar atarak bu maçtan da galip çıktıklarını zannetmekteler. Halbuki taraftarların bu kadar şiddete başvurması maç öncesi ve sonrası aşırı taşkınlıklar onların bilinçsizce yazma ve konuşmalarının birer sonucudur. Mahallede, iş yerinde , okulda iki arkadaş olan yan yana olan kişiler maça gelince birbirlerine en galiz küfürleri edebilmekte ve her türlü şiddeti uygulamaktan çekinmemektedirler. Maçlara döner bıçakları ile gitmek hangi birikimin sonucu olabilir. Bu sonucu futbol seyircilerinin eğitim seviyeleri ile ve sosyal statü ile ilişkilendirenlere de bir çok futbol maçında şeref tribününde çıkan kavga ve küfürleri hatırlatmak isterim. Her biri birer iş adamı olan saygın diye anılan yöneticilerin sadece bir futbol sonucuna bu kadar mı tahmmül edemediklerini çoğu kez ibretle ve üzüntü ile izlemekteyiz. Durum böyle iken futbol seyircilerinin çoğu ilk veya orta öğrenim görmüş kişiler bu nednele şiddet daha fazla diye olayı yorumlamak bence doğru analiz değildir. Seyircilerin değil yorumcuların ve yazarların eğitim seviyelerini analiz etmek daha doğru olur.
Futbolu bırakan ama hem oyuncu olarak hemde örnek kişiliği olan oyunculardan ERGÜN PEMBE, OĞUZ ÇETİN, ERTUĞRUL SAĞLAM, CÜNEYT TANMAN neden yorumculuk yapmıyorda bunun yerine SERGEN YALÇIN gibi oyuncular yorumculuk yapıyorlar. Sahalarımızın en beyefendi oyuncularından Cüneyt Tanman ın söyleyecekleri reyting almaz diye olabilirmi.? Cüneyt TANMAN GALATASAYLI olmasına rağmen onun yazılarını okumayı onu dinlemeyi tecrübe fikirlerinden yorumlarından faydalanmayı bir FENERBAHÇELİ olarak SELÇUK YULA ya tercih edebilirim. Bu elbette ki benim fikrim.

 
Toplam blog
: 96
: 648
Kayıt tarihi
: 12.08.08
 
 

Karadenizliyim. İzmir' de yaşıyorum.  Dünyanın tek bir ülke  olduğuna inanarak  bütün insanların ..