Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ekim '16

 
Kategori
Deneme
 

Stefan Zweıg’e mektup

Stefan Zweıg’e mektup
 

Çok sayın üstadım;
 
Bu mektubu size doğal olarak kendi dilimde yazıyorum. Sözcüklerimin, herhangi bir fonetik yapıda değil, tamamen içinde barındırdığı samimi duyguların tesiri ile size ulaşacağını hesap edersek, bir Türk okurunun kendi zihninde ve yüreğinde hâsıl olan kanaatlerini daha iyi anlayacaksınızdır diye ümit ediyorum.
 
Büyüleyici kaleminizden çıkan eserlerinizin önemli bir kısmını okudum ve her birinde size olan derin hayranlığım bir kat daha arttı. Sadece birikimsel bir altyapının değil, aynı zamanda yaşamsal tecrübelerin tatbik olduğu bu naçiz eserler, eminim daha kuşaklar boyu ömrünü sürdürecek ve kim bilir, tıpkı benim gibi daha kaç kişinin elinde dolaşıp, o kişilerde etkili bir izlenim bırakacaktır. Edebiyata, yazmaya ve üretmeye olan kararlı tutkunuz, görüyorsunuz ki muhteşem bir sonuç yarattı ve milyarlarca insanın doldurduğu gezegenimizde bize anlam yüklü mesajlar iletmeye devam ediyor.
Şöyle diyordunuz mesela;
‘‘ Birisi barışı başlatmalı, tıpkı savaşı başlattığı gibi.’’
Ah şu söz bile genel düşüncelerinizin ve davranışlarınızın özetini, sizi hiç tanımayan insanlara kısaca tarif edebilir. Lakin barış için yazmak ve barış için konuşmak, son derece saygın bir uğraş olsa da, günümüz kargaşa toplumlarında ne yazık ki alması gereken yeterlilikte alkışı toplayamıyor. Belki yanlış bir zamanda ve olmaması gereken bir kimlik altında doğdunuz, bilemiyorum. Kendinizi milliyetçi bir fanatizm ile bağlı hissetmediğiniz, ama inkâr etmeyi de hiçbir zaman düşünmediğiniz Yahudi yönünüz, ölümlerin, tıpkı toplu bir gölge gibi iz sürdüğü Avrupa’da başınıza olmadık işler açtırdı.
Böyle olacağını nerden tahmin edebilirdiniz ki? Siz, mütemadiyen sevgi ile kendinizi adadığınız bircik ülkeniz Avusturya’da dingin olmasa da, çalışan bir zihin ile edebiyat çalışmalarınızı yürütürken, bir gün bir malumun ilamı edilir ve doğarken seçmediğiniz bir kimliğin size suç isnat edildiği trajedisi ile karşı karşıya kalırsınız ve ondan sonra bir dizi korkunç olayların cenderesi içinde Avrupa’nın içinde bulunduğu acınası ve kederli durumuna yüreğiniz keder bağlamaya başlar. Artık, eserlerinizde yarattığınız o iyi karakterlerin yerini kötü ve korkunç ruhlu megaloman insanlar alır ve onların emri ile dünyamız bir daha asla unutulmayacak ağır bir badireye maruz kalır.
 
Pek sayın azizim,
 
Ne kadar hassas bir yüreğiniz var ki, bu olup biten karşısında her gün güç kaybedip, biraz daha yorularak takatini yitirir. Hitler’in ve gölgesine sığındığı ırkçı düşüncelerin korkunç darbeleri, önüne ne çıkarsa yıkmaya/yok etmeye başlayacaktır. Dünyanın gözü önünde, insan ırkının bitmek bilmez açgözlülüğü ve kibri sonucu milyonlarca insan, sadece iki yıl içinde yeni keşif icatların ve beyaz önlük giymiş bilim adamlarının yardımları ile yok edilecektir.
 
Nefes alamaz hale gelip, canınızın derdine düştüğünüzde doğup büyüdüğünüz diyarları terk edip, bir başka ülkeye, İngiltere’ye göç ettiniz ve çok değil, kısa bir zaman sonra orada da yaşam hakkı bulamayıp, bu defa okyanusun öte tarafına, Amerika’ya sürgün olmaya yollandınız. Bin bir emek ve zahmet ile yazdığınız kitaplarınızın, tıpkı sizinle aynı kaderi paylaşan diğer yazar dostlarınızınki gibi uygarlığın beşiği şehirlerde hunharca yakılmasının, ruhunuzu nasıl hırpaladığını tahmin edebiliyorum. Ama sizi en çok da önü alınamaz bu kanlı celladın, kara düşlü Hitler’in dünyayı ele geçirme yönündeki iğrenç/zorba fikirleri ürkütüyor, en çok bununla aşırı bir keder duyuyordunuz. Nasıl olmasın, insanların şairimizin de dediği gibi danalardan çok ve süratle boğazlandığı zamanın bu utanç devresinde, Hitler adının korkuya eşdeğer olması son derece normal karşılanmalıdır.
Barışa çağırdığınız sözcüklerinizin, silahların namlularından fırlayan metal kurşunları ne yazık ki engelleyemediğini her fark ettiğinizde biraz daha içinize kapandınız, kabuğunuza çekilip kimse ile görüşmez oldunuz, belki de böylesi zalimce ölümlerin gerçekleşmesine mani olamayan bu dünyaya küstünüz. Sizin için söylenen, ‘korkak’ tabirini bile sineye çekip, kendinizi savunma ihtiyacı bile hissetmediniz. Öyle ki Amerika’da bile rahatı bulamayıp, Güney Amerika’nın güzide ülkesi Brezilya’ya, son yurdunuza göç ettiniz. Yanınızda ayrıldığınız yirmi küsur yıllık eşinizden sonra tanışıp evlendiğiniz genç eşiniz Lotte Altman vardı.
 
Hayata tutunmak istiyor, ama öldürme fikrine saplanmış kıt beyinli zorbaların dünyaya saçtığı tehditlerden ve korkulardan, geldiniz bu uzak ülkede bile sakınamıyordunuz. Ümitsizdiniz, zira Hitler’in kalabalık ve yıkıcı ordusunun, önüne ne çıkarsa devirip, ülkeleri birer birer fethettikleri haberi ile derinden sarsılıp, bu kara düşlü zorbanın, ne pahasına olursa olsun varlık sebebi olan o nihai hedefine bir gün ulaşacağı olasılığına kendinizi teslim etmeye başlıyordunuz. Yahudilerin, Çingenelerin, Komünistlerin ve zayıf nesillerin olmadığı, tek tip ve tek renk insanların sadece bir ulu kişiye biat etiği o dünya kurulduğunda kim bilir ne korkunç olacak her şey, kaç milyon insan daha hayatını kaybedecekti.
Takati çoktan tükenmiş yüreğiniz, ümitsiz düşüncelerinize ortak olmuştu artık. Belki de en ağır kayıp olan yaşama ümidinizi kaybetmiştiniz. Evet, kararınızı verip, bu zorba hayattan kendinizi alıp, kurtaracaktınız. Bunu eşinize de açtınız ve ondan da destek görüp, artık yıllardır kafanızda olan bu son planı hayata uygulama safhasına geçtiniz. İlk önce eşiniz, sonra ise siz zehir dolu kristalleri içip, birlikte yatağa uzandınız ve son kez tavanı izleyip, gözlerinizi ağırca yumdunuz. Ardınızda ise bize şöyle bir not bırakmıştınız;
‘‘ Kendi isteğimle ve bilinçli olarak hayattan ayrılmadan önce, son bir görevi yerine getirmeye kendimi mecbur hissediyorum: Bana ve çalışmalarıma, böyle iyi ve konuksever şekilde kucak açan harikulade ülke Brezilya’ya içtenlikle teşekkür etmeliyim. Her geçen gün, bu ülkeyi daha çok sevmeyi öğrendim ve benim lisanımın konuşulduğu dünya, bana göre mahvolduktan ve manevi yurdum Avrupa’nın kendi kendisini yok etmesinden sonra, hayatımı yeni baştan kurmayı daha fazla isteyebileceğim başka bir yer yoktu. Ama 60 yaşından sonra, yeni baştan başlamak için özel güçlere ihtiyacım vardı. Benim gücüm ise, uzun yıllar süren yurtsuz göçüm sırasında tükendi. Böylece, ruhsal çalışması her zaman en büyük sevinci; bireysel özgürlüğü dünyanın en büyük nimeti olan bu hayatı, zamanında ve dimdik sona erdirmek bana daha doğru görünüyor. Bütün dostlarımı selamlarım! Umarım, uzun gecenin ardından gelecek sabahı görebilirler! Ama ben aşırı sabırsızım, bekleyemeyeceğim o sabahı…’’
Ve o sabahı beklemeden bu dünyaya sonsuza dek gözlerinizi yumdunuz. Evet, Avrupa’nın içinde bulunduğu durum, size böylesi kötücül bir son hazırlamıştı. Lakin düşündüğünüzün aksine Hitler, amacına ulaşamadı ve köklerini kazımak istediği Komünistler tarafından mağlup edilip, sizin sonunuzu paylaşarak, ama rezilce, ama zavallı bir halde eşi ile birlikte intihar etti ve bir devir de böylece kapanmış oldu. Bugün Hitler yok, ama onun fikirleri hâlâ dünyayı yönetmeye devam ediyor. Ne yazık ki insan ırkı öldürme ve aç gözlülüğü saplantısı yüzünden, yaşadığımız gezegeni yaşanmaz bir cehenneme dönüştürmek üzere. Lakin biliyorum ki hangi devirde olursak olalım, böylesi zorbalar olacağı gibi onların karşısında duracak/direnecek iyi insanlar da olacaktır ve sizin öngördüğünüz gibi, ‘ savaşı başlatanlara karşı barışı başlatacaklardır.’
Sayın Zweig,
 
Ummadığınız kötü bir son ile tamamlandı ömrünüz, ama gelin görün ki bu dünyaya sonsuz güzellikler bıraktınız. Eserleriniz, dünyanın ortak barışına ve birlikteliğine katkı sunmaya devam ediyor. Işıklar içinde uyuyun ve endişe etmeyin; Dünyamız, iyi insanların suyu hürmetine dönmeye devam edecektir zira…
 
 
10 Ekim 2016
İstanbul
 
Toplam blog
: 27
: 732
Kayıt tarihi
: 21.06.10
 
 

Edebiyat, edebiyat, edebiyat....  ..