Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Mayıs '08

 
Kategori
İş Yaşamı - Kariyer
 

Şu benim “İkinci Yüz”üm…

Şu benim “İkinci Yüz”üm…
 

Gerçek "Baba" bu...


Yıl 1990…

O tarihte, yaklaşık aklımda kaldığına göre 3500 personeli olan ve günlük cirosu da ortalama 250 milyar lirayı bulan bir “Perakendeci” şirketin “Kurucusu” ve aynı zamanda da yöneticilerindenim…

Görev alanım da “Satış” departmanı…

Dolayısıyla, 3500 personel de bana bağlı ve bu arkadaşların katılımıyla “Hizmet içi” eğitim çalışması yapıyorum. Genellikle de eğitimde “Vaka” yöntemini çok kullanırım. Gün içinde gördüğüm “İyi” ve “Kötü” uygulama ve görüntüleri not eder, eğitim sırasında da kullanırım.

Bir gün anlatıyorum…

- Arkadaşlar… Yönetici olarak, sizlerin 24 saati beni ilgilendirir. Ne yaparsınız, ne edersiniz, hepsini takip eder ve bilmek isterim.

İçlerinden biri;

- Tamam da, ben günlük sekiz saat çalışmamı bitirdikten sonra iş yerinden giderim. O saatten sonra benim hayatım sizi ne ilgilendirir?

Soru aynen böyle…

- Elbette haklısın. Beni o saatten sonraki yaşantın ilgilendirmez. Daha doğrusu, sana öyle geliyor. Ama ben bilmek isterim ki, senin ne derdin var, hasta mısın, evinde bir sıkıntı mı var. Eşinle ve ailenle bir sorun mu yaşıyorsun, sevinçlerin nedir, ne oluyor, hepsini bilmeliyim.

Çünkü yirmi dört saatin sekiz saat dışında kalan kısmında yaşayacağın bir olumsuzluk, eğer az veya çok işe yansıyorsa, işi olumsuz yönde etkiliyorsa, aklın fikrin işin dışında kalıyorsa, sen benim işime yaramazsın.

Eğer sen, benim “İşime yaramadığın” gerekçesi ile işten çıkarıyorsam, yerine gelene, sana verdiğim emeği yeniden harcamam gerekir ki, bu da bana ikinci bir kayıp demek olur.

Oysa…

Sorunlarını, sevinçlerini bilir de, olumsuzlukları aşmanda yardımcı olur, sevinçlerini de birlikte yaşarsak, o zaman sen benim için “En verimli personel” olursun. Ben de başarılı olurum, sen de, ben de kazanırım sen de, ben de huzurlu olurum sen de…

İşte bu nedenledir ki, ne varsa benimle paylaşacaksınız. Çözüm varsa çözeceğiz, yoksa oturup beraber dertleneceğiz…

Bu tutumundan dolayı, bu gün yetiştirdiğim onca insan her nedense bana “Baba” derler.

Bir de esprili taraf…

Her Ramazan ve Kurban Bayramının arifesi günü gelirler, elimi öperler ve ben de önceden hazırladığım bozuk paraları ellerine sıkıştırırım.

Hani “Baba”yım ya…

Diğer yandan…

Çalışma hayatım içinde “Ekip çalışmasına” hep değer verdim. Ekibimdeki her bir üye, benim için her şeyden değerlidir. Özellikle düşüncelerini bilmek isterim. Hatta olumlu ya da olumsuz, benim hakkımdaki düşüncelerini bile hep açıkça yüzüme karşı söylemişlerdir.

İş disiplininde bugüne kadar hiç “TAVİZ” vermemişimdir.

Günlük ve haftalık toplantıların dışında, önem verdiğim “Aylık toplantılarımız” vardı. O toplantılarda konular ortaya atılır, ortak karara varıncaya ve sonuç alıncaya kadar tartışılır, bitmeden kalkılmaz. Alınacak kararlara, herkesin ya da çoğunluğun inanması gerekir ki başarı yakalanabilsin. Burada önemli olan, inanmayanların da alınan karara destek vermeyi bilmeleridir.

Yine böyle bir günde konu ortaya atıldı, tartışma o kadar uzun sürdü ki, neredeyse sabahlayacağız.

Konuda bir arkadaşımızı ikna edemedik. İstiyorum ki böylesine önemli bir konuda “Oybirliği” çıksın. Onun için de sonuna kadar götürmeye çalıştım. Gerekirse masaya son yumruğu vurabilirim, ama öyle olsun istemedim.

Sonuçta, arkadaşı ikna edemediğimiz gibi, uygulamaya da karşı çıkacağını açıkça söyledi.

İşte o noktada benim “İkinci yüzüm” göründü.

Bu gün gibi hatırlıyorum.

“Seni öyle bir ısırırım ki, koparırım” dediğimi biliyorum. Ama nasıl dedim onu çok hatırlamıyorum. Ortalık bir anda sessizliğe büründü, tüm ekip birbirine bakmaya başladı, ama bir gözle de endişe içinde beni süzdükleri belli…

Devam ettim…

Senin yerine adam koyarım, seni de harcarım, hiç önemli değil… Zaman harcarım, o da önemli değil. Ama şu var ki, adamın “Aptal” olanına tahammülüm olmaz. Oysa sen aptal değilsin, şu anda bir şeye kızmış, inat ediyorsun. Meselenin o tarafını anlat, bilelim, yanlışımız varsa düzeltelim.

Anlattı, özür diledim ve kararı “Oybirliği” ile aldık…

Bir gün önce, sorumlu olduğu mağazada, ondan habersiz bir personelini boydan aşağı boyamışım…

İşte o anda ortaya çıkan “İkinci yüzüm” de bu…

Ama bundan dolayı da bana “Baba” derler ne hikmetse…

<ı>26 MAYIS 2008

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..