- Kategori
- İlişkiler
Sükut-u hayal
Çocuk… masumiyetin, koşulsuz sevginin sembolü… Annesinin çektiği bunca acı, kan, ter, göz yaşı ve uykusuz gecelerin karşılığını bir gülümseyişle ödeştiriveren varlık. Adem kadar masum, Havva 'nın affedilmesi kadar inandırıcı…
Sıcacık ana kucağında dinlediği masallarda oluşturur hayal dünyasını. Büyüdükçe hayalleri yıkılır, hayalleri yıkıldıkça büyür.
Masaldaki prensesin, öptüğü prensin kurbağa dönüşmesiyle yaşadığı yanılsama…
Upuzun, sapsarı saçlarından tutunup kaleye çıkan prensin, Rapunzelin aslında kömür karası saçları olduğu gerçeğiyle hüsrana uğraması…
Büyük annesine bir sepet dolusu kurabiye götürmek uğruna, ürkütücü ormanı geçen kırmızı başlıklı kızın, büyükannesi ve kurtun işbirliği içinde olduklarına tanık olmasıyla yıkılması…
Peki , pamuk prensesin güzelliğinin bedelini üvey annesinin düşmanlığını kazanarak ödemesine ne demeli ? Güzelliğinin ihanetine uğramasına ?
Ya ... ya , prensin sadece ayakkabı numarasından tanıyacak kadar aptal olmasının, Sinderellaya yaşattığı iç burukluğu…
Bu masallardakinden daha da yıkıcıdır gerçek hayatta yaşadığımız düş kırıklıkları…
Kim bilir uğruna özsaygımızı, tabularımızı, değerimizi gözardı ettiğimiz , karşılığında -anne sevgisi kadar olmasa da- şevkat, duyarlılık istediğimiz…üstelik prens olmasına bile gerek yok, sadece “ Ademoğlu”…
Gökten üç elma düşmüş : Payımıza düşen, feda ettiklerimizin ceremesini çekmek…